Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) geçtiğimiz ay T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle “Pitchın’Istanbul” adıyla bir belgesel film proje geliştirme atölyesi düzenledi.
İki aşamalı gerçekleşen çalışmanın ilk aşamasında, katılan projelerin öykü ve içerik yapıları inceleniyor. Sözlü ve yazılı sunumların nasıl yapılacağı, etkili bir trailer’ın nasıl hazırlanacağı öğretiliyor. İkinci aşamada ise, geliştirilen projeler TV kanal temsilcilerine ve ortak yapım-satın alma uzmanlarına sunuluyor, potansiyel işbirliği olasılıkları araştırılıyor.
BSB Başkanı Mustafa Ünlü ve Proje Koordinatörü Perizad Johnson ile “nasıl belgesel film projeleri pişirdiklerini” konuştuk.
Mustafa nedir bu pitching, bir kezde Cinedergi okurları için açıklar mısın?
Bir belgesel projeniz varsa bununla pitching toplantısına katılıyorsunuz, karşınızda belli sayıda TV kanalı, dağıtımcı şirket, fon temsilcisi oturuyor. Kısıtlı bir sürede en etkili biçimde projenizi onlara anlatmaya çalışıyorsunuz. Onlar da ilgilenirlerse, projenize uygun kuşakları varsa, projenize para yatırıyorlar. Bu 90’lı yıllardan beri sinema ve bazı diğer alanlarda uygulanan bir proje geliştirme, projelere finansman bulma yöntemi. Aynı zamanda televizyon kanalları, belirli fonlar, sinema kurumları açısından da kendilerine uygun projeleri bulma ve destekleme, satın alma aracı. Başka deyişle, film projelerinin yapımcıları ile yayıncıları, fon temsilcilerini bir araya getirmeyi, buluşturmayı sağlıyor.
Bu etkinliğin amacı nedir?
Türkiye’de belgesel alanında finansman kaynakları yok denecek kadar az. Oysa bu ülkede, ciddi bir potansiyel, bu alanda yetişen pek çok genç sinemacı, anlatılması gereken binlerce öykü var. Belgesel Sinemacılar Birliği de bunu değerlendirdi; belgesel sinemada üretimin sürdürülebilir olmasını sağlamak için; nitelikli, sağlam, Dünya ölçeğinde yolculuk edebilecek, öykülerimizi evrensel bir dille anlatan projeler geliştirerek uluslararası finans kaynaklarına, yayıncılara, fonlara, ortak yapımcılara ulaşabilmelerinin yolunu açmak için PitchInIstanbul etkinliğini başlattı. “Pitching” sözüne uygun bir Türkçe karşılık bulamadığımız ve bizim etkinliğimiz sadece sunumu değil, ağırlıklı olarak proje geliştirmeyi kapsadığından buna PitchInIstanbul Belgesel Proje Pişirme Atölyesi dedik.
Atölyeye davet edilen eğitmen ve belgesel alım-ortak yapımlardan sorumlu uzmanlara ve TV kanal temsilcilerine baktığımızda tamamının Avrupa’dan olduklarını görüyoruz. Bunu özel bir nedeni var mı? Avrupa hedefli bir çalışma mı?
Avrupa Belgeselciler Ağı’nın üyesi olan Belgesel Sinemacılar Birliği için güncel bilgi, deneyim ve pazara ulaşmanın en kısa yolu Avrupa’ya çıkıyor. Avrupa’da oluşmuş bir ağ var. Bu ağın içinde Amerika da, Uzak Doğu da, Akdeniz coğrafyası, Kuzey Afrika, Ortadoğu da zaten var. PitchInIstanbul projesinin amacı da, İstanbul’da ağırladığımız, Avrupa’dan gelen eğitimciler, yayıncılar, fon temsilcileri, dağıtımcılarla, bu ağı Türkiye’yi de içine alacak şekilde genişletmek. Burada geliştirilen projelerin, belgesel yapımcılarının oluşan tanışıklıklarla Avrupa’daki başka pitchinglere, proje geliştirme, finansman bulma etkinliklerine katılarak filmlerini yapmak için gereken en iyi koşulları oluşturmalarını sağlamak. Yoksa geliştirmeyi amaçladığımız projelerin hedefi tabii ki tüm Dünya’dır.
Türkiye belgeselcilerinin büyük bir çoğunluğu çok yakın bir zamana kadar bu tür pitcihing yöntemleri ile finansör bulmaya yanaşmıyordu. Hatta bunu kapitalist sistemin bir oyunu olarak görenler, bu yapıyı belgesellerine ve yaratıcılıklarına bir müdahale olarak görenler vs… bir hayli çoktu. İşin içine bir ortak yapımcı ve veya bir TV kanalı girdiğinde onların da müdahale yetkileri doğuyor, beklentileri oluşuyor.
Çünkü daha düne kadar, ki bugün hala böyle düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Belgesel aziz ve azizelerin işi idi, kutsal bir görevdi, bunu yapanlar da zaten kutsal kahramanlardı. Dokunulamaz, müdahale edilemezdi. Belgeseli profesyonel anlamda meslek olarak görmeyerek belgesel üretenler de var. Sen de biliyorsun. Özetle demem o ki, bu keskin bakış nasıl yumuşadı, ne değişti? Artık müdahalelere mi açık olunmaya başlandı, yoksa bu, sistemle entegre olma çabası mı, bir başka arayış mı?
Elbette her tepki bir etkinin arkasından ortaya çıkar. Bizlerin de belleğinde bu tür tepkileri gerekçelendirebileceğimiz, özellikle yaşadığımız ülkeden kaynaklı yeterli sayıda olay var. Özellikle bağımsız belgeselcilerin öykülerini, sinemalarını yapmaya çalışırken özgürlük alanlarını tam koruma adına, zaman zaman yapım koşullarını iyileştirebilecek girişimlere bile uzak durmaları, sanırım bundan.
Öte yandan, evet, özellikle yayıncı kuruluşların, hedefledikleri izleyiciye, gelişen-değişen eğilimlere bağlı rekabet durumuna, yayın politikalarına göre istekleri olduğu doğru.
Ancak, işte pitching denen olayın önemi de burada ortaya çıkıyor. Bu adamlar-kadınlar oraya ısmarlama iş yaptırmak için gelmiyor. Siz 10-15 kişinin karşısına çıkıp tümüyle kendi geliştirdiğiniz projenizi anlatıyorsunuz. İşlerine gelirse, beğenirlerse alıyorlar. Bazen ilgileniyor ama kendi koşullarına göre ne gibi değişikliklere gerek duyduklarını yine hemen oracıkta size söylüyorlar; o zaman da siz işinize gelirse kabul ediyorsunuz.
Fazlaca dışa açık, Dünya’yı hedeflememiş belgeselcilerimiz için bu tür etkinlikler yeni bir pencere açıyor. Biz de görüyor, bilgileniyor, anlıyor ve alışıyoruz. Kendi beklenti ve koşullarımıza göre değerlendirmeye başladık. Sözünü ettiğim ağın içine yerleştikçe de daha güçlü olacağız, söz gelimi, daha sıkı pazarlık edeceğiz.
Şimdi de projenin koordinatörü Perizad Johnson’a sorularım.
PitchInIstanbul nasıl bir süreçte gerçekleşti?
PitchinIstanbul’un ilk tohumları belki 14-15 yıl önce, ülkemizde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle Türkiye’deki belgesellerin o dönemdeki ana finansal kaynaklarından biri olan kurumsal fonların aniden kesilmesiyle birlikte, üretimin neredeyse durma noktasına gelmesiyle atıldı. Bizdeki sektör yapılanmasında bir şeylerin ters olduğu çok belliydi. Avrupalı meslektaşlarımızın çalışma şartlarını, sektör yapılanmasını öğrenmek istedim. BSB de bu konudaki sektör toplantılarına katılımımı destekledi. Toplantı dönüşlerimde izlenimlerimi, öğrendiklerimi detaylı raporlarla BSB üyeleriyle paylaştım. Uluslararası ortak yapımlara karşı üyeler ilk etapta yoğun bir ilgi ama bir o kadar da yoğun bir şüphe ve direnç gösterdi. Bu “bilinmeyen” alanı hem üyelere hem de destek olabilecek kurumlara tanıtabilmek, anlatabilmek, kabul ettirebilmek -yurtdışında dahi bu alanda çok yeni bir yöntem olmasından dolayı belki- bir anda olmadı. Türkiyeli sinemacıların uluslararası belgesel ağına dâhil olmalarının yolunu açacak eğitim ve sektör toplantılarının İstanbul’da gerçekleştirilmesini öngören bir proje hazırladık. Yıllara yayılan bir süreçle, 2006 yılında başta Kültür Bakanlığı’nın desteği, (Avrupa Belgesel Ağı) EDN’in işbirliği ve Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde 200’ün üzerinde izleyici ile ilk defa Türkiye’de bir uluslararası belgesel ortak yapım toplantısı yapıldı.
Uzun bir aradan sonra bu sefer 2013 yılında ilk PitchInİstanbul etkinliği projelerin “pişirildiği” yoğun bir eğitim sürecinden sonra sunuma hazır hale geldiği, çok aşamalı yeni bir eğitim formatı ile birlikte hayata geçti. Bu yıl Kültür Bakanlığı’nın artan desteği ile hem eğitimi içerik olarak geliştirdik, hem yararlanan proje sayısını arttırabildik, hem de ilk defa final sunumlarına bu oranda kanal temsilcileri ve satış acentelerinin katılımını sağlayabildik.
Katılımcılar kimlerden oluştu?
Katılımcılar, geliştirme aşamasında belgesel projeleri olan yönetmen-yapımcı ekiplerinin yaptıkları başvurular arasından seçildi. Toplam 12 proje ve 24 kişi katılmış oldu. Başvuru yapabilecek katılımcılar için katı kurallar veya önkoşullar uygulanmadı, projelerin uluslararası potansiyeli, seçimlerde başlıca kriter oldu. Dolayısıyla bu sefer karışık bir grup oluştu, hem çok profesyonel ve deneyimli ekipler vardı, hem de yeni yola çıkan, daha az deneyimli fakat yaratıcı, hevesli ve öğrenmeye çok yatkın ekipler de vardı.
Yerli belgesel ve belgeselciler ne öğrendi sence bu süreçte?
Proje geliştirme sürecinin nasıl yaşanması gerektiğini öğrendiler sanırım, ayrıca kendi kültürümüz dışındaki insanlara hitap edebilmek için kullanılan film ve öykü dilinin nasıl daha evrensel hale getirilebileceği ve getirilmesi gerektiği konusunda fikir sahibi oldular. Sunum yapmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlediler.
Peri ben de Avrupa’da pek çok pitching foruma gerek uzman gerekse proje sunan konumunda katıldım. Dolayısıyla bakış açılarını ve çalışma biçimlerini biliyorum. Sence Avrupalı meslektaşlarımız bu atölyeden ne öğrendi, ne gördü? Bizim de onlara bir faydamız dokundu mu?
Hiç bir şey öğrenmedilerse kendi ülkelerindeki belgeselcilerin ne kadar şanslı olduklarını gördüler. Ayrıca bu topraklarda ne kadar katmanlı bir kültürel yapıya sahip olduğumuzu, karmaşık ve yer yer hesaplaşma ihtiyacımız olan bir tarihimiz olduğunu öğrendiler. Ama en çok sanırım tutkulu, yetenekli, yaratıcı belgeselcileri tanımış oldular. Öykülerimiz yüreklerine derinden dokundu diye düşünüyorum.
Atölyenin sonucu ne oldu?
Çok sayıda proje için gelen kanal temsilcileri tarafından “ilgi mektupları” sözü verildi, bir kaç tanesi için ise “taahhüt mektubu” sözü de verildi. Bazı projelerin bitmiş filminin satın alınması konusunda ilgi gösterildi. Kanal temsilcileri ve satış acentaları çoğu proje için filmlerin biraz daha geliştirilmiş versiyonunu görmek istediler. Daha gelişkin bir tretman ve 20 dakika civarında bir kaba kurgu görmek istediler. Bazı projeler kendi vizyon ve misyonları ile birebir örtüşmese de o proje için uygun olabilecek farklı kanal ve kuşaklar için referans olacaklarını belirttiler. Çok sayıda başvurulabilecek adres paylaştılar. Ancak sadece bu somut gelişmeleri “sonuç” olarak saymak çok büyük yanılgı olur. Bunun iki sebebi var. Birincisi, “pitching”ler sadece somut kontratlar ve ortaklıklar değil, daha uzun vadeli bir tanışıklık ve ilişkinin temelini atmanın ortamını sağlar. Belki bu projede işbirliği yapamayacak kanal temsilcisi, bir sonraki projeniz sırasında sizinle karşılaştığında sizi hatırlayacak ve yeni projeniz ile daha yürekten ilgilenebilecektir. İkincisi ise, bu atölyede öğretilenleri uygulayacak kararlılığı gösterecek projeler için aslında esas macera bundan sonra başlıyor. Bu atölyede belki de yıllar sürecek bir yolculuğun sadece ilk adımı atılmış oldu. Projelerin bundan sonra gösterecekleri azme, çalışmaya bağlı olarak yavaş yavaş, yıllar içerisinde somut sonuçlar elde edilebilir.
Atölyeye katılan Bahriye Kabadayı Dal, Nefin Dinç ve Rojda Akbayır’ın duygu ve düşünceleri ise şöyle:
Rojda Akbayır: “Parçalar” benim ilk belgesel çalışmam. 2013’de gerçekleşen atölyeye de katılmıştım. Dolayısı ile ilk belgesel projemde bu tür eğitimler almış olmak benim için büyük bir avantaj ve öğrenme süreci. Alanında tecrübeli isimlerle birlikte olmak ve net work edinmek ise bir başka artı değer kattı bana. Belgeselimizi gerçekleştirme sürecinde başka pitchinglere de katıldık. Büyük pitching organizasyonlarında yakalayamadığımız sıcaklığı ve rahatlığı, bu atölyede bizzat yaşadık. O anlamda organizasyonda emeği geçen herkese, eğitmenlerimize ve uzmanlara teşekkür ederim.
Bahriye Kabadayı Dal: Bizim projemiz “Bir Karadeniz Yolculuğu” henüz geliştirme aşamasında olduğu için özellikle, atölye eğitmenleriyle birebir çalışabilme fırsatı önemliydi. Tüm atölyenin esas olarak eğitim amaçlı olduğunu belirtmekte fayda var tabi. Yani sunum yaptığımız ‘commissioning editor (C.E.)’ler gerçek anlamda bir pitching forumda söz sahibi olanlar gibi değil de daha eğitici ve tavsiye niteliğinde görüşler belirttiler. Genel olarak ‘pitching forum’ formatı ile bizlerin hikâye anlatma biçimlerinin çok denk düştüğünü söylemek güç. Daha önce Avrupa’da katıldığım pitching forumlarda bunu açıkça gördüm. Yine de projenizle bu mekanizma içinde ilerlemeyi planlıyorsanız, bu formata uygun tasarım yapıp onun gerektirdiği plan programla hareket etmek gerekiyor. Bizim açımızdan, aslında 2012’de katıldığımız Docstories Blacksea atölyesinin devamı niteliğinde keyifli bir çalışma oldu. Gelecekteki forumlarda sadece Avrupa’dan değil Ortadoğu ve Asya’dan da C.E’leri ve TV temsilcilerini görebilmeyi umarız. Bir de TRT’nin Türkiye’den belgesellerin sunulduğu bu forumlarda yer alması çok önemli. Bu katkının da daha aktif anlamda sürmesini diliyoruz. Atölyeyi var eden herkese çok teşekkürler.
Nefin Dinç: Bu gibi profesyonel pitching atölyelerine katılabilmek için Avrupa’ya gitmeniz ve yüksek ücretler ödemeniz gerekiyor. İstanbul’daki pitching atölyesi ücretsiz olarak bize ihtiyacımız olan her şeyi verdi bana sorarsanız. Bizim filmimiz “Antoine Köpe’nin Anıları” nasıl bir şekil almalı doğrusu kafamızda çok net değildi. Eğitimcilerle yaptığımız dört farklı toplantı projenin kafamızda daha net hale gelmesini sağladı. Bu atölyenin devamlı hale gelmesini ve kurumsallaşmasını bütün kalbimle diliyorum ve BSB’ye teşekkür ediyorum.