Wes Craven… Bazı yönetmenler vardır, onlar sizin kalbinizde öyle bir yer etmişlerdir ki yıllar içerisinde kötü işler yapsalar ya da artık ilginizi çekmeyen filmler yapsa da duygusal bağlamda daima sizde bir yeri olur. Genellikle çocukluk dönemlerimizde izlediğimiz ilk filmlerin yönetmenleri hafızamıza çakılır ve o kişi bundan bir haber olsa da sinema dünyasındaki emekleme dönemlerinizde elinizden tutan büyükbaba gibi olur. Öyle ki yıllar sonra arkanıza dönüp baktığınızda buruk bir gülümseme ile anarsınız o günleri.

Dün, çocukluğuma damgasını vurmuş yönetmenlerden birisini, korku sinemasının üstatlarından Wes Craven’ı kaybettiğimizi öğrendim. O an geçmişe, çocukluğuma, video günlerime gittim. İçime bir şey çöktü. 80’lerde, henüz ilkokuldayken kış gecelerinde kiralayıp korkarak izlediğim ve sonrasında müptelası olduğum Elm Sokağında Kabus serisini, Freddy Krueger’i bizlere armağan eden adamdı son yolculuğuna çıkan…

Şuanda korku sineması müptelası isem bunun sebeplerinden biri de işte bu göçüp giden büyük ustadır. 1972 yılında bizzat kaleme aldığı The Last House on the Left ile korku sinemasında yeni bir soluğun geleceğinin sinyallerini vermişti. Korku arenasında kült mertebesine ulaşan The Last House on the Left daha sonra tekrarı bile çekilecek bir filmdi. Yine aynı şekilde 1977 yılında çektiği The Hills Have Eyes bugün hala aynı korku ve heyecanla izlenen bir başyapıttır. Sene 1984 olduğunda ise çocukluk korkularımız yatağın altından çıkacak ve bizler yıllar süren ve uykumuzu kaçıracak tatlı travma Freddy Krueger ile tanışacaktık. Yeşil kırmızı kazağı ve bıçaklı eldivenleri ile biz 80’ler çocuklarına verilen bir anti-noel baba figürü idi. Her ne kadar kurbanlarını canice katletse de biz yine de bu karaktere sempati ile yaklaşıyorduk. Hemen herkesin Freddy ile ilgili bir anısı vardır muhtemelen. İşte böyle ikonlaşmış ve 7’den 70’e herkesin hayran kaldığı bir korku figürünü yaratan adam bu dünyadan göçse de kalbimizden göçmeyecek.

Daha sonra Elm Sokağında Kabus filmlerinin yapım sürecinin yer aldığı belgesel Never Sleep Again: The Elm Street Legacy’da gözleri dolarak duygusal bir konuşma yapan usta yönetmen, bizim de içimizi burkuyordu adeta. 2010 yılında çekilmiş bu belgeselde oyunculardan set ekibine hemen herkesin Elm Sokağı ile ilgili anıları yer alıyordu. Wes Craven ise hayatında önemli bir yeri olan Freddy Krueger ve filmler ile ilgili konuşurken adeta ilk günkü gibi heyecanlı ve duygusaldı.

Elm Sokağında Kabus o kadar büyük bir kitleye yayıldı ki televizyon dizilerinden çizgi romanlara, tişörtlere kadar büyük bir endüstrinin parçası oldu. Peşinden gelen 7 devam filmi ile hayranlarının kalbinde daima ayrı bir yer edindi. Bununla kalmadı, şimdilerin ünlü yıldızları Johnny Depp, Laurence Fishburne, Patricia Arquette gibi zamanın oyuncu adaylarını sinema sektörüne kazandırdı.

Elm Sokağında Kabus’un hemen akabinde 80’li yıllarda yine Wes Craven’ın kendine has üslubu ile çektiği ve türde önemli yere sahip The People Under the Stairs ve Shocker filmleri geldi. Bu filmler Craven’ın adeta önlenemez yükselişini simgeliyordu.

90’lı yıllara gelindiğinde Elm Sokağında Kabus serisine kendi üslubunca nokta koymak isteyen Craven orijinal filmin hayranlarını da sevindiren bir kararla New Nightmare’i çekti. Bu filmle hem seriye hem de Freddy Krueger’a veda eden usta yönetmen yine çığır açacak başka bir seriye göz kırptı: Scream. Bu film 90’larda sessizliğe bürünen teen-slasher alt türünü de canlandırmış hatta o dönemde zirveye taşımıştır. Scream serisi o kadar sevildi ki tıpkı Freddy Krueger gibi başroldeki psikopat Ghos Face de kült ikonlar arasına girmeyi başardı. 90’larda sığlaşmaya başlayan korku türüne yeni bir soluk kazandıran Scream serisi en son 2011’deki 4. Film ile noktalandı. Her ne kadar devam filmleri ilk film kadar rağbet görmese de güçlü oyuncu kadrosu ve birbirinden eşsiz can alıcı sekansları ile seriyi fevkalade tamamlıyordu.

2000’lere gelindiğinde büyük usta bizi bir kurt adam filmi ile selamladı. 2005 yılı içerisinde çektiği iki filmden biri olan ve Christina Ricci’nin başrolde olduğu “Cursed” genel manada pek beğenilmediyse de türün meraklıları tarafından itinayla tüketildi. 2005 yılında çektiği bir diğer film “Red Eye” uçakta geçen ve gerilimi dibine kadar hissettiren bir filmdi. Rachel McAdams, Cillian Murphy gibi dönemin genç yıldızlarını bir araya getiren Craven kalburüstü enfes bir gerilim yaşatmıştı. 2010 yılında yine bizzat kendi yazdığı ve gençleri merkezine alan “My Soul to Take”i vizyona girdi. Bir seri katilin yıllar sonra kasabaya dönerek gençleri katletmesini konu alan film Craven’ın köklere olan özlemini de dile getirir türdendi. 2011 yılında ise gözbebeği Scream filminin 4. ve son filmini çekmek için kamera arkasına geçti usta yönetmen. 4. film aynı zamanda bizlere veda ettiği film oldu. Son kez ghost face maskesi takılacak, son kez Neve Campbell en büyük korkusu ile yüzleşecekti.

Ardından uzun bir sessizliğe gömülen efsane yönetmen yapımcı olarak yoluna devam etti. Bunda sağlık sorunlarının da büyük payı vardı elbette. İlerleyen kanser hastalığına rağmen hayata sıkı sıkıya tutunmaya çalıştı ve son anına kadar sinemadan kopmadı. Scream’in tv serisine de destek veren usta yönetmen 2015’de vizyona girecek The Girl in the Photographs ve 2016’da vizyona girmesi beklenen Home adlı korku filmlerinin yapımcılığını üstlendi. Bu filmler ise bize gitmeden önce bıraktığı ve elinin değdiği son yapımlar olarak kalacak…

Korku türünde açtığı çığır, çocukluk, gençlik anılarımız, video dönemi evde toplanıp arkadaşlarla izlenen Elm Sokağı serileri, okulda anlatılan Scream sekansları hepsi bizler için birer güzel hatıra değil mi? Nasıl da çaktırmadan hayatımızın sinema macerasına bir şekilde dokunmuş, bize işlemiş. Çoğumuz için Wes Craven yalnızca bir yönetmen değil, geçmişimize ait masallar anlatan bir büyük baba figürü. Bunu ileriki zamanlarda çok daha iyi anlayacağız. İyi vardın ve bize iyi ki bu güzel filmleri verdin, bize korku türünü sevdirdin, rahat uyu büyük usta, kalbimizdeki yerin hep ayrı olacak.

 

Ve yine Wes Craven’in kendi sözleri ile yazımı bitirmeyi uygun gördüm; “Korku filmleri korku yaratmaz, korkuları serbest bırakır…”

 

Wes Craven (1939 – 2915)

 

Egemen Tokatlıoğlu
1981 İzmit doğumlu. Filmlere olan ilgisi 80’lerde eve video girmesi ile başladı. 80-90’ların akla kazınan kült filmlerini repliklerine kadar ezberledi. Korku, bilim kurgu ve fantastik türüne ayrı bir ilgisi vardı. 8 yaşında beyazperde ile ilk tanışmasından sonra sinema vazgeçilmez tutkusu oldu. Aynı zamanda bilgisayar, atari oyunları ve çizgi romanlarla içli dışlıydı. Commodore 64’ü ile sabahlara kadar oyunlar oynadı.Taşınmalar nedeniyle İzmit, Ankara ve Isparta’da farklı okullarda ilköğretim ve liseyi tamamladı. Üniversitede Turist Rehberliği bölümünü bitirdikten sonra çok istediği Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. Korku sinemasına olan düşkünlüğü nedeniyle yüksek lisans tezini “1960-1990 Yılları Arasında Amerikan Korku Sinemasındaki Muhafazakârlık” üzerine yazdı. Amerikan korku sinemasının dönemin toplumunun psikolojik,ahlâki ve siyasi yapısına nasıl ayna tuttuğunu inceledi. Pek çok kurumsal firma, haber sitesi, dergide içerik yazarlığı ve editörlük yaptı. Şu anda hala metin yazarlığı ve editörlük yaparken aynı zamanda bazı online platformlarda, basılı dergilerde sinema yazıları, eleştiriler yazıyor, özel dosyalar hazırlıyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.