Ayşe teyze kendinden çok emin, “Anladım tarantula” dedi. “Evet Ayşe teyze, Tarantula!” dedim. Hiç zorlamadım. Ve işte! Nam-ı değer “Pulp Fiction” Ayşe teyzenin huzurunda! Salonunda!! Şöyle de diyebiliriz, Tarantuladan Ucuz Roman!

Açılış sahnesindeki marjinal, hırsız olmak isteyen çift tam da tahmin ettiğim gibi Ayşe teyzeyi oldukça rahatsız etti ve gayet net bir tavırla “Beril, bütün film boyunca bunları izleyeceksek hemen kapat , izlemem.” Diyerek tavrını koydu. “Merak etme Ayşe teyze, bu biraz kalabalık bir film, hiçbirine çok alışamayacaksın” diyerek ilk krizi atlattık. İmdadıma Samuel L. Jackson abim yetişti de filme dair bir güven algısı oluştu, hemen gözler belertildi, surata yarım ağız bir flört gülüşü yerleşti ve “Ay bu adamı pek severim” cümlesi yerini buldu. İkinci bir gönül fethi de Samuel abimizin gençleri kurşuna dizmeden önce İncil’den bir pasaj söylemesiyle gerçekleşti. Bir gangısterin genç çocukları öldürmeden İncil’den sözlerle onları uğurluyor olması Ayşe teyze de bile bir sempati yarattı. O an inandı onun inançlı ve iyi biri olduğuna “Bu adamı hayat buraya getirmiş Beril, imanla paranın kimde olduğunu bilemezsin.” Tarantula vurdu ve goooooool! 2 de 2! Sevimsiz çiftin antipatik hali, Samuel abinin anlaşılamayan sempatisi hedefe ulaştı. Şu ana kadar Ayşe teyze anlaması gereken her şeyi anladı. Unutmadan John Travolta’nın ayak masajı yapmakla ilgili tespiti de Ayşe teyzenin gözünden kaçmadı ve kendisine “Bunun saçı uzun ama aklı kısa değil, afferin! Başkasının karısına ayak masajı yapmak ne demekmiş.” Diyerek artı puan verildi. Bruce Willis pek ilgisini çekmedi Ayşe teyzenin, zaten kendisi dövüş sporlarını pek sevmiyor. Ayşe teyze için film bir süre katlanılması zor bir hale geldi, mutfağa gitmeleri arttı. O kalktığında filmi durdurmak için kumandaya her eğildiğimde “Yok yok… sen izle! Durdurma!” cümleleri havalarda uçuştu. Ama garip bir şekilde filme ilgisini kaybetmedi. “Kapat şunu. Sıkıldım demedi” Her seferinde dikkatini topladı. Çayını içerken yorumlarını sıralamaya devam etti tabi. Uma Thurman aşırı dozdan az kalsın ölüyorken “Müstehak!!” , Bruce Willis babasından kalan saati almak için eve döndüğünde “Kendini o kadar dövdürürsen akıl kalmaz tabi!!”, John Travolta arabada yanlışlıkla zenci gencin beynini dağıtırken “Oyuncak gibi elinde dolandırırsan silahı olacağı bu, bak battı ortalık!!”… Ve daha bunun gibi bir sürü serzeniş… Wolf karakterinin sahne almasıyla Ayşe teyze için bir türlü geçmeyen dakikalar bir anda anlam kazandı. “Ay Beril bu adam kim?” diye sordu, ben de “Bu adam mafyaların yaptığı cinayetleri örtpas etmek için çalışan bir abi!” cevabını verdim. O emin olmak için bir saha sordu, “Bu adam öldürmüyor değil mi?”, o an Ayşe teyzeye cevap olarak “evet öldürüyor” deseydim filmi kapatmamız gerekirdi. O sebepten “zannetmiyorum Ayşe teyze, baksana hem ne kadar şık.” diyerek Ayşe teyzenin onaylayan tebessümünü kazandım. Bir de üzerine ceset temizleyicisi olan Bay Wolf’un “bir kişi olman kişiliğin olduğu anlamına gelmez” sözüyle Ayşe teyzenin gözler kısıldı, başı sağa sola hafif hafif sallanmaya başladı, içli ses tonuna büründü ve “alkışlarım ben bu adamı, bizim başımıza da böyle adamlar lazım” dedi. Bay Wolf bu cümlesiyle bugüne kadar Ayşe teyzenin gözünde kimsenin oturamadığı bir tahta oturdu. Ben de fırsattan istifade “zaten var öyle iş yöneticilerimiz, pis işlerin için arayabilirsin” dedim. Hayır, tabi ki demedim. Twetera yazdım! Tamam oraya da yazmadım, içimden dedim. Genç yaşımda tutuklanmak istemem J . O sırada filmimiz kaçma kovalama hikayesinden çıkıp cinsel istismar ve taciz faslına geçti de daha fazla övülecek bir şey kalmadı, Bay Wolf unutuldu. Kocaman zenci bir mafya babasının tecavüze uğraması Ayşe teyzenin geçtim görmeyi, hayal dahi edemeyeceği bir sahne! Bu sahne ile ilgili asla konuşmadık. Ölene kadar bu sırrı kimseye anlatmaz, zenciye çok üzüldü, farkettim. Üstüne gitmedim. Film boyunca şaşkınlıklar içinde o kadar çok üzüldü ki Bruce Willis’in yaptığı iyiliğe yorum bile yapmadı. Ama eğer yapsaydı bence “gün gelir, devran döner” ya da “ne oldum değil, ne olacağım demeli insan” gibi bir şey derdi. Final sahnesine geldiğimizde Ayşe teyze pür dikkat izliyordu, Samuel abimizin sözünden dönüp dönmeyeceğini merak ediyordu. Deli çiftin tekrar karşısına çıkması hiç hoşuna gitmese de Samuel abi ortamı biraz yumuşattı. “Kadının eline hiç silah yakışır mı Beril? Şuna bak, Allah aşkına bir de masalara falan çıkıyor” diyerek cık cıkladı. Finalde kimsenin ölmemesi ve Samuel abimizin yaşadığı aydınlanmadan dolayı Ayşe teyze pek bir mutluydu. Onun gözünde iyilik kazandı!! Öldürülen insanların, çalınan paraların, tacizlerin hiç bir önemi kalmadı. Gururlu bir ifadeyle döndü bana ve “Bu dünyada insanın başına her şey gelebilir Beril. Marifet başına gelenlere rağmen bir gün iyi biri olacağına her koşulda inanabilmek. Haa iyi biri olursun olamazsın onu ben bilemem, Allah bilir ama önemli olan niyet edebilemek değil mi?” afalladım tabi ki. Hiç böyle bir çıkarım beklemiyordum ama her zamanki gibi Ayşe teyze yine haklıydı. Karanlık yollardan geçiyor olmak kimseyi kötü birey yapmıyordu, yeter ki geçtiğin yolun karanlık olduğunu bil ve aydınlığı dilemekten vazgeçme.” dedi. Kalakaldım… “Ayşe teyze senden öğreneceğim daha çok şey var!” Unutmadan sevgili Tarantula da oynadığı ev sahibi rolüyle Ayşe teyzeden içten gelen bir kıkırdama eşliğinde “Hanım köylü bu, belli!! kih kih kih” övgüsünü kaptı! Filmin jeneriği akarken “Pulp Fiction” ı izlemiş olmanın haklı gururuyla gülümsüyordu. Anlam veremediği bir sürü sahne, hayatı boyunca asla karşılaşmayacağı bir çok karakter izledi ama zaman içinde hepsini anlayacağını hissediyordu sanki… Çünkü hepsi gerçekti. Yaşıyordu. O gülümsemede bu vardı işte. Ayşe teyze, her filmimde varsın! İyi ki varsın!

Beril Ateşoğlu
1987 Ankara doğumlu. Odtü kolejinde liseyi, Başkent üniversitesi iletişim fakültesinde burslu olarak lisansını tamamladı. 2008 yilinda kamera arkasında reji departmanında çalışmaya başladı. 10 senedir bir çok sinema filminde yardımcı yönetmenlik yaptı. En son yardımcı yönetmenliğini yaptığı sinema filmi "Kelebekler". 2015 den beri Cinedergide "Ayşe Teyze" köşesini yazıyor. Kendisinden 3. Tekil şahış gibi bahsettiği bu biyografisini yazarken çok eğlendi. Yazı yazmayı çok sever. 2 büyük hayali istediği filmi çekebilmek ve bugüne yazdığı şeyleri derleyip okunabilir hale getirmektir. Ailesine düşkündür. Hindistan en sevdiği ve en çok vakit geçirdiği yabancı ülkedir. İyi kızdır, komiktir, balık etlidir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.