Deprem öldürmez binalar öldürür muhabbetinin canlı kanlı örneğini izleyebileceğiniz, başından sonuna dek süren adrenalin patlaması yaşatan ve hatta bu konuda Mad Max ile yarışabilecek çizgide olan “San Andreas Fayı” vizyonda. Seyirciyi gerim gerim gerecek ve deprem korkusunu yeniden su yüzüne çıkartacak olan film yaz aylarının iddialı aksiyonlarından…
Kötü şöhreti ile bilinen San Andreas Fayı’nın kırılması ile 9 şiddetindeki bir depremle Kaliforniya sallanır. Deprem uzmanı Lawrence ve bilim adamlarından, habercilerden oluşan bir ekip Amerika halkını uyarmaya çalışır. Bu sırada bir arama kurtarma pilotu olan Ray ve artık araları pek de iyi olmayan eşi Emma, Los Angeles’tan San Fransisco’ya, tek kızları olan Blake’i kurtarmak için yola çıkarlar. Ancak, kuzeye yaptıkları bu tehlikeli yolculuk, henüz sadece bir başlangıçtır. Ve ne zaman en kötüsü artık bitti diye düşünseler, daha da kötüsü başlamaktadır. Brad Peyton’un yönetmen koltuğuna oturduğu filmin oyuncu kadrosunda Dwayne Johnson’a, Carla Gugino, Alexandra Daddario ve Paul Giamatti gibi isimler eşlik ediyor.
1999’daki büyük felaketten sonra hayatımıza daha da yoğun olarak giren ve maalesef hala yeterli önlemlerin alınmadığını düşündüğüm deprem olgusunu konu alan “San Andreas Fayı” oyuncularından/oyunculuklarından ve senaryosundan ziyade görkemli görsel efektleriyle akıllarda kalacak bir film kuşkusuz. Daha önce “Kediler ve Köpekler: Kitty Galore’un İntikamı” filmini yöneten ve “Journey 2: The Mysterious Island” filminde de Dwayne Johnson’la çalışan yönetmen Brad Peyton aksiyon konusundaki hünerini bu filmle iyice kanıtlamışa benziyor. Böylesine zor efektlerin kullanıldığı, seyirciyi koca şehrin yıkılışına ikna eden bir filmde oyuncuların, araçların ve binaların koordinasyonu, bunların üç boyutlu/360 derece olarak dizaynı hiç de kolay değil. Peyton’ın bu filmden sonra daha da büyük işlere terfi edeceğini düşünmekteyim.
Filmin ana kahramanı her ne kadar Ray gibi görünse de, birçok kahramanı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir yandan zorluklara/felakete karşı çıkarken bir yandan da parçalanmış ailesini yeniden bir araya getiren kahraman (Ray) klişesi bir yana, bu filmde ilginç ve taze kahramancıklarla karşılaşmaktayız; eski kocasını yeniden sineye çekerek kızını aramaya çıkan ve türlü aksiyona göğüs geren orta yaş üstü anne karakteri (Emma), üvey babasını bir türlü içine sindiremeyen ve öz babasından öğrendiği taktiklerle hayatta kalmayı başaran evlat karakteri (Blake), İngiltere’den kardeşiyle birlikte hem tatil hem iş görüşmesi amacıyla San Francisco’ya gelen ve Blake’e aşık olarak hayata tutunan genç karakteri (Ben), Ben’in kardeşi olarak şehre gelen ve iki aşık karakter arasında tutkal görevi üstlenen çocuk karakteri (Ollie), tüm Amerikan halkını uyarmak için tüm bilimsel ve akademik geçmişini seferber eden bilim adamı karakteri (Lawrence)… Tüm bu karakter çeşitliliği arasında seyircinin özdeşlik kuracağı biri elbette çıkıyor. Filmin önemli artılarından biri bu durum…
Yer yer, yok artık daha neler diyebileceğiniz, fizik kurallarına aykırı abartılmış sahnelere de gebe olan film düşmeyen temposuyla seyirciyi hep tetikte tutuyor. 99 depreminden maddi manevi büyük/küçük yara almış ya da deprem fobisi olanların izlemeye pek de cesaret edemeyeceklerini ve rahatsız olacaklarını düşündüğüm “San Andreas Fayı” aksiyon severlerin ağzına layık bir yapım. Tavsiye…