Sinemamızın güzel oyuncularından Ayça Varlıer Mavi Gece filminde erkeğin iktidarı, sınıfsal çatışma gibi kavramlara eleştiri gnderildiğini, ancak böyle dolu projelerde yer almak istediğini söyledi…

Sinema güzel kadını sever. Güzellik söz konusu oluncu da Ayça Varlıer büyük avantaja sahip. Ama o sadece fiziğinin gücüyle değil seçtiği projelerin kalitesiyle de bir yerlerde kalmak istiyor. Bu kalite mevzusu yüzünden artık fazlaca Tv işlerinde yer almadığını söyleyen oyuncu Fosforlu Cevriye müzikali ve vizyona giren Mavi Gece filmi yüzünden yoğun zamanlar yaşıyor. İşte Ayça Varlıer’in bize verdiği cevaplar.

Senaryo size ilk geldiğinde sizin en çok dikkatinizi çeken şey ne oldu?

Senaryosunu çok beğendim. Ayrıca ben hayatımda hiç böyle bir rol oynamadım. Benim için çok değişik bir tecrübe oldu.

Filmin neredeyse 4 başrolü var. Sizin ise neredeyse bu ilk komedi tecrübeniz. Bu anlamda zorlandınız mı?

Öncelikle komedi oynamak için komedyen olmak gerekmiyor. Oyuncu olmak yeterli. Türkiye’de şöyle bir algı var, komedi mi dram mı? Dünyada yok bu. Bir tek Türkiye’de olan bir şey. Komedi oyunculuğu diye bir şey yok. Tiyatro eğitimimiz bunu gerektiriyor. Bir oyuncu komedi de oynar dram da oynar. Bu yüzden benim de böyle bir ayrımım yok. Türkiye’de Yeşilçam’dan gelen bir sistemden kaynaklanıyor bu. Ancak bir oyuncu komedi de oynar dram da oynar. Zaten benim için yeni bir şey değil komedide bulunmak yıllardır tiyatroda oynuyorum.

Bu filmin size zevk vermesi de normal sanırım sonuçta bir kadın oyuncu olarak bir erkeğin ruhunu canlandırıyorsunuz. Hani biz sürekli sorarız filme hazırlanırken nelere dikkat ettiniz diye. Bu gerçekten çok farklı bir durum. Bu role nasıl hazırlandınız?

Çok fazla yardım aldım. En başta erkek arkadaşımdan yardım aldım. Ben normalde argo margo bilmem, etmem. Gözlem yaptım. Fırat Tanış’tan yardım aldım. Bazı kitaplar okudum. Ruhunu anlamaya çalıştım. Önemli olan taklit değil. Önemli olan tavır. O tavrı ve ruhu, duyguyu bulabilmek. Zaten senaryoda da var o. Senaryoyu bir yerinden tuttuğunuzda akıp gidiyor. Senaryo çok iyi yazılmış. Ancak film çekilirken, Fırat’la da bunu konuştuk. “Bu çok güzel bir proje, hazır başlamışken 21 günde değil de şöyle 4-5 haftada mı acaba çekseydik, daha çok içine girerdik” dediğimiz oldu.

Sonuçta bir erkeği oynadınız. Bir erkeğin tavırlarına karşı olan davranışları gördünüz. Bunlar sizde bir şey bıraktı mı? Yani filmin öncesi ve sonrası arasında ne gibi bir değişiklik oldu?

Pek bir değişiklik olmadı aslında. Bu filmi seyrettikten sonra bir değişiklik olacak bence… Ben filmin içinden pek çıkamadım. Hani filmin bitmesi üzerinden 2 hafta geçti ben hala filmi düşünüyordum. 21 gün gecemizi gündüzümüzü vererek çalıştığımız için bir paketleme durum oldu. O yüzden onun etkisinden biraz zor kurtuldum.

Peki şimdi biz aslında son dönem komedilerinde içi boşaltılmış, siyasi göndermesi olmayan daha yumuşak komediler görmeye alıştık. Fakat bu filmin aynı zamanda sınıf kavramına da eleştiri gönderdiğini görüyoruz.

Tam olarak değinmek istediğim noktadan bahsettiniz. Komedi filmleri neredeyse son 7-8 yıldır genelde erkek egomanyası üzerine kurulan hikayelerden oluşmaktaydı. Son zamanlarda işin içine romantizmi de katmaya başladıklarından daha çok hikaye üzerinden gitmeye başladı filmler. Bu film dediğiniz gibi her anlamda dolu. Iki zıt kutbun yer değiştirmesi, ekonomik durumlar vesaire… O anlamda beni çok cezbetti çünkü hikayesi var. Tek tipte komedi yapan, tekdüze film dolu etraf ve ben açıkcası onlar içinde olmak istemiyorum.

Bir iki örnek dışında komedi filmlerinde daha çok erkekleri görüyoruz. Halbuki Hollywood’ta güzel komik kadın vazgeçilmezdir?

Neden kadın komedi oyuncusu eksik Türkiye’de? Çünkü yapımcılar izin vermiyor. Yurtdışında bu şekilde değil fakat Türkiye’de maalesef yapımcı, oyuncunun başka bir sinemada veya televizyonda rolünü seyreder, beğenir ve rolün benzerini teklif eder. Risk almaz. Seyircinin bildiğini verelim derler. Burada bizim yapımcımız ve yönetmenimiz aslında çok büyük risk aldı. Ama doğru olanı yaptı. Ben de esasında oyunculuk kariyerimde risk alan bir insanım. Dizilerde oynamıyorum genelde. En son iki sene önce oynadım. Ben sadece dizi oyuncusu olmadığım için, bir sahne hayatım var. Şansım benden yana gidiyor ama ben de uğraşıyorum biraz. Dediğiniz şey çok doğru. Inanın benim gibi star kalibresinde olan çok güzel ve çok yetenekli oyuncular da var. Ama hakikaten yer verilmiyor.

Şimdi bir de tiyatro oyununuz var, biraz ondan bahsedelim. Nasıl gidiyor?

Fosforlu Cevriye güzel gitmeye başladı. Mesela o da bir risk. Türkiye’de fazla müzikal yok. Minik kadroyla dev bir prodisyon yaptık. Müzikleri olsun, rejisi olsun, kareografisi olsun çok güzel bir müzikal çıktı ortaya ve seyirci de bunu sahiplendi. Benim için en önemli eleştirmen seyircidir. Seyirci o sahneyi sahipleniyorsa bu önemlidir. Benim sahne sanatlarında en çok değer verdiğim şey o hikayeyi anlatabilmek. Bu komedi filmimiz de öyle. Çünkü durum komedisi var . O yüzden de ben bu tarz filmlerde yer almayı tercih ediyorum, sonuçta ben komedyen değilim, ben oyuncuyum. Çıkayım stand up yapayım diyen birisi değilim.

Filmde erkeğin iktidarıyla da dalga geçiliyor. Özellikle yatak sahnesi çok komikti.

Dediğim gibi. Baskı zaten erkeklerin genlerinde var. Yaşlı insanlar mesela belli bir yaştan sonra prostat oluyor. Ve prostat belli bir ameliyat gerektiriyor ve erkeklik durumları da belli bir süre durgunlaşıyor. Ölüm kalım meselesi yani. Ister 20 ister 80 yaşında ol ölüm kalım meselesi.

Benim size sormadığım ama sizin izleyiciler için söylemek istediğiniz bir şey var mı?

İzledikten sonra bilmiyorum hayatlarına farklı bakarlar mı ama en azından duygusu samimi ve naif olan hem güldüren hem düşündüren bir film oldu. Müzik çok güzel kullanıldı. Her yeri doldurmadı. Çok doğru nokta atışları yapıldı. Bu yüzden farklı bir komedi izleyecekler. Çünkü hikayesi derin çatışması yüksek bir hikaye.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.