Bütün film festivallerinin olayı üç aşağı beş yukarı belli. O şehre film izletmek ve filmleri ödüllendirmek… Şimdi Antalya Film Festivali’nde olduğumuz için söylüyorum yarışan filmlerin kafasını değiştiremediğimiz müddetçe ne yaparsak yapalım elimizde kalır gibi duruyor. Antalya iki yıldır forumlara kasıyor, çekilmiş değil de çekilecek filmleri desteklemeyi daha uygun görüyor. Yani projeyi baştan garantiye alıyor, süprizlere pek de fırsat bırakmak istemiyor. Her sene destekleyerek seçtiği filmi seneye yarışmaya almak istiyor. Mesela bu sene olduğu gibi. Sarmaşık ve Rüzgarın Hatıraları geçen yıl forumdan çekim desteği alan filmler ve bu yıl yarışmadalar. Ve ödül şansları yüksek. Bu bir yanıyla iyi. Yani yaptığınız festivalde yarışacak filme bir yanıyla siz karar vermiş oluyorsunuz bir yanıyla da o filmin aşamalarını takip etmiş oluyorsunuz. Kötü yanı ise alamayan filmler tabii. İleriki yıllarda böyle devam ederse forum destekli çok daha fazla festival filmi göreceğiz demek oluyor bu! Benim anladığım bu!

Fetival devam ederken kafamızda filmlere dair ışıklar da yanmaya devam ediyor. Sarmaşık benim kafamdaki güzel yerini korurken Mustafa Kara imzalı Kalandar Soğuğu da aradan sızıverdi. Biraz uzun bulsam da gıkımı çıkartmadan izlediğim bir film oldu. Biraz ses sorunu rahatsız etse de görüntülerle beraber ince ince işlenen hikaye ‘fakir edebiyatı’ üzerine çok şey anlatıyor. Yani hikaye yanına o kadar fazla şeyi katık ediyor ki, doğanın içine geçmiş bu insanlara sahici bir selam çakıyorsunuz. Filmde uzunluk ve ses problemi dışında rahatsız eden bir şey yok. Hikayede yeni pek bir şey de yok ama keyifle izliyorsunuz. Film insanı, hayvanı ve doğayı o kadar aynı düzlemde ele alıyor ki, bu bakış açısını kendi adıma sevdim. Ama bir yandan da fakirliğin dibini yaşayan insanlara hayallerini yaşama imkanı sunmuyor, yaratmıyor. Evin reisinin her türlü atılımını boşa çıkartıyor, onlara doğadan başka bir yaşam şansı sunmuyor. Doğa ise insana ne zaman neyi sunacağını çok iyi biliyor. Karşımızda çabalanmış, uğraşılmış ve neredeyse her karesiyle boş geçmeyen bir film var. Bu da iyi geliyor.

Doğa ve insan denklemi, insanın doğa karşısında onunla bütünleşme hikayeleri sinemamızda yer bulan hikayeler. Ama Kalandar Soğuğu bunu iyi yapanlardan olmuş. Özcan Alper imzalı Rüzgarın Hatıraları da festivalin doğaya yaslanmış filmlerinden. Ama filmlerinde politik eksen ekleyen Alper üçüncü filminde Ermeni tehcirinin bir adamın üzerindeki etkilerini anlatmayı seçmiş. Filmde adamın yalnızlığından ve doğaya teslimiyetinden bir Sonbahar etkisi almadım desem yalan olur. Görüntülerin öne çıktığı filmde hikayenin gelişimi aksıyor, etkilemiyor ve bizi içine çekemiyor ne yazık. Geri dönüşlerin çizimlerle yapılmış olması güzel bir etki bırakıyor ama filmin genel etkisinden bahsetmek zor…

Sonuçta festival yarın bitiyor ve bu seneyi de kazasız belasız atlattık etkisi bütün festivallerin ana temennisi gibi duruyor. Zaten olması gereken de kısıtlamasız, sansürsüz, yalansız yanlışsız festivaller yaşanması. Festivalin konuklarından biri olan Vanessa Redgrave basın toplantısında bize bir soru yöneltti. Hanginiz sinema yazarı hanginiz politika yazarı gibi. Güldük ve yanıtımız şöyle oldu içimizden. Ülkemizde politika, politik olmak her yanımıza sindi. Belki cevabımız şuydu. Hepimiz politik sinema yazarıyız…Ayrısı gayrısı kalmadı. Festivallerin sınırlamaları kaldırması dileğiyle.

banubozdemir@gmail.com

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.