Gezi Direnişi’nden sonra yapılan belgesellerinin izini sürdüm, sürmeye de devam ediyorum. Ankara’da polis kurşunuyla ölen Ethem Sarısülük’ün ardından yapılan Haziran Yangını belgeseli de tavsiye edeceğim filmlerden.
Banu Bozdemir
Gürkan Hacır’ın yönettiği belgesel Ankara’ya, Ethem Sarısülük’ün öldürülme anına ve ondan sonraki hukuk mücadelesine uzanıyor. Belgesel aileye, mücadele etmeye ve mücadele etmenin Sarısülük ailesinin bir geleneği olduğuna dair çarpıcı görüntülerle dolu. Özellikle de daha önce haberine rastlamadıysanız babası Muzaffer Sarısülük’ün kendini doğanın akışına bırakmış hayatına üzülerek, bir yandan saygı duyarak ama adaletin çok uzaklarda olduğunu görerek bakıyorsunuz. Öğretmen olan, siyasi nedenlerle sürülen bir adamın akıl sağlığını yitiriş öyküsü, oğlunun ölümüne duyduğu acı ve tepki akıyor bir yandan da belgesel de. Oğlunun ölümünden sonra trafo yakan ve ‘Maddi Tıp Şeytandır’ yazan baba hakkında kamu malına zarar verme gerekçesiyle dava açıldı…
Bir yandan bir babayı ailesinden koparan devlet, bir yandan da aileden oğlunu koparıyor… Baba hakkında hemen dava ve hapis istemleri geliyor, uygulamaya konulmaya çalışılıyor. Ama Ethem Sarısülük’ü başından vuran polis memuru Şahbaz’ın davası bir türlü başlayamıyor, sonuçlanması aylar alıyor. Kasten adam öldürmenin cezası 5 yıl, kamu malına zarar vermenin cezası 12 yıl. Varın siz düşünün adaletin olmadığını, sisteme oturmadığını…
Belgesel farklı açılardan Ethem’in vurulma anını gösteriyor, Şahbaz sürüden ayrılıyor ve inisiyatif kullanıyor. Bir insanın hayatına son verme inisiyatifini. İçiniz sıkılarak, daralarak, üzülerek ve tabii isyan ederek izliyorsunuz görüntüleri. Vurduktan sonra koşarak sürüye dönmesini ve diğer polislerin arasına karışmasını…
Teşhis olduktan sonra mahkemeye peruklu, bıyıklı çıkması, telekonferans yöntemiyle duruşmaya katılması… Ve sonunda adalet için değil, utandıkları için değil belki de karşılarında kararlı bir aile, kitle gördükleri için, sırf dava sonuçlansın diye beş yıllık bir ceza ömrü biçiorlar Şahbaz’a… İnsanın içi acıyor gerçekten, zorluklarla geçen bir hayatın bir polis kurşunuyla sona ermesi, annenin duruşu, gücü, kardeşlerin kararlılığı. Bu ülkede Gezi direnişinde haatını kaybetmiş, daha doğrusu devlet eliyle öldürülmüş herkesin belgeseli çekilmeli, belgesi olması. Tıpkı Berkin’in (Elvan) ekmek almaya gittiğine dair belge isteyenlerin karşısına dikmek için… Şahbaz’ın kurşunlarının hesabını sormak için. Askerler tarafından öldürülen katırların bile belgeseli yapılmalı, yitip giden her hayatın peşine düşmeli birileri. Gürkan Hacır’ın emeğine sağlık. Hem Ankara Gezi Direnişi’ne götürüyor bizleri hem de emekçi Ethem’in saygı duyulası hayatına. Bunlar peşine düşülmesi gereken filmler, davalar, hayatlar. Kalabalıklar arasında eriyip gitmesine izin vermeyelim, belgeseli vizyonda da yalnız bırakmayalım…