Tim Burton’ın son filmi Büyük Gözler Türkiye’de biraz gecikmeli de olsa vizyona girmeye hazırlanıyor. Bir Burton filminin vizyona gecikmeli girmesi ne yazık ki artık kanıksadığımız bir durum oldu.

Tim Burton attends the “Big Eyes” premiere at the Museum of Modern Art on Monday, Dec. 15, 2014, in New York. (Photo by Evan Agostini/Invision/AP)

Usta yönetmenin seksenlerin ortasında başladığı kariyeri doksanlarda pike yaparken bir kaç sallantıdan sonra iki binlerde Johnny Depp’i başrollere koyarak çektiği filmlerle yeniden adından söz ettirmiş, ancak ipin ucunu kaçırınca ikili için sonun başlangıcı olmuştu.

Bu tökezleme döneminde Burton Büyük Gözler ile daha basit, dramatik ve güçlü bir hikaye ile karşımıza çıkmak istemiş. Kendi tarzını da biraz geri plana atarak çocukluğundan beri sanatına yön veren idollerinden biri olmuş, 50-60’lı yıllardaki resimleri ile adından söz ettiren Margaret Keane’in yaşamını konu alan yeni filmi Büyük Gözler ile tekrar kamera arkasına geçmiş.

Tim Burton’ın imzası olan gotik atmosfer bu sefer filmin ana karakteri Margaret Keane’in resimlerinde hayat buluyor. Böylece özellikle Beetlejuice (1988), Sleepy Hollow (1999) ya da Corpse Bride (2005) gibi filmlerindeki görselliğin temellerinin nerede yattığını görüyoruz.

Margaret Keane(Amy Adams) çocuk, hayvan portrelerinde kullandığı kendine has koca gözler ile bilinen bir sanatçı. Film sanatçının hayatını özellikle eşi Walter(Christoph Waltz) ile olan ilişkisi üzerinden işliyor. İkilinin yükselişi, kadının o yıllarda toplumdaki yeri, ayrılıkları ve Walter’ın Margaret Keane’in çizimlerinden hak idda etmesi Büyük Gözler’in temel konusunu oluşturuyor.

Tim Burton’ın yakın zamanda ayrıldığı, resmi olarak evlenmeseler de uzun yıllardır beraber yaşadığı Helena Bonham Carter’dan sonra böyle bir hikayeye kalkışması filmde aslında kendi hikayesini de anlattığı gibi bir izlenim yaratıyor.

Genelde olumlu eleştiriler alan biyografik film Büyük Gözler Amy Adams’a da bir çok en iyi kadın oyuncu adaylığı getirip Golden Globe’u almasına neden oldu. Umarız ilerleyen yıllarda Burton hem kendi tarzını koruyup hem de ayağı yere basan projeler ile karşımıza çıkar.

Şimdi Burton’ın en kötü ve en iyi filmlerine kısaca bakalım;

En kötü Burton filmleri:

1.Planet of the Apes (2001)

Kült bir sinema serisi nasıl yok edilir konulu bir tez yazsak bu filmi en üste koyardık. Uzun yıllar beraber olacağı Helena Bonham Carter’la tanışmasına vesile olması dışında kariyerine hiç bir katkısı olmayan Maymunlar Gezegeni’nin bu en zayıf halkası yönetmenin filmografisinde bir kara leke olarak duruyor. Neyse ki yapımcılar gene de yılmadı da seri on küsur yıl sonra yeniden canlandı.

Alice in Wonderland (2010)

Burton’ın kendine has çizgisinin en kötü kullanıldığı film 3D teknolojisini de arkasına alarak tam bir baş ağrısı oluyor. Bütün oyuncuların yerlerde süründüğü, ne çocuklara ne de karanlık filmlerden hoşlanan gençlere hitap edebilen bir çorba olan Alice Harikalar Diyarında kimsenin var olduğunu hatırlamak istemeyeceği bir seyirlik.

3.Charlie and the Chocolate Factory (2005)

Orijinalini bilmesek yiyeceğimiz bir çikolata olan Çarli’nin Çikolata Fabrikası gişede iş yapsa da çocuklar için bir seyirlik olmaktan ileri gidemediği gibi ne yazık ki orijinalinin yanına bile yaklaşamadı. Gerçek Willy Wonka’mız Gene Wilder’ın da ne büyük bir yıldız olduğunu bir kez daha görmemizi sağladı.

4.Dark Shadows (2012)

Johnny Depp, Helena Bonham Carter dışında müthiş bir cast ile karşımıza çıkan Karanlık Gölgeler tam bir fiyaskoya dönüştü. Belki de Burton’ın kariyerinin en boş ve gereksiz filmi oldu. Yönetmenin geleceğine de şüphe ile bakmamıza vesile olan film ile Burton kariyerine yeni bir yön vermeye başladı diyebiliriz.

5.Mars Attacks! (1996)

Aslında o kadar kötü ki iyi bir film. Independence Day(1996) ile gişede çarpışıp sağ kalmayı başaramayan bu deli uzaylı istilası filmi benim gibi kötü film hastalarının aslında başucu filmidir. Oyunculuklar yerlerde, senaryo piyes tadında, uzaylıların amaçsızlığı bir yana arkadaşlarla toplanıp eğlenmek istiyorsanız gülmekten kırılacağınız bir film olarak ortada duruyor. Ama kötü mü kötü. Başta söylediğim gibi o kadar kötü ki çok iyi.

Peki en iyiler?

Aslında kalan filmlerin arasından seçim yapmak gerçekten zor. Hepsi Tim Burton’ı sinema sanatında var eden filmler. Ancak şahsi olarak en beğendiklerimi yazmam gerekirse;

  1. Beetlejuice (1988)

Beterböcek, Beterböcek, Beterböcek!! Üç kere art arda söylediğimizde başımıza bela olan kahraman. Michael Keaton’ın onca makyaj altında harikalar yarattığı, Winona Ryder’ın güzelliği ve saçları ile büyülediği özellikle klasik yemek masası sahnesi ile kült olan bu unutulmaz pop kültürü baş yapıtı kesinlikle Tim Burton’ın imzasıdır.

  1. Ed Wood (1994)

 

Zor ve riskli bir proje olan Ed Wood sinema aşkı ile büyüyen b filmlerin unutulmaz yönetmeninin biyografik bir hikayesidir. Johnny Depp’in bozulmadan önceki abartısız performanslarından biri olan Ed Wood’un efsanevi kişiliği Burton’ın ellerinde bir şahesere dönüşür.

  1. Edward Scissorhands (1990)

Johnny Depp’in makas elleri ile kuaförlük yaptığı bu absürt film Burton’ın klasik evrenini şekillendiren filmlerden biridir. Aslında dışlanmış insanların sorunlarına ilişkin bir film de olsa da renkleri ve makyajları ile Burton’ın alameti farikalarından biri olmuştur.

  1. Big Fish (2003)

Burton’ın en nevi şahsına münhasır filmi olan Büyük Balık ufak, dramatik bir aile hikayesini büyük bir hayal gücü ile beyaz perdeye taşır. Ewan McGregor’un usta işi oyunculuğu ile Burton’ın renkli dünyası bu film ile çok güzel örtüşür.

  1. Pee-Wee’s Big Adventure (1985)

Burton’ın ilk uzun metrajı olan film Paul Reubens’ın komedi oyunculuğunun üzerine oynasa da nasıl bir yönetmenle karşılaşacağımızın sinyallerini vermektedir.

Masis Üşenmez

Obtüratör

Masis Üşenmez
1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. Biriktirdiği haftalıklarıyla Star Wars oyuncakları alıp kendi serüvenlerini yazmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından Rus edebiyatına yönlendirilmeye çalışsa da orada da Stanislaw Lem, Asimov gibi yazarlarla takılarak bu türden kopamayacağını anlamış, lise yıllarında Arthur C. Clarke, Stephen King gibi yazarları hatmederek …

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.