Dört yıl hukuk eğitimi aldıktan sonra İspanya Krallığı’nı 36 yıl boyunca diktatörlükle yönetmiş Francis Franco dönemini araştırma konusu alarak bursla Madrid’e giden ve Escuela TAI Güzel Sanatlar ve Gösteriler Üniversitesi’nde Sinema Yönetmenliği üzerine eğitim alan İnan Temelkuran, boğazımızın doğu ve batısının eşit miktardaki şiştiği şu günlerde yakındaki nefer olur, gelir.

İnsan nasıl duruyorsa öyle biçimleniyor gövdesi

 Nevzat Çelik

2005 yapımı 30 dakikalık ilk filmi Soğuk Bir Gecede, Madrid’de, iki yıl sonrasında çekeceği ilk uzun metraj filmi, Made in Europe’un muhbiri görevinde gelişine rehberlik eder. Madrid, Paris ve Berlin’deki vatani görevini Made in Europe’la tamamlayan yönetmen, yine iki yıl arayla çektiği Bornova Bornova’yla, bu kez doğduğu birkaç sokağı alacaklandırır. Temelkuran’ın hikayeleri belgeselden filme evrilirken, 12 Eylül sonrası ortaya çıkan mesleksizlik, işsizlik, normatif toplum kalbin aynasıdır teorisinin büyüttüğü(!)nesiller, bunların erkekleştirdiği kadınlar ve tatmin anksiyetesi yaşatılan erk müsabakaları şimdiki asit dozunda ön saflardadır. İlerleyen saatlerin ‘rahat ol’ komutu vermek yerine kadına da, erkeğe de, topluma da açtığı desen desen tehditlerden son ikisini seçer Temelkuran; bildiğini. Gösteri dünyasının erkeğe biçtiği entari ona göre; yer yer berbat, orta kısımlar başka erkeklerle karşılaşıp iki büklüm olana kadar yalan, iç kısımlar topuk-kalça intiharının müteşebbisi. Toplayıp karşısına geçince oluşan yığınsa, ben daha erkeğim diyor… kim geri adım atarsa artık(!) Bu açık vişne savaşın bahşettiği tatlı sever hayatlardan km hesabına göre ısıl işleme sokulan göçmenlere de değinmeden geçmiyor. Lümpenlik, küçültücü anlamından çıkmış olmak zorunda ki, filmleri bir toplumu iğnelemesin erkliğinden, az da olsa yara açmasın; duyanlar için. Ödül öncesi belediyenin çöplüğünde bulunan projeler, ödül sonrası gösterimlerle acıtmasın hiçbir mahalleliyi, çırpılan alkışlar incitmesin nesili. Hal böyleyken Temelkuran’a, Madrid’deki yaşam planına, dönercide çalışmayı da ekleyerek günde 800 kişiye yemek verilen yoğun ateş altında gördüğü deniz manzarasını(!), çocukluğunda kalan insanları, kulağında çınlayan Bornova’yı kayıtsız şartsız bağımsızlaştırmak düşer. Yönetimde birincil önem verdiği unsur senaryo iken sinema yapmanın matematiği, mühendislik kısmı da ardışık sorumlu bulduğu yerdir. Kötü bir senaryodan iyi film çıkmaz yaklaşımında sabitken, üstün seviyede bir yönetmenlik izlenmemesine karşın bütünün ustaca bölünüp birleştirildiği , öykü ve görüntüleri etkili bir filmin de kalıcılık namzetine inanır. Çekim planları, ışık kullanımı, kostüm seçimleri, mekan detayları gibi unsurlar, film ölçütünde inandırıcılığı besliyorsa o üstün olmayan yönetmenlik şablonunu bu bütün de devirebilir fikrindedir. Mekan kullanımında direksiyon hakimiyeti tam anlamıyla hikayedir. İlk filmi Made in Europe’da on sekiz erkeği sokakların tekinsizliğiyle kapalı mekanlarda toplarken, ikinci filmi Bornova Bornova’da birkaç zorunlu plan dışında tamamını mahalle duvarına, kapı önüne taşır. Kendi deyimiyle yönetimin izin verdiği alanda top oynuyorsak; ilk on bire girenler-giremeyenlerle aynı yerde ancak bilardo oynayabilecek, bazı sakatlanmalar pansuman için soğuk hava depoları eşliğinde kısa yolculuklara tabii bırakılacak, kalanlar içinse holigan başvuruları tertiplenip aldıkları madalyonu satabilecekleri merciler bildirilecektir…kulağın gez-göz-arpacık anonsunu nerede işittiğine bağlı olarak. Oyuncu seçerken, fiziksel görünümü ön planda tutan dışsal eleme anlayışındaki başarı ve oyuncu yönetiminin hakkı, ikide ikilik bir ödüllendirmeyle bir yıl arayla kendisine de haber edilir. Öyle ki 15. Altın Koza Film Festivali(2008) en iyi erkek oyuncu ödülü ilk filmi Made in Europe’un 18 erkek oyuncusuna verilirken birbirinden önemli filmlerin yer aldığı 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali(2009) en iyi erkek oyuncu ödülünün Bornova Bornova’nın Hakan’ı, Öner Erkan’a gitmesi bahis nedenidir. Sevdiği filmlerden esen etkileri yadsımayan yönetmenin, riski göğüsleyen görüntü teknikleri, akılda tutulanlara benzemeyen biçemi sinemasında ayırt edici bir diğer unsurdur. Flashback kullanımını, geçmiş ve şimdiki anı birlikte konuşturduğu şekilde uygulamaktan, hatıra döken karakterin sol tarafında dönen canlandırmayı ayrı bir makaradan vermesine değin özerkliği sıralanmaya elverişlidir. Sinema görüntü sanatıdır davasının müvekkili olmasına karşın her iki yapımda da karakterlerini konuşturmaya meyili değinilesi başka bir yan. Monolog ya da diyalog, hikayeyi kapalı seste hissedebileceğimiz alandaki cimri tutumuyla, sinemanın diğer disiplin alanlarına da benzer bir cömertlikle yaklaşarak barıştırır. Her iki yapımda birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Enrique Santiago Silguero’yla kurulan uyum, son filmi Bornova Bornova’da kodlamada muvaffakiyet sağlanmış olduğuna ikna eder ki Made in Europe’un teknik sorunlarıyla atakta bekleyen seyirci/eleştirmen merceğinin felaket beklentisini yıkabilsin. Bu güçlüğü, diğer bir deyimle amatörlük haberi uçuran yaklaşımı da sahiplenir ve Bornova Bornova’da müzik yerine efekt kullanarak asıl davetini tamamlar Temelkuran. Jim Jarmush’un Night on Earth’ünü andıran bir gecelik tanıklığı, ilk filmi Made in Europe’la filmin 18 ana karakterinin yanına oturtur… Madrid, Paris ve Berlin’de yaşayan birbirinden bağımsız bir gurup sığınmacı arkadaşın, daha iyi bir yaşam ortaklığıyla göç ettikleri odalarına(!), sohbetlerine ve bitmeyen yabancılıklarının tam yanına. Tam da belgesel-film ayrımında ekşime yaşandığı sırada, içilen tütünden göz ovuşturtan bu dip dibe etki, sus payını siyah-beyaz verdiği dış mekan çekimleriyle verir…. Öyle ki sadece metro istasyonundaki tren kırmızılığını korumaktadır, indi-bindiler siyah-beyaz. 60’lı yıllarda başlayan kendi ülkesindeki hesap makinesinden daha hızlı çalışabilecek , daha çok ekmek çıkaracak makinelerin yaşadığı başka barınak arayışının, adisyonda kuveri yüksek tuttuğu birkaç hikaye ve filmden geçtiysek başarının teslim edilmesi ortaklığında kavuşabiliriz. Üç ayrı ülkenin başkentinde(Madrid, Paris ve Berlin) çekilmesi kaynaklı, pasaport, vize alımı gibi bürokratik işlemler gereği yapım aşaması uzayan ve bu durumun teknik aksaklıklara çıktığı tezgahta, 15. Altın Koza Film Festivali’nden En İyi Yönetmen, on sekiz ana karaktere En İyi Erkek Oyuncu ve en iyi ikinci filme verilen Yılmaz Güney Özel Ödülü bulunur. Yurtdışındaki lümpen hayatlar, çocukluğun ikinci yarıyılına ve hafızaya ithafen doğduğu şehir İzmir’de de yer bulur. Belki de bir üçlemenin ikinci kolu sayılabilecek 2009 yapımı Bornova Bornova ile görüntü yönetiminden hikayeye, oyunculuklardan uygulanan biçimsel yeniliklere değin kendisinden beklenen koyuluğu mahcup etmez. Made in Europe’daki insanların çekip gitmeden önceki halleriymişçesine; yırtmayı, kuş pisliğinden damlayacak şansı, korkunun eliyle gelecek itibar ve itaati beklerken muhabbet nasıldı esirgemeden anlatır. Ayağının sakatlanması sonucu futbol hayatı biten, tek umudu taksi şoförlüğü olan Hakan(Öner Erkan), iyi bir ailenin psikopat evladı Salih(Kadir Çermik) , asgari yaşam indirimi için erotik sitelerde öykücülük yapan felsefe doktora öğrencisi Murat(Erkan Bektaş) ve sınıfsal açığı kapatma görevini aynada çorap giyerken izlediği siluetine yükleyen liseli Özlem(Damla Sönmez) olmak üzere dört ana karakterin kurtuluş hikayelerini(!) yüksek bir başarıyla resmeder ikinci filmde. Hatırın ucuna çizik atacak diğer önemli nokta da Öner Erkan’ın an be an değişkenlik gösteren, muhteşem oyunculuk performansıdır. 46. Altın Portakal Film Festivali‘nde En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu(Öner Erkan), Yardımcı Kadın Oyuncu(Damla Sönmez), Kurgu(Erkan Tekemen) ve SİYAD Jüri Özel Ödülü iyi övgüler diler. 2012’de ise eşi Kristen Stevens ile ortak yaptıkları bir işle; 16 yaşındaki Siirt’li güreş sporcusu Evin Demirhan’ın 2010 Avrupa Şampiyonası’ndan Dünya Şampiyonası’na evrile çevrile giderkenki süreci, ailesinin ve yaşadığı çevrenin başarısına ne kadar yakından baktığı üzerine bir belgeselle 19.Adana Altın Koza Film Festivali’nden En İyi Kurgu ve Jüri Özel Ödülü’nü sahiplenir. Senaryosunu yazmaya devam ettiği yeni hikayenin üç kişilik olacağı gizli bilgi değildir. Yaşam birliğimiz, sıkışmışlık yönünden yıllarla doğru orantıda cömert davranıyor olmalı ki bu kez de KPSS’ye giremeyen-girip de atanamayan neşeli bir dönem filmini, daha az karakter üzerinden makul kılsın, kolektif psikolojiden olma, sondan ikinci nesilden doğma çocukların koordinatını başarıyla verebilsin Temelkuran.

 

 

Didem PEKER BAŞARAN

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.