Uzun zamandır dikkatini çeken bir mevzu popülerlik… Nedir ya bu popülerlik? Yeşilçam dönemlerinde yönetmenin hatta yapımcının adı oyuncuyla aynı düzlemde anılırmış. Yani filmi çekilen star ya da oyuncuyla yönetmenin seyirci nezdinde hemen hemen değeri aynıymış. Şimdi ise popüler filmlerde arkada bu işi çeken ekibin neredeyse varlığı yok. Hatta geçenlerde bir galada filmi çeken yönetmen galaya gelmemişti, o kadar görünmez bir durum ki olmadığı ancak sonlara doğru anlaşılabildi. Ama filmlerin dizilerden ithal edilen, oyuncu olup olmadığına bakılmaksızın popülerliği göklere çıkarılan isimlerle yoluna gayet içi rahat bir şekilde devam etmesi bana bir hayli garip geliyor. Senaristler, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni ve diğer çalışanların ise esamasi okunmuyor zaten…

Film ne kadar popüler olursa olsun, yapımcılar ne kadar benim popüler oyuncularım var onlardan başkasını tanımam şeklinde çığırırsa çığırsın her yönetmenin çektiği işe dair bir açıklaması vardır diye düşünüyorum. Oyuncunun patlayan egosunun tamiri belki yönetmen de bile mümkün olabilir. O yüzden ben kendi adıma oynayanlar kim olursa olsun filmin jeneriğine önceden şöyle bir göz atarım, orada kıyıda köşede kalmış gibi duran değerli isimlerle karşılaşırım mutlaka. O yüzden bir film çektik, çok popüler isimlerle çalıştık, adeta atomu parçaladık şeklinde davranan yapımcılara tavsiyem azıcık kadir kıymet bilmeleridir. Popülerlik geçicidir, emek kalıcıdır! Film çekince azıcık arka tarafa bakınız, orada gece gündüz film çıksın diye çalışan koca bir ekip göreceksiniz, önde ise koca ego! Ne yazık bu böyle, en azından benim gördüğüm bu!

Tepecik Hayal Okulu…

Geçtiğimiz haftalarda güzel bir adamın güzel ve kısa sürmüş hayatının belgeseli girdi vizyona. Tepecik Hayal Okulu. Güliz Sağlam yönetmenin son yıllarına eşlik etmiş bu belgeselde onun geni hayal dünyasına. Beyninde oluşan urdan dolayı son filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler filmini zorlukla tamamlayan yönetmenin dünyasının farkını, derinliğini anlayabilmek için kısa filmlerine göz atmak yeterli… İlk izlediğimde inanılmaz etkilenmiştim, sinema eğitimi almamış bir adamın kendi imkanlarıyla yarattığı dünya inanılmazdı. 12 yaşında başlayan tutkusu hiç durmadı, kendisini durduramayan ailesi de bu tutkusuna eşlik etti , özelikle kız kardeşinin çok destek olduğunu biliyorum kendisine. Bulursanız mutlaka izlemenizi isterim kısa filmlerini. Hepsinde ayrı bir sır gizli.

Uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler yapmak filmiyle kendini, kendi sinema tutkusunu anlatır. Kendi yaşam öyküsünü de anlatmak kendisine düşmüş bir yönetmen o. Kesinlikle hayatı bir başarı öyküsü barındırıyor, bir sihir barındırıyor. O sihre ulaşmış bir adam kendisi. Aslında filmi yapılacak adam ama sinemamız daha dertsiz adamların filmlerini yapma derdinde. Uzaklara bakıp bakıp iç çeken ama üretmeyen adamların. O yüzden kendi filmini kendisi yaparak hem sinemasına, hem sinemaya selam çakıyor, hem de sinemamıza büyük eleştiri getiriyor aslında. Bu başarı öyküsünün kendisiyle kaybolup gideceğine inandı belki de. O yüzden sinemaya olan tutkusunu, kendi tutkusunu anlatarak gösterdi. Hastalığı devam etmesine ve ilerlemesine rağmen ikinci filmine de (Bozkırda Deniz Kabuğu) başlamış ama bitirememiştir. Bir yönetmen de çıkıp onun anısına bu filmi ben tamamlarım demedi, diyenler olsa da tamamlanmadı. Öylece duruyor bir köşede. Sinemamız üretiyor, her onlarca film çekiliyor ama kimse bu sinema aşığı adamın anısına sahip çıkmaya yanaşmıyor, hayret ediyorum gerçekten… Bu belgesel az da olsa vicdanımızı rahatlatıyor, ona, hastalığına, filmine sahip çıkmaya çalışıyor ama o da uzun bir süre tamamlanmadan bir köşede durdu. Sonunda izleyicisiyle buluşuyor, yarın kalan film tamamlanmış gibi hissettiriyor. Sinemayı kendi kendi seven ve kendi kendine yapan adamdan öğrenecek çok şey var!

Alevi sönen sansür!

Ülke gündemi o kadar karman çorman ki bir yakaladığını ertesi gün yakalayamıyorsun, eskimiş hatta tarihin derinliklerini boylamış oluyor. Çok değil bundan bir ay önce sansür var sansür diye ortalığı inletmiştik… Ne filmin yönetmeninin ‘izlemeyen kalmayacak’ Bakur’u izleyebildik ne de sansür konusunda bir arpa boyu yol alabildik. Hadi seçimler falan derken en erken sesimiz Adana Altın Koza’da çıkar Altın Portakal’da biraz daha yükselir… Ondan sonra yeni bir festivale doğru tekrar kesilir. Bu işler böyle sanırım. Yüksele alçala. Sansür yiye yiye… Beklemedeyiz!

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.