SAMSUNG CAMERA PICTURES

Biz bir grup belgeselci için birbirine dokunmak çok önemlidir. Hele bir de üretim aşamasındaysak. Meslektaşım, arkadaşım, ağabeyim, üstat Hasan Özgen’e bu kez Cinedergi aracılığı ile bir dokunayım dedim. Belgeseli nasıl gidiyor? Yılların deneyimlerine bu kez neleri eklemiş? Yeni hayalleri ne? Ya heyecanları? Bir çay-kahve eşliğinde, biraz sohbet, biraz kahkaha, biraz zihin jimnastiği yapmak istedim istedim. İşte bu duygu ve merakla Bir Yenilginin Anatomisi belgeselinin kurgu setine konuk oldum.

SAMSUNG CAMERA PICTURES

Bu belgeseli yapmaktaki amacınız neydi?

Son yıllarda kentsel dönüşüm temalı pek çok belgesel seyrettim. Çok başarılı çalışmalar vardı aralarında. Fakat buradaki çalışmalarda genel olarak ele alınan mesele, -benim seyrettiklerimde- bir mülkiyet tasfiyesiydi. Bunların en akılda kalıcı örneklerinden biri Sulukule etrafında yapılan çalışmalardı. İşte kent merkezindeki yoksulları, kent merkezlerindeki mülkiyetlerinin dönüşüm adı altında ele geçirilip daha varsıl olanlara yönlendirilmesi. Ve bu yoksulların da kent çeperlerine doğru itilmesi olarak ifade edilecek konuları içeren kentsel dönüşüm belgeselleri idi. Bu belgesel çalışmalarda yine altını çiziyorum benim izlediklerimde bazı soruların sorulmamış olması ve yeterli derinliğe sahip olmaması beni rahatsız etti. Aslında bana göre kent merkezindeki bazı binaların riskli bulunarak, yasalarla da takviye edilerek, sebebi deprem ya da her ne ise eski binaların yıkılıp yerine yeni binaların yapılması, yoksulların kent dışına itilmesi bir kapitalist dönüşüm. Kapitalizmin kendi kendini yeniden yaratması için bulduğu bir yöntem. Ama asıl bunun dışında yapılanların çok daha derin anlamı var. Ve ben bu derinliği göremedim ben bu belgesellerde. Esas vahşet ise, şu bizim burada Anadolu’da bin yılda oluşturduğumuz -Selçuklu ve Beylikler döneminden ele alarak söylüyorum- bir yaşama kültürü var. Bu yaşama kültürünün de en somut ifadesi, yerleşme kültürü ile kendini ortaya çıkarıyor. Bize özgü bir yerleşme kültürümüz var, başka kültürlerden esinlenmiş olmakla birlikte, kendimizin inşa ettiği ve bin yıldır içinde yaşadığımız bir kültür. Bin bir ilişki ve bir birini besleyen damarlar var. Buna bağlı olarak örgütlenmiş bir takım yapılar var. İşte bu mirastan da tamamen vaz geçmek üzere yapılan bir kapitalist dönüşüm, bir yanıyla kentsel dönüşüm olsa bile diğer yanıyla da bir toplumsal dönüşüm. İşte beni asıl rahatsız eden kısım bu. Sorun sadece bir mekânsal değişim değil. Sorun hayatın tamamen değiştirilmesinde, yaşam kültürünün değiştirilmesinde. Toplum buna ne kadar hazır, değil mi, farkında mı? Bu tür araştırmalar, çalışmalar pek yok. Kaybettiğimiz sadece kent merkezinde ki birkaç bina ve kent yoksulların kent çeperlerine itilmesi değil koskoca bir yaşam kültürü. Evi kaybediyoruz, mahalleyi kaybediyoruz, komşuyu kaybediyoruz, arastayı kaybediyoruz, esnafı kaybediyoruz… Daha sağlıklı yaşam çevrelerine koşuyoruz, konfor bizimde hakkımız diyoruz, akıllı evler, akıllı binalar… E son tahlilde de bu bir ticarete dönüşüyor ve bir kalkınma modeli olarak da sistematik bir biçimde bize sunuluyor. Bu yeni yaşam modelinin bize sunulan sonuçlarını bilmiyoruz. Beni bu rahatsız etti işte. Bu işin sonu ne olursa olsun, nereye varacaksa varsın, ben bunun filmini yapmak istedim.

Peki, yola çıkarken düşündüklerinizle yolda bulduklarınız örtüştü mü? Sizi şaşırtan, bu kadarını da beklemiyordum dedirten bir şeyler oldu mu?

Mesela, yerleşme kültürümüzün ayrıntılarının bu kadar zengin olduğunu ben de bilmiyordum. Ben de bilmiyordum diyorum çünkü onca araştırma yaptım bu konuda. Gerçi bu konu çok tartışılmamış. Bir anlamda hani yolda bilgileri devşirmeye başlıyorsunuz. Önünüze çıkan uzmanlar, belgeler, bilgiler vs.

Zaten belgeselin doğasında var bu. Biz belgeselcileri heyecanlandıran, hatta bazen bize bir anda filmin rotasını bile değiştiren bu yolda keşfettiklerimiz değil mi?

Evet, öyle Semra. Bu anlamda belgeselimizde anlatamadığımız daha çok şey bulacaksınız

O zaman devamı gelecek diyebilir miyiz?

Öyle bir niyetimiz var, kaynak bulursak devam edeceğiz.

Sizi en çok etkileyen ne oldu bu belgeselde duvara asacağınız bir yazı, duvara asacağınız bir resim olarak ne bıraktı zihninizde, ruhunuzda?

Bu çalışmadan sonra benim bir cümlem var: Mahallenin ölümü. Yani mahalle derken sadece fiziki çevreyi değil sosyal çevreyi de kast ediyorum. Biz mahalleyi öldürdük bu mahallenin yeniden inşa edilmesi mümkün değil artık. Yeni yapılan her şey mahal ama mahalle değil. Filmimizde yer alan bir hanımefendi var. 50 yıldır Eyüplü. Yerleşme kültüründeki değişimden sonra ortaya çıkan yalnızlığını şöyle ifade etti: “İntihar etmeyi bile düşünüyorum, kapımı çalan yok. Binalar ve zinalar arttı” dedi.

Yani kıyametimiz yaklaşıyor dedi desenize. Kahkahamızı attık ama derin de bir iç çektik. Ya resim olarak ne kaldı aklınızda?

Resim olarak ise yüksek binaların resimleri beni çok etkiliyor. Şundan etkiliyor. Neden yükseldiğimizin farkında mıyız bilmiyorum? Neden daha önce yatay yaşadığımızın farkındaydık ama neden dikeye geçtik neden? Hiç bir bina o mahaldeki ibadethaneden cami, kilise, sinagog ya da bir başka kutsal mabetten yüksek değildi. Bu yazılı bir sözleşme değildi ama toplumun kendisinin koyduğu ve koruduğu yazılı olmayan bir sözleşmeydi. Bu sözleşme bozuldu. Böyle bir yatay yaşama geleneğinden, yatay ve yeşil, yatay ve birbirine saygılı vs. Bu dikeye geçişin keyfi ve anlamı ne? Bence bir egemenlik hissi. Ve günümüzde çok tahrik edilen sınıf atlama özlemlerinin de bir ifadesi.

Gelelim işin finansal kısmına. Belgeselin kaynağı nereden?

Bize bu işin tulumba suyu Kültür Bakanlığından geliyor. Bakanlığa başvurduk Bir Yenilginin Anatomisi adıyla ve projemize kaynak çıktı. Sonrasında da yıllardır biriktirdiklerimi arayarak sağdan soldan destek bulmaya çalıştım. Sağ olsun Fırat Plastik A.Ş. de destek oldu. Ayni yardımlar da aldık. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Eyüp Belediyesi. Bu anlamda bence şanslı bir proje doğruyu söylemek gerekirse. Daha önceki çalışmalarıma ve etrafımdaki diğer üretici arkadaşlarıma bakınca…

Film seyirci ile ne zaman ve nasıl buluşacak?

Film bitti aslında ama revize etmek istediğimiz birkaç nokta var. Eğer becerebilirsek kent merkezinde bir gala ile göstermek istiyoruz merakla bekleyenlere, seyircisine.

Maalesef Türkiye’de belgeseller sinema salonlarında bir-iki istisnayı saymazsak gösterilmiyor. Şimdi gerçekçi olmak lazım. Böyle bir geleneği yok bu ülke belgesel sinemasının. Belgeseli sinema salonunda seyretmek için, ona para verecek, bilet alacak, sinemaya gelecek bir seyirci yok. Gelenek de yok. Ücretsiz yaptığınız da bile salonlar her zaman dolu olmuyor. Gerçeği söylemek lazım. Dolayısı ile televizyon kanallarından biri ile anlaşabilirsek, filmimizin seyirciye televizyon aracılığı ile ulaşmasını sağlayacağız.

Siz bir anlamda Türk Belgesel Sinemasının tanıklarından birisiniz. 35 mm ile de, video ile de çalıştınız. Bu gün dijital teknoloji ile çalışıyorsunuz. O günlerden bu günlere şöyle bir baktığınız da neler söylersiniz?

Valla olağanüstü keyif aldım. Bu teknolojiyi ve bu teknolojinin etrafında oluşmuş yardımcı donanımları da gördükten sonra “biz neler çekiyormuşuz” dedim açıkçası. Bir sehpa ve bir kamerayla çekim yapıp, o koca kameralarla filmimizde hareket sağlamaya çalışıyorduk. Lamba değiştiren TEK’in vinçleriyle, İki kapı arasına halatlar gererek,…Teknolojinin ilerlemesinin faydasını ilk defa bu filmde hissettim. Hele video döneminden sonra bu dijital sistemle rengi, derinliği olan bir sisteme geçtiğimizde, ek çekim olanaklarıyla da farklı duygular katabiliyorsunuz. İlerlemiş yaşıma rağmen sinema yapıyormuşuz coşkusu verdi yeniden. Daha ne yapabiliriz diye düşündürüyor insanı.

Ne ilerlemiş yaşı Allah aşkına. Bizim mesleğin emekliliği de, yaşı da yoktur demez miyiz biz? Daha yeni başlıyor her şey. Biriktirdiklerinizle, bu dijital çağda sizden daha nice belgeseller bekliyoruz.

Siz böyle bize dokunup, coşkumuzu paylaştıkça, mesleki heyecanımız devam ettikçe, şartlar da uygun oldukça neden olmasın.

Biraz da ekipten söz edelim. Kimlerle çalıştınız?

Benim esas şansım ekipti. Biz bu filmi üç kuşak bir arada çektik. Üç kuşağın farklı birikimleri ve algıları vardı. Daha doğrusu 3 ayrı kuşağın filim yapma duyarlılığı bir araya geldi. Esas filmi besleyen ana damarlardan biri oldu bu. Bir de açık çalıştık. Herkesle konuşarak, tartışarak, paylaşarak herkesin yönlendirmesinden faydalanmaya çalıştım. İşte görüntü yönetmenimiz Turan Yavuz ikinci kuşak sayılabilir. Yeni kuşağa da yakındır Turan. Genç kuşağa daha yakın Serdar Güven ve Kurtuluş Özgen vardı kamera work olarak. ESR de yaptım post prodüksiyonu. ESR’de çalışmak ayrıca büyük şans oldu post prodüksiyon işlemleri için. Çünkü genç ve dinamik bir ekipten oluşuyor. Özellikle kurguyu birlikte çözdüğümüz Aslı Ertürk çok özel bir katkı koydu itiraf etmeliyim. Filmin elini ayağını oluşturma meselesinde özellikle. Bir vücut vardı ama eli ayağı yoktu henüz işte bu aşamada Aslı’ya çok şey borçluyum.

Belgeseliniz ile ilgili özellikle söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bütün sohbetlerde herkes konuşurken çocukluğunu özlüyor. Filmde bu özlemin de anlatıldığını fark ettim. Bu sadece çocukken yaşadıklarımızla mı ilgili yoksa aynı zamanda çocukken çevremizde oluşan çevreyle de mi ilgili? Çocuğun yaşadığı sosyal-kültürel-fiziki çevre de o çocuğun duygularını değiştiriyor ve herkes kaç yaşına gelirse gelsin bir nostalji ile söz ediyor bundan. Masumiyet var işin içeresinde ama mahallenin de masumiyeti var. Bir yol açtığımıza inanıyorum. Son dönem de çok başarılı belgesel sinema örnekleri izliyorum. Yeni kuşak bizden daha başarılı bunu itiraf etmek gerek. Fakat şöyle bir şey var bu benim eleştirim ne kadar ciddiye alınır bilemem ama. Odaklanılan konular ne kadar ilginç olursa olsun bana göre bir belgeselcinin mutlaka konun kendi gerçekliğinin dışında onu, gerçekliğini besleyen bilgilerle donatması, beslemesi gerekir. Ben belgeselden biraz bilginin kovulduğunu görüyorum. Tamam, sinema olarak daha iyiler, konu olarak çok dokunulmamış tabulara yönelen belgeseller var ama bilgi formu eksik, dışarıya atılmış, önemsiz bulunuyor. O bilgi formunun da önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Belgeselin kendi çapında yapmaya çalıştığı bir şey de odur bana göre yani bir bilgi taşımacılığı da var. Geleneksel kültür çok iyidir çok güzeldir vesaire ama yetmiyor biz o nediri bulmaya çalıştık? Neyi kaybetmişiz? Bu yanıyla belki bir kaç arkadaşa yol gösterici olabilir belgeselimiz. Buradan yola çıkarak yapılacak daha çok iş var gibi geliyor bana.

 

 

Semra Güzel Korver
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.