Oscar geldi ve geçti, bizler yine biyografilere boğulduk. Zaten, ‘gerçek bir olaydan esinlenilmiştir’ kalıbının, büyük bir sükse yaptığı, malumunuz. Meşhur Hollywood kurgusuna resmen şaplak atan Birdman Bey, geçen senenin güzel bir abisi olarak, hakkını aldı, söke söke. Her neyse… Bizim mevzumuz bambaşka, çünkü nevi şahsına münhasır arkadaşımız Tim Burton’a, ne ayaksın diye sormakla meşgulüz. Tamam, canımız ciğerimiz, kötü filmlerin unutulmaz yönetmeni Ed Wood’u çekerek, biyografi şeysine dalmıştın, 21 yıl evvel, çok da sevmiştik, bağrımıza basmıştık. Lakin bu Büyük Gözler (Big Eyes) de ne ola ki?
Eyvallah, konu değişik, yaşanmışlıklar komik, amma bu senin tarzın değil, bıraksaydın başkası çekseydi bu öyküyü, sen bize, büyülü masallar anlatsaydın yine… Makas Eller’i, Ölü Gelin’i, Büyük Balık’ı çektiğin için, sevdik bizler seni… Büyük Gözler’i başkası yönetse, bu denli tepki koymazdım. İzler geçerdim, kısa sürede de unuturdum. Çünkü sabun köpüğü gibi bir seyirlik bu, derinlikten, katmandan, akılda kalmaktan yoksun. Hah! Yakında Böterböcek 2’yi çekecekmişsin, işte güzel haber diye buna derim. Pop Art efsanesi Andy Warhol’un beğenisini kazanmış bir ressamdır “Keane”, onun akrilik veya yağlıboya ile yarattığı bu kocaman gözlü resimler, haliyle ilgi çeker. Tablolar kapış kapıştır, hatta yoksullar için de çözüm bulunmuş, resimlerin kopyaları her yere yayılmıştır. Biraz başa dönelim, 1950’lerin sonunda, evli bir kadın, yanına kızını da alarak, kocasından kaçar ve kapağı, New York’a atar. Kızından başka kimsesi yoktur, resim yapmak onun yeteneğinden önce güdüsüdür, ancak çevresinde kızından başkası olmayınca, sadece yavrusunu resmeder. Kocanın ezdiği, toplumun dışladığı bir kadının, iş bulması ve hayata tutunması, haliyle zordur. İlk soru; kocanız nerededir? Sanki kocası olmayan kadının, yaşamaya hakkı yoktur. Aman ha, etliye sütlüye karışmasın, ticarette bulaşmasın. İnsanın şu tuhaf hayatta, biraz değil, bariz şansa ihtiyacı var, malum kesişmede karşısına çıkan, iyi bir insan olacak. Aksi durumun adı, tam tekmil vahamet! Bizim Margaret’in karşısına, kendini ressam diye kakalayan Walter Keane çıkıyor, ne bilsin garibim, çalçene eleman, şeytana pabucunu ters giydirir. Hemen evleniyorlar, sonra Margaret, odaya çekiliyor, resim yapıyor, resim yapıyor, resim yapıyor. Keane imzalı tablolara konuyor Walter, bunlar benim diyor, Fransa’daydım diyor, savaşta, çocukların gözleri, bizleri izliyor diyor. Diyor ha diyor. Gerçek ressam, muhafazakârlığın ve dindarlığın etkisiyle boyun eğiyor. Sahtesi, sefasını sürüyor. Zamanla isyan ediyor Margaret, karşılığında şiddet görüyor. Yine kaçıyor kadın, bu kez yeni kocasından, emeğinin çalınmasına dur diyor sonunda ve mahkemelik oluyorlar. Düşünün, kocaman gözlü çocuk resimleri yapın hadi diyor hâkim, ikisine, biri güzelim bir tablo yaratıyor, diğeri kolum incindi numarasına yatıyor. Araştırın ve okuyun derim, garip öykülerini, harbiden matrak. Amy Adams, üstüne katarak, çoğalarak büyüyen, büyüleyen bir aktris, lakin en iyi performansı, elbette değil! Christopher Waltz, zaten karikatürize rollerin adamı, rolüne cuk oturmuş. Yeteri kadar lakırdı ettik. En nihayetinde, göz büyük, söz küçük, tam burada keselim.