Marslı – The Martian… Çoğu insan ister ki, ölmeden evvel uzaya çıksın, orada izafiyet teorisini araştırsın, yerçekimsiz ortamda taklalar atsın, Houston bir problemimiz var falan desin. Ancak ne yazık ki, bunu başaran insan sayısı gerçekten çok az. Mesela şu an hali hazırda uzayda bulunan insan sayısı 6. Hal böyleyken insanoğlunun bu merakı sinema sanatı sayesinde az da olsa gideriliyor. Uzayı konu alan filmleri izlerken kendimizden geçmemiz, ağzımızın suyunun akması da bundan ileri geliyor.
Andy Weir’in çok satan romanından Drew Goddard’ın senaryo haline getirdiği Marslı, usta yönetmen Ridley Scott tarafından yönetildi. Matt Damon, Jessica Chastain, Kristen Wiig, Jeff Daniels, Michael Peña, Kate Mara ve Sean Bean gibi sıkı bir oyuncu kadrosuna sahip olan filmin kısaca konusu ise şöyle… Mars gezegenine astronotların gönderildiği bir görevde, Mark Watney isimli astronot şiddetli bir fırtına sonrası öldü sanılarak ekibi tarafından terk edilir. Fakat Watney hayattadır ve kendisini Mars’ta yapayalnız bulur. Elindeki sınırlı olanaklarla, zekasını ve dayanıklılığını kullanarak dünyaya yaşadığına dair bir sinyal göndermeye çalışır. Milyonlarca mil uzakta NASA ve uluslararası bilim adamı durmaksızın bu ‘Marslı’nın eve dönmesi için uğraşırken, ekip arkadaşları da cesur bir kararla kurtarma operasyonunda yer alırlar.
Sinema tarihinin en ünlü/usta/takip edilesi yönetmenlerinden biri olan Ridley Scott aynı zamanda sinemada ‘uzay’ kavramına hakim olan önemli isimlerden. Filmografisine bakmak yeterli… Ancak Scott, ilk kez ‘uzay’a bu kadar komik, eğlenceli ve atraksiyonlu bakıyor. Sinema seyircisinin son birkaç yılda, “Gravity”, “Interstellar”, “Star Trek Into Darkness” ve “Prometheus” gibi dikkat çeken filmlerle uzayla olan haşır neşirliği “Marslı” ile adeta doruk noktasına ulaşıyor. Bırakın uzayı, bir ıssız adada bile yalnız kalmayı göze alamayıp yanına üç şey almanın korkaklığını yaşayan insanlık, Watney’in cesaretine, soğukkanlılığına, pratik zekasına hayran kalıyor. Bu noktada 140 dakikalık bir sürede seyirciyi bıktırmadan – keyifli oyunculuğuyla- filmi izlettiren Matt Damon’a da teşekkür etmek gerekiyor. Kader, oyuncu olarak Matt Damon’ı bir yıl arayla (Interstellar’daki karakterini hatırlayalım) uzayda bir yerlerde yalnız bırakmaya mahkum ediyor ama yapacak bir şey yok. Ama keşke burada bir botanikçiyi değil de, başka bir bilim adamını canlandırsaymış. Zira patates kendi kendine bile filizlenen bir sebze. Anladınız siz onu…
Filmin en büyük artılarından biri de son zamanlarda süper kahraman filmlerinde bile şahit olamadığımız espri kalitesi ve dozajı. Scott’un bu şık hamlesi onun mizah anlayışının da ne denli cesurca olduğunu ortaya çıkarıyor. Sosyal medyanın önemine sık sık vurgu yapan biri olarak filmle ilgili edindiğim en keyifli bilgi ise şu oldu; kitabın yazarı Andy Weir, kitap basılmadan önce minik hikayeler olarak yazdığı eseri blogunda ücretsiz yayınlamış. Kısa sürede blogun takipçisi artınca yazdıklarını minik ücretlerle internetten ve kindle üzerinden satmaya başlamış. Ve işte geldiği nokta; o artık milyonlarca dolarlık bir projenin fikir babası…
Ürdün’ün Mars yüzeyine benzeyen eşsiz çöllerinde çekilen filme NASA’nın desteği oldukça aşikar. Ancak, Mars’ta su bulunmasıyla film arasında bir PR bağlantısı arama saçmalığını ve geyiklerini hemen bir kenara bırakarak temposu hiç düşmeyen bu bilim kurguyu derhal izlemeli. Verdiğiniz paraya kesinlikle değecek…
Fırat SAYICI