Artificial Intelligence, kısaca A.I., Türkçe meali ile Yapay Zeka, insanlığın hala varamadığı bir teknoloji. Bu yüzden de merakımızı fazlası ile cezbediyor. Kimimiz günlük işlerimizde bize yardımcı olabileceğinden onu severken kimimiz de insanlığın sonunu getirebileceğinden dolayı korkuyor.

Yapay Zeka, Fritz Lang’ın 1927 yapımı Metropolis’inden beri bilim kurgu sinemasında sıkça karşımıza çıkan bir konu. Pek çok yapımda yapay zeka ve insan çekişmesi aslında içimizdeki kötüyü ortaya çıkarıyor.

Teknolojinin hızla ilerlediği günümüzde A.I. sinemasından güzel örnekler bir bir önümüze geliyor. 2015’de Chappie ve Ex-Machina bunlardan yalnızca ikisi idi. Ne kadar tarzları farklı olsa da iki filmde de Yapay Zeka’nın nelere muktedir olabileceği konusunda çıkarımlar sundu. İki filmin de bazı kusurları olsa da bilim kurguya getirdikleri soluk sebebi ile bağrımıza bastık. Ayrıca gerek Joss Whedon’un Avengers: Age of Ultron’unda gerek ise seriye yeni bir soluk getireceğim diye ihanet eden Terminator Genisys’de A.I.ye karşı Dünya ve insanlık savunuldu.

Geçen yıllardan akıllarda kalan Disney’in animasyonu Big Hero 6, Johnny Depp’in oynadığı Transcendence ya da HER 2010’ların ilk yarısında akıllarda kalan A.I. filmleri oldu.

Şimdi Bilim Kurguda sıkça kullanılan Yapay Zeka filmlerinin tarihine kısaca bakalım;

Metropolis” (1927)

Daha sinemanın ilk yıllarında Fritz Lang’ın yarattığı Metropolis hem sistem eleştirisi, işçi sömürüsü sahneleri hem de yapay zeka sahibi kadın robot “False Maria” ile hala kendinden söz ettirmeyi başaran teknolojiler üstü bir yapımdır. Yapay Zeka’nın insanları kontrol etme şekli, duygu sahibi olabilmesi gibi sahneler istisnasız bütün A.I. filmlerini etkilemiştir.

“2001: A Space Odyssey” (1968)

A.I. deyince akla gelen ilk filmlerden biri de tabii ki Stanley Kubrick’in “2001: A Space Odyssey”’idir. Arthur C. Clarke’ın kaleminden çıkan senaryo bir grup uzay adamının gemiyi kontrol eden HAL 9000 (seslendirme Douglas Rain) ile başlarının belaya girmesini konu alır. HAL’ın kendinden emin ve herhangi bir duygu içermeyen sesi zihinlerde öyle bir yer eder ki çekilen her filmdeki A.I.lere HAL’ın torunu gibi bakarız. HAL, Kubrick’in mükemmeliyetçi yönetmenliği ile Yapay Zeka’da adeta bir mihenk taşı olur.

Blade Runner” (1982)

İnsan ve yapay zeka ayrımını sisler içinde bırakan Ridley Scott’ın kara film tadında siberpunk bilim kurgusu Blade Runner, 4 yıllık yaşam döngüsüne sahip replicant’ları konu alır. İnsanlardan tek farkları empatidir. Deckard (Harrison Ford) kaçak replicant Roy Batty (Rutger Hauer)’ı avlama peşindedir. Yapay Zeka’nın ölüme karşı duyduğu korkuyu ilk kez sinemada Hauer’in müthiş oyunculuğu ile izleriz. Philip K. Dick’in kısa öyküsü “Do Androids Dream of Electric Sheep?”’den uyarlanan yapım popüler kültürün önemli parçalarından biri olmuştur.

Terminator(1984)

James Cameron’un popüler kültüre kazandırdığı yapım teknoloji korkumuzu insanlığın sonunu getirmeye kadar götürür. Zamanda seyahat, korku, aksiyon ve bilim kurgu öğelerini harmanlayan yapımda Sky-Net isimli bir savunma programı yarattığı robotlar ile insanlığı yok etmeye çalışmaktadır. Ancak direnişteki lideri daha rahime düşmemişken öldürmek için T-800 modelini 1980’lere yollayarak anneyi öldürmeye karar verir. Arnold Schwarzennegger’in ölüm makinesini oynadığı yapımda Linda Hamilton dünyayı kurtaracak kadındır. Aslına bakılacak olursa Terminatör öldürücü vuruşunu 1991 tarihli ikinci film ile yapacaktır. Gişe rekorları kıran film teknoloji-insan savaşında da teknolojiyi kullanmanın gene de fena bir fikir olmadığını gösterir.

Ghost In The Shell” (1995)

Matrix’in anası olarak ünlenen anime Ghost In Shell aslında Blade Runner ve Matrix arasındaki kayıp halka gibidir. Mamoru Oshii’nin yönettiği anime aynı isimdeki 1980’lerde çıkan Manga serisine dayanmaktadır. Kenji Kawai’nin müzikleri ile görsel ve işitsel bir şölene dönüşen yapım siberpunk alt türünün en önemli örneklerinden biri olmuştur.

Bicentennial Man(1999)

Isaac Asimov’un kısa hikayesinden uyarlanan yapım merhum Robin Williams’ı insansı bir robot olarak karşımıza çıkarır. Kahya olarak başladığı hayatında Andrew zaman içinde kendini geliştirerek yavaş yavaş organik bir hal almaya ve sevmeye, sevilmeye başlar. Böylece bir robotun sonsuz yaşamı buluşunu da izlemiş oluruz.

The Matrix” (1999)

Matrix’e ilk bakışta bir A.I. filmi demek zor gelebilir. Ancak konusu itibari ile makinelerin insanları bir hayal alemine sokup onların vücut enerjilerinden yararlanarak yaşamlarını sürdürmesi en kötücül yapay zekanın bile aklına gelmeyecek bir varsayım. Matrix içinde yaşayan insanlar gerçeklerden habersiz iken bir grup insan olayların farkındadır ve sistem bunları yakalamak için ajan programı yapmıştır. Genel olarak Matrix’e baktığımızda A.I.’ın tüm sisteme yayılmış bir üst beyin(ana akım medyanın bu aralar sevdiği bir laf) olduğunu ve tüm programcıkların onun eseri olduğunu görürüz. Ne kadar devam filmlerinde konu giderek dağılsa da kısa animelerden oluşan filmi “Animatrix” Matrix’in yapay zeka kalıbının nasıl geliştiğini göstermesi bakımından önemli bir yapımdır.

“A.I. Artificial Intelligence” (2001)

Kubrick’in uzun yıllar kafa yorduğu daha sonra çeşitli nedenlerle Steven Spielberg’in devralıp Kubrick’in anısına saygı ile 1995’de görücüye çıkardığı A.I., Yapay Zeka’nın iyi yanına ve insanın kötücüllüğüne odaklanan bir yapımdır. Haley Joel Osment’ın sevmek ve sevilmek için programlanmış bir çocuk robotu canlandırdığı yapım adeta bir Pinokyo uyarlamasıdır. Annesini mutlu etmek için gerçek bir çocuk olmaya çalışan robot David’in masalsı macerası Yapay Zeka filmlerinden uzakta tam bir Spielberg filmine dönüşür. Ancak Jigolo Joe (Jude Law), Oyuncak ayı Teddy (seslendirme Jack Angel) gibi unutulmaz yapay zekaya sahip yan karakterler ile sinema tarihine geçer.

“I, Robot” (2004)

USR robotics’in müdürü öldürülmüştür ve dedektif Del Spooner’ın en büyük şüphelisi bir robottur. Ünlü yazar ve robot kavramının yaratıcılarından Isaac Asimov’un “Robotların üç yasası”na dayanan yapımı Alex Proyas yönetirken başrolde Will Smith robotların peşinde koşmaktadır. Bu üç yasaya göre; Bir robot asla bir insanı incitemez ya da incitilmesine izin veremez, bir robot ilk kural ile çelişmediği sürece insanların verdiği emirlere uymak zorundadır ve bir robot ilk kural ile çelişmediği sürece kendi varlığını devam ettirmekle yükümlüdür. Filmde Robot Sonny bir şekilde bu kuralları ihlal etmeyi başarmış mıdır? İnsanlık robotların gelişimi için bir engel ise yok edilmeli midir? Gelişmiş bir yapay zeka bu durum ile karşılaştığında ne yapacaktır? Gibi sorular ile merakımızı çekmeyi başarır.

Her(2013)

Spike Jonze’un yönettiği Her, A.I. filmleri arasında romantik yapısı ile farklı bir yerde durmaktadır. Bu sefer Yapay Zeka dünyayı değil kalplerimizi ele geçirmeye çalışır. Modern dünyanın yalnız bireylerinin ilişki kurma ve sürdürme konusundaki başarısızlığı işveli yapay zeka ve işletim sistemi O.S.(seslendirme Scarlett Johansson)’yi insanların duyguları ile oynamaya iter. Aşk, kalp kırıklığı ve yalnızlık gibi temaları işleyen Her bu yüzden diğer A.I. filmlerinden çok farklı bir yapıya sahiptir.

Obtüratör

Masis Üşenmez

Masis Üşenmez
1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. Biriktirdiği haftalıklarıyla Star Wars oyuncakları alıp kendi serüvenlerini yazmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından Rus edebiyatına yönlendirilmeye çalışsa da orada da Stanislaw Lem, Asimov gibi yazarlarla takılarak bu türden kopamayacağını anlamış, lise yıllarında Arthur C. Clarke, Stephen King gibi yazarları hatmederek …

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.