Eli Roth’un yönetmenliğini üstlendiği yeni filmi Knock Knock (Yanlış Kapı), 9 Ekim’de gösterime giriyor. Roth’un ilk uzun metrajının üzerinden tam 13 sene geçmiş olmasına rağmen sadece 5 filme yönetmen olarak adını yazdırması, hayranlarının beklentilerini karşılamıyor elbet ama belli ki o işin yapımcılık kısmından daha fazla keyif alıyor.
Eli Raphael Roth, 18 Nisan 1972’de Newton, Massachusetts’te doğdu. Sekiz yaşındayken izlediği Alien (1979) sonrası yönetmen olmaya karar verdiğini söyleyen Roth, New York Üniversitesi’nde sinema okudu. Okul sonrası çalışma hayatına atıldı ve sinemanın hemen her departmanında çeşitli görevler aldı. Bir süre David Lynch ile birlikte çalıştı. 1996’da yakın arkadaşı Randy Pearlstein ile beraber ilk senaryosu Cabin Fever’ı yazdı. Uzun yıllar finansman bulamadığı için rafta bekleyen projenin çekimleri, nihayet 2001 yılında başlayabildi. 1,5 milyon dolarlık bütçeyle çekilen Cabin Fever, ilk olarak 2002 Toronto Film Festivali’nde gösterildi ve birçok dağıtımcı şirketin ilgisini çekti. Festival bitmeden Lionsgate tarafından 3,5 milyon dolara satın alınan film, şirketin o sene en çok iş yapan filmi oldu ve yaklaşık 35 milyon dolar gişe hasılatı elde etti. Bir anda övgülere boğularak yıldızlaşan Roth, Quentin Tarantino tarafından “korkunun geleceği” (the future of horror) olarak gösterildi. Arayı çok soğutmadan ikinci filmine başlayan yönetmen, 4 milyon dolarlık bütçeyle çektiği Hostel ile 80 milyon dolar gişe, 180 milyon dolar da DVD geliri elde etmeyi başardı. Artık dilediği her projeyi hayata geçirmek için yeterli güce kavuşan Roth, sadece yönetmen olarak değil, senarist, yapımcı ve oyuncu olarak da birçok projede yer aldı.
Hazır Knock Knock ile sinema salonlarımızı ziyaret edecekken, gelin Eli Roth’un yönettiği filmlere tekrar bir göz atalım.
Cabin Fever (2002)
Öykünün esin kaynağı, Eli Roth’un gerçek hayatta yaşadığı bir tecrübeye dayanıyor. Roth, İzlanda’ya gittiğinde eski bir çiftlik evini temizlemeye girişmiş. Saman alerjisi nedeniyle bütün eli yüzü yara ve kan içinde kalmış. Bu acı tecrübeyi, Evil Dead (1981) ve The Texas Chainsaw Massacre (1974) gibi favori korku klasiklerinden ödünç aldığı detaylarla birleştirip üniversiteden oda arkadaşı Randy Pearlstein ile beraber senaryolaştırmış ve ortaya Cabin Fever çıkmış.
Jeff, Marcy, Paul, Karen ve Burt isimli üniversite öğrencileri, yarıyıl tatili için ormanın derinliklerindeki bir kulübeye gelir. Sorumsuz davranışlarıyla devamlı bela çıkaran Burt, ormanda sincap avlarken yanlışlıkla orada yaşayan bir münzeviyi vurur. Devamlı kan kusan adam, garip bir hastalığa yakalanmış gibidir. Yardım etmek yerine onu orada öylece bırakan Burt, kulübeye geri döner. Bir süre sonra grup içinde de hastalık belirtileri görülmeye başlar. Paniğe kapılan gençler, hayatta kalabilmek için envaiçeşit belanın içinden sıyrılmak zorundadır.
Eleştirmenlerin çoğundan geçer not alan Cabin Fever, kendi hayran kitlesini oluşturmakta gecikmedi ve şimdiden kült mertebesine erişti. Korku sinema tarihinin önemli filmlerine saygıda kusur etmeyen ve dozunda bir kara mizah ile beslenen ilk Roth filmi, 70’ler ya da 80’lerden ışınlanıp gelmiş gibidir. Cabin Fever 2: Spring Fever (2009) ve Cabin Fever: Patient Zero (2014) isimli zayıf devam filmleriyle de yaratıcısından bağımsız yaşamını sürdürüyor denebilir. Ayrıca 2016 yılında gösterime girmesi beklenen, Travis Zariwny’nin yönettiği bir ‘remake’ projesi de bulunuyor. Geçtiğimiz Nisan ayında ‘remake’in çekimlerinin tamamlandığı ve post-prodüksiyon aşamasına geçildiği açıklanmıştı. Yapımcılığı üstlenen Roth, senaryonun değişmediğini ama ölüm sahnelerinde değişikliklere gidildiğini söylemişti.
Hostel (2005)
Cabin Fever ile korku severlerin tanıdığı bir sima haline gelen Eli Roth, Hostel ile adını bütün dünyaya ezberletmeyi başarır. Slovakya’da geçmesine rağmen Çek Cumhuriyeti’inde çekilen film, bütçesini yirmiye katlayarak muazzam bir gişe başarısı kazanmış, aşırı kanlı ve sert şiddet sahneleri ile (kimilerince artık bir alt tür olarak kabul gören) işkence pornosu (torture porn) tabirini sözlüklere sokmuştur. Kısa bir rolde usta Japon yönetmen Takashi Miike’yi görmek ise tadından yenmeyecek lezzette bir detaydır.
Paxton ve Josh adında iki Amerikalı arkadaş yanlarına İzlandalı Oli’yi de alarak Avrupa turuna çıkar. Amsterdam’da karşılaştıkları Alexei, onları Slovakya’ya gitmeye ikna eder. Barcelona yerine Slovakya’ya geçen enerjik gençlerin başlarına gelmeyen kalmaz.
Tarantino’nun da yapımcıları arasında yer aldığı Hostel ile ilk filmdeki karakterlerini Doğu Avrupa’ya taşıyan Roth, şehir ile kırsal arasındaki çatışmanın yerine, Doğu ile Batı arasındaki çatışmayı koyuyor. Kırsalın derinliklerinde korkutucu hayatlar yaşayan sapkın köylülerin yerine Amerika için tam bir kapalı kutu olan Doğu Avrupa vatandaşları geçiyor ve daha organize bir şekilde örgütlenerek çok daha korkunç bir tehdit oluşturuyorlar. Soğuk Savaş döneminden beri bitmeyen Sovyetler korkusunu alıp klasik şehir-kırsal çatışması içine yerleştiren Roth, belki de bu taşınma işlemiyle üzerine açılacağını varsaydığı hoşgörü şemsiyesinin altına gizlenip şiddet sahnelerindeki aşırılıklarda elinden geleni ardına koymuyor.
Hostel: Part II (2007)
İlk filmin ticari başarısı üzerine hemen kolları sıvayan Roth, 10 milyon dolar bütçeli devam filmini çekmeye girişti. Hostel II, ilkiyle karşılaştırıldığında bir parça hayal kırıklığı yaratsa da 35 milyon dolar gişe, 50 milyon dolar da DVD geliri elde etmeyi bildi.
İlk filmdeki açık uçları kapatarak başlayan Hostel II, ilkinden çok da farklı bir şey sunmuyor. İtalya’da güzel sanatlar okuyan Beth, Whitney ve Lorna, okulda çıplak modellik yapan Axelle’in ısrarları üzerine Prag’a gitmeye karar verir ve tabii ki başlarına gelmeyen kalmaz.
Hostel II, birçok devam filmiyle benzer kaderi paylaşıyor. İlkinden çok da farklı olmayan bir senaryonun içerisine yerleştirilen daha fazla şiddet, daha fazla kan ve daha fazla sadizm ile efsaneyi devam ettirmeye çalışıyor. Cinayet sahnelerindeki birkaç detay ve tüyleri diken diken eden final sahnesi, Hostel’den sonra ikinciyi izlemek için yeterli gerekçeler değil sanki. Hostel serisi, içinde Eli Roth’un bulunmadığı bir ekibin kotardığı üçüncü filmle devam etti. Yönetmenliğini Scott Spiegel’ın yaptığı Hostel: Part III (2011) de aynı mevzuyu bu kez ABD sınırları içerisinde anlatmayı deniyor.
The Green Inferno (2013)
Altı sene yönetmenliğe ara veren Roth, geri dönüşünü gene tartışma yaratacak bir film ile yaptı. 1977-1981 yılları arasında patlama yapan ve Cannibal Boom ismi verilen dönemin yamyam filmlerine öykünen The Green Inferno, film içinde film şeklindeki yapısı itibariyle de bu dönemin en değerli örneği Cannibal Holocaust (1980) ile yakın akrabalık ilişkileri kuruyor. Zaten Roth da filminin Cannibal Holocaust ve Cannibal Ferox (1981) gibi yamyam filmlerine bir saygı duruşu olduğunu ifade etmişti.
Bir grup aktivist yağmur ormanlarını kurtarmak için New York’tan Amazonlara gelir. Göz alabildiğince yeşil arazide yalnız olmadıklarını anlamaları uzun sürmez. Hiçbir iyiliğin cezasız kalmadığını anlamaları ise biraz zamanlarını alacaktır.
Çekimlerinin büyük çoğunluğu Peru’da yapılan filmin gösterim tarihi birtakım finansal sıkıntılar nedeniyle geciktikçe gecikti. İki senedir festivalleri gezen ve geçen sene bazı Güney Amerika ülkelerinde gösterilen film, nihayet 25 Eylül 2015’te ABD’de gösterime girebildi. Ülkemizde gösterilip gösterilmeyeceği ise henüz belli değil.
Roth, The Green Inferno için şunları söylüyor: “Kültürel hayatımızda gördüklerimi yansıtan filmler yapıyorum. Green Inferno’daki çocuklar sadece Twitter’da popüler olduklarında mutlu oluyorlar ya da Reddit’in ana sayfasına çıktıklarında. İnsanların uçakla ormanın içine çakılmaları ve sonrasında kurtarmaya geldiklerini düşündükleri insanlar tarafından yenmeleri ironisine bayılıyorum. Hiç kimsenin, başkasını rencide etme ihtimali olan şeyleri söylemesine izin vermeyen, siyaseten doğru (politically correct) kültürüne biraz fazla saplandığımızı düşünüyorum. Çünkü sanal insanların onlara sırt çevireceği olası bir internet boykotundan endişe ediyorlar. Bence bu tamamen saçmalık. Bu durumun yaratıcılığı öldürdüğünü düşünüyorum.”
Knock Knock (2015)
Tamamı Şili’de çekilen Knock Knock’ın senaryosunu Eli Roth, Guillermo Amoedo ve Nicolás López beraber yazmışlar. 1977 tarihli Death Game’in yeniden yapımı denebilecek filmin başrollerinde Keanu Reeves, Lorenza Izzo ve Ana de Armas yer alıyor.
Ailesine bağlı bir koca ve baba olan mimar Evan Webber, hafta sonu için evde yalnız kaldığında yardım isteyen iki genç kız kapısını çalar. Evan’ı baştan çıkaran kızlar, onu ölümcül bir oyunun içine çekerler.
9 Ekim’de gösterime girecek olan Knock Knock, Roth’un filmografisindeki diğer filmlerden farklı bir yere oturuyor. Daha stüdyo işi gibi gözüken film, ana akım korku gerilim sinemasına daha yakın duran konusuyla Roth’un bundan sonraki yönetmenlik kariyeri için de önemli sinyaller veriyor olabilir. Bakalım Eli Roth, Knock Knock hakkında neler söylüyor: “Hollywood kesinlikle çok değişti. Artık filminizi gösterime sokmak çok daha zorlaştı. Çünkü artık sadece diğer korku filmleriyle yarışta değilsiniz, dört büyük stüdyonun bütün filmleriyle yarıştasınız. Eğer insanları yabancılaştıran ya da kızdıran bir filminiz varsa, hiç kimse bu filme 35 milyon dolar harcamayacaktır çünkü paralarını geri alabilmek için gereken 70 milyon dolarlık hasılatı yapamayacağından endişe ediyorlar. Eğer bir korku filmi çekiyorsanız, korkunun doğasında kışkırtma vardır, garanti korku filmi yapamazsınız. Fikri olan bir şeyler yapmak zorundasınız ve bu fikir bazılarının keyfini kaçırabilir. Stüdyoları asıl korkutan da bu çünkü bu kadar çok parayı böyle bir filme harcarsanız ve film iş yapmazsa, birileri işinden olacaktır.”
Murat Kızılca