Bu ay, ünlü yazar Thomas Hardy’nin romanında uyarlanan “Çılgın Kalabalıktan Uzak” filmiyle karşınızdayım.

Thomas Vinterberg’in yönettiği, Carrey Mulligan, Matthias Schoenaerts, Michael Sheen, Tom Sturridge’in başrolü paylaştığı dram türündeki film, yakın zamanda vizyona girmişti.

  1. yüzyıl İngiliz edebiyatının zirve isimlerinden Thomas Hardy’nin aynı adlı romanını ne yazık ki okumadan izledim bu filmi. Bu yüzden romandaki başkarakter Bathsheba Everdene’in, bugünün feminist hareketinin öncülerinden biri olmaya aday olabilecek “tek başına ayakta’ serüveninin, filme ne kadar yeterli yansıtılmış olduğundan emin değilim. Zira filmde gördüğüm, tek başına ayakta bir kadından ziyade, cinselliğini bastırdıkça saçmalayan, 3 erkek arasında kendi bile nedenini bilmeden gidip gelen, her birine mavi boncuk dağıttıktan sonra pişman olan, tam bir kafası karışık kadın modeli. En sonunda, kendisinin de itiraf ettiği gibi, üniformanın cazibesine kapılıp 3 erkek arasından olabilecek en yanlış seçimi yapıyor ancak kısa süre sonra hatasını anlıyor. Ne var ki biz izleyiciler, bu hatayı nerde ve ne zaman anladığını bile göremiyoruz.

Açıkça söylemek gerekirse, ben kahramanımızı çok yetersiz işlenmiş bir karakter olarak okudum. Bir kere kendisine karşı bile dürüst değil. Ne istediğini bilmeyen, çabuk pişman olan böylesi bir karakter, iyi işlenseydi gayet sıkı bir antikahraman olabilirdi ancak bu haliyle bir yan karakterden öteye geçemez. Bir de, söylemeden edemeyeceğim, aşırı abartılı mimikleri de beni fena halde rahatsız etti! Yani kahramanımız benim gözümde, bu filmde, oyunculukta da sınıfta kaldı.

Bir de, bu filmi bir başka açıdan daha değerlendirdim. Hatırlarsınız, bir dönem Türkiye’de hanımağa temasını işleyen ve çiftlik yaşamını konu alan diziler modaydı. Peki acaba Hardy’nin bu romanı, Türkiye’de diziye uyarlansa tutar mıydı? Bence kesinlikle hayır, zira Türkiye’de televizyon izleyicisi, bir kadının 3 erkek arasında kalmasını kesinlikle kabul etmezdi. Bir süre sonra karakterle özdeşleşecek olsa bile, bu çok geç bir süre sonra olacağı için diziden kısa sürede kopmuş olurdu.

Yine de film, pastoral yaşamı yansıtması açısından son derece başarılı. İnsan kendini tüm o renklerin, ışıkların, hayvanların, ağaçların ve uçsuz bucaksız tarlaların arasında doğada, özgür hissedebiliyor. Bu açıdan izlemeye değer.

Gelecek ay görüşmek üzere!

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.