Güneşin Kızları Kanal D ekranlarında başladı. Dizinin ümit vadettiği aşikar, ancak dikkat çekmek istediğim noktalar var. Dizinin konusu 3 çocuklu dul bir kadın olan Güneş’in zengin işadamı Haluk’a aşık olmasıyla başlıyor. Haluk’un karanlık yüzünün gölgeleri dizi içine serpiştirilirken, oğlunu kemerle döven, aslında neredeyse 20 yıldır Güneş’i gizli gizli takip eden bir psikopat olduğunun ipuçlarını aldık ilk bölümde…
Olgun, çocuklu bir kadının aşık olması ekranda defalarca yer aldı ve hepsinin sonu aynı hüsrana çıktı. (Medcezir’deki Sude, Huzur Sokağı’ndaki Emel gibi zaten dizinin içinde “kötü” konumlandırılan karakterlerden bahsetmiyorum. ) En yakın örnekler Serçe Sarayı ve Benim Adım Gültepe’ydi. Serçe Sarayı zaten tutmadığı için aksını değiştirdi… Benim Adım Gültepe reytinge kurban gitti. Hadi daha eskiye gidelim , Aliye’yi hatırlayınız, Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yi, Yeditepe İstanbul’u… Bu dizilerde dul ve çocuklu kadınlar aşık oldu ve malumunuz hiçbiri mutlu sona ulaşamadı. Aliye yelkenliyle denize açıldı, Cemile çocuklarına tutundu, Olcay kendini yollara vurdu, Gülümser oğlundan dayak yerken “hata yaptım” diye sayıklıyordu. Güneşin Kızları ilk bölüm yarattığı intibayla bu listeye eklenecek gibi görünüyor, yani Haluk’un takıntıları ve şiddet eğilimi ilerleyen bölümlerde muhtemelen sıklıkla karşımıza çıkacak ve biz “40’ından sonra azanı paklayan teneşir”i göreceğiz. Dizinin bu mesaj üzerine kurulduğunu iddia etmiyorum ancak temelde bu muhafazakar mesajı taşıdığını ve yeniden ürettiğini görmenizi istiyorum.
Ekranda hiç ayrık otu olmadı mı derseniz… Oldu… İki Aile’ydi. Bir de şöyle bir dizi vardı, İkinci Bahar… Yine de İkinci Bahar örneğinde altını çizmek istediğim bir nokta var, Şener Şen ve Türkan Şoray’ın canlandırdığı çiftin yaşı yargısıyla izleyicinin cinsellikten azade bir hayat arkadaşlığı algılaması beklenebilirdi. Yani annenin aşık olması olumlansa da bu ilişkinin biçimi kabullenmeyi artırmıştır. Binbir Gece örneği ne de değinmek gerek, orada Şehrazat’ın kadınlığını anneliği için kullanması ekrana gelmişti. Oğlunu tedavi ettirebilmek için patronunun tek gecelik ilişki teklifini kabul etmişti. Ancak burada da bir fark var, bahsimiz kutsal annelikse hatırlatmam gerek, o dizide halihazırda aşk için mücadeleyi değil kutsal annelik için araçsallaşan kadınlığı ekranda görmüştük. Bu da aslına bakarsanız bir meşruiyet kanalı açmıştı. Zira zaten anneliği kutsallaştıran tabu da kadınlığı ikincil konuma almayı gerektiriyor. Bir diğer örnek, Güneşi Beklerken’di ancak dikkatinizi çekerim orada olgun kadının aşık olduğu adam zaten kızının babasıydı. Böyle bakınca anne zaten “muhafazakar bakışın öngördüğü: ait olduğu” adama yeniden kavuşuyordu.
Neden anneler aşık olamıyor? Neden bu aşkı mazeret sunmadan onaylayan yalnızca tek bir iş (İki Aile) sayabiliyorum? Aşık olunca kadın neden kendine belalardan bela beğeniyor? “İzleyici bunu istiyor” demek de doğru bir yorum olmayacaktır. Zira izleyiciden ziyade RTÜK ve iktidar bunu istiyor denebilirdi, seçime kadar. RTÜK üyelerinde gerçekleşecek değişim sonrası elbette muhafazakarlık gereği verilen cezalar azalacak. İzleyici için bu yorumu neden yapamayabileceğimize gelirsek. Dizilerin izleyicileri çoğunlukla kadınlar, yeni panele göre düşünürsek eğitim ve gelir seviyesi daha düşük kadınlar.
Nedir bu yeni panel? Reyting ölçümünün yapıldığı izleyiciler yakın zaman önce değişti. Kır kent oranından, örneklem sayısına, grubun ekonomik seviyesinden eğitim düzeyine kadar her şey tek tek değişti. Bu nedenle geçtiğimiz yıl ekranda kıyım yaşandı, “kaliteli” denilen işler tutmazken, ağır ağır konuşan, uzun uzun bakışan, izleyiciye “anlamayan” muamelesi yapan ağdalı işler reyting aldı. Ekonomik seviyesi C1 ve C2 grubunda olanların ölçüm içinde oranları düşerken, DE grubunun oranı neredeyse %10 arttı, 45+ yaş grubunun panelde temsili eskisine göre şimdi daha fazla. Bu demek oluyor ki, sevgili kanal artık izleyicin daha düşük gelirli, düşük eğitim seviyesine sahip ve daha olgun yaşta. Reyting almak istiyorsan buna uygun yayın yapacaksın.
Görücü usulü evlenen, aldatılan, mutsuz evlilikleri olan ancak kendini özgürleştiremeyen kadınların sayısı ülkemizde hiç de az değil. Çalışan kadın oranına, çocuk istismarı ile evlilik vakalarına, kadına şiddet oranlarına, boşanmalara, ikinci evliliklere, hatta evlendirme programlarına bakarsanız hak vereceksinizdir. Bu izleyici mi olgun kadınların aşkını görmeye imtina ediyor? Biz ekranda neden onlara masal anlatamıyoruz? Neden denemiyoruz? Orta yaşlı çiftlerin ilişkileri neden dramatik ağlarla örülmeli? Yani aşkı için mücadele eden genç çiftlerin doluştuğu aşkı mümkün kılan diziler varken neden olgun çiftlerin hikayeleri bizi o aşkın imkansızlığına inandırmakta görevli gibi?
Aslına bakarsanız dizide Güneş’in aşık olduğunda bile kızlarından evlilik izni istemesi bile kadınlığı anneliğin yanında ikincilleştirdiğinin göstergesiydi. Bunun yanında bir de aşkın aslında bela getireceği öngörüldüğünde hikaye daha da muhafazakar bir mesajı beraberinde taşıyor. Bu bağlamda Güneşin Kızları kadın izleyici ve ekranda kadın temsili açısından aynı hayal kırıklığını sağlayacak gibi görünüyor bana ve tam da bu nedenle bence beklediği kadın ilgisini göremeyecek. “Bir kadın dizisinden” ziyade gençlik dizisine evrilecek. Umarım ben yanılırım, umarım Haluk’un işkencesinden çok aşkını izlerim.