- Antalya Film Festivali yarışma filmleri, gelen davetliler ve Türkiye’nin sıkışık gündemi içinde bir değişim çabası içinde. Biraz da iç dinamiklere el uzatsalar işleri daha kolay olacak…
Bizim gibi yıllardır festivalleri takip edenler Türk sineması ile Türkiye’nin gündeminin ne kadar birbirine bağlı olduğunu hep görür. Türkiye nasıl bir sınırı geçmek, daha iyiye gitmek istiyorsa festivallerde de bu hissediliyor. Bu yıl Adana vahim olaylar yüzünden dışarıya kapalı bir şekilde festivali yaptı. Antalya ise kesintiye uğramış döngüsünü daha doğru bir yola koyma peşinde. Menderes Türel’in bir önceki belediye başkanlığı sırasında zirve yapmış olan festival daha sonra CHP’li belediye başkanı Mustafa Akaydın döneminde kendi içine kapanmış, Marketing gibi çok önemli etkinlikler sonlandırılmıştı. Tabii en önemlisi ise Türkiye’nin elit yönetmenlerinin festivale katılmak istememesine sebep olan ön jüri seçimleri ve ödüllendirilmeler geldi. Kısacası dünya sinemasının önem verdiği Adrien Brody, Kevin Spacey gibi dönemin önemli isimlerinin geldiği festival büyük kan kaybetmişti. Geçen yıl ise Menderes Türel tekrar işin başına geçti. Fakat bir festivali baştan kurmaktan daha zor olan onu değişime uğratmaktır. Çok daha emek ister. Büyük bütçeler ister. Geçen yıl çok kısa bir süre kala eldekilerle bir festival yapıldı. Bu yıl ise belli ki üstüne daha fazla şey koyulmak isteniyor. Kathlen Turner, Jeremy Irons ve Vanessa Redgrive gibi ünlülerin gelmesiyle yine yurt dışında ses getirme peşinde organizasyon. Kapatılan Marketing’in yerine Film Forum kuruldu. Bu tür organizasyonların hedefi tuturması için zaman ister. Koskoca Berlin Film Festivali Marketing’i bile daha yeni yeni istenilen düzeye geldi. Kısacası bu anlamda festivale süre gerek. Yarışma filmlerine gelince, Mustafa Akaydın döneminde içine kapanan festival özellikle elit yönetmenleri küstürmüş ve ilk yönetmenlik denemesi olan bağımsız filmlerin sürpriz kalitelerine muhtaç kalmıştı. Bu yıl Özcan Alper, Atalay Taşdiken ve Selim Evci gibi sürekliliği olan yönetmenlerin yeni filmlerinin galasını Antalya’da yaptığını ve yarışma filmlerinin arasına isimlerini yazdırdığını görüyoruz. Bunun yanında Türkan Şöray gibi efsane ismin filmini burada göstermesi ve organizasyona destek vermesi de çok önemli. Şoray’ın biz gazetecilerle birebir sohbet etmesi, bütün o koşuşturma içinde Antalya’nın kendine has rahatlığını paylaşması başka nasıl açıklanabilir ki? Filmlerin kalitesine gelince Tolga Karaçelik’in Sarmaşık filmi şimdiye kadar seyrettiğim yarışma filmleri içinde öne çıkan yapımdı. Gazze’de çekilen Muna filmi ise konusuyla dikkat çeken bir yapım. İsrail askerlerinin öldürdüğü alilelerin ve yapayalnız kalan çocukların dramı iç acıtıyor. Keşke filmin kalitesi de konusu kadar dikkat çekici olsaydı. Emre Konuk’un çektiği Çırak filmi ise ilk yönetmenlik denemesi olarak başarılı bir film. Çok zor bir anlatıyı güçlü bir görselle bize sunan film yönetmenin daha önceki görsel yönetmenlik sürecinin izlerini taşıyor. Ve daha önemlisi Antalya’nın bize sunduğu seçki öyle tam bir festival filmi kıstasıyla anlatılamaz. Çünkü Takım Mahalle Aşkına veya Atalay Taşdiken’in Arama Motoru gibi izleyicinin kolay bağ kurabileceği, enseyi karartmayan filmler de var. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde festival bir değişimin peşinde ama bu kolay olmayacak. Sadece sabır ve inat gerekiyor. Biraz daha organizasyona dikkat edilse, basın ve halkla ilişkiler biraz daha sıcak olsa çıkılan yolun başarıya ulaşması daha da kolay olur. Festivalin değişim ihtiyacına hak veriyor ve amacını destekliyorum.