Post modernizmin, ayağımızın altındaki güven zeminini kaydırmasına henüz alışamamıştık ki, şimdi çok daha kötüsü çıktı. Alain Badiou gibi pek çok düşünür, post modern çağı geride bıraktığımızı, post post modern bir çağa girdiğimizi söyler. Ve işin kötüsü, post-post modernizm, “gerçek” nosyonunu elimizden almaya kararlı. Durun, en baştan başlayalım…

Bu yıl Oscar ve Altın Küre’de hatrı sayılır bir başarı yakalayan “Birdman veya Cahilliğin Umulmayan Erdemi”, komedi- dram- fantastik türlerinin melez, sıradışı bir örneği. Meksikalı Alejandro González Iñárritu’nun yönettiği film, Riggan Birdman karakteriyle geçmişte Hollywood’da parlak bir kariyeri olan 50’li yaşlarda bir oyuncunun, bu kez tiyatro sahnesinde var olma çabasını, aslında son çırpınışlarını konu alıyor. Kahramanımızın tiyatrodaki performansı ile sinemaya dair hayalleri, filmi “gerçek” ve “gerçekdışı” olmak üzere ikiye ayırıyor.

“Gerçekler” tiyatro sahnesinde yaşanırken, “gerçekdışılık” Birdman’in kendiyle baş başa kaldığı anlarda gökyüzüne yükselmesiyle, nesneleri sağa sola savurma yeteneğiyle veya iç sesiyle vuku buluyor. Buraya kadar her şey sinemada görmeye alıştığımız türden, elbette, ancak tam da burada devreye, yeni bir gerçeklik anlayışının beyazperdeye yansıması giriyor: Eğer varoluşunu yeniden üretemiyorsan, yoksun!

Film süresince, Birdman karakterinin kızı, ona ısrarla twitter, facebook gibi sosyal medya hesapları açması gerektiğinden bahseder durur. Zira aksi takdirde hayata geçirdikleri tiyatro oyunu, oynanmış bile sayılmayacaktır. Keza tiyatroya sonradan katılan başarılı oyuncu da, kaderlerinin, bir sanat eleştirmeninin köşesinde ne yazdığına bağlı olduğunu söyleyip durmaktadır. Bir başka değişle tiyatro oyununun var olması ve izleyici tarafından izlenmesi yeterli değildir, oyunun sosyal medyada gündeme gelerek, gazete köşelerinde eleştirilerek, kısaca “yeniden üretilerek” var olması gerekmektedir! İşte bu noktada, gerçeğin yeniden üretiminin, gerçeğin kendisinden daha öne geçip geçmediği sorusu yatıyor.

Bana göre, evet bu böyle, varoluşumuzu yeniden üretip kanıtlayamadığımız sürece var olmadığımızın varsayıldığı post post modern bir dönemdeyiz. Bu, olabileceklerin en kötüsü. Zaten filmin sonunda Birdman’in kendini öldürmek istemesi de, aslında bu post -post modern gerçek nosyonuna bir tepki: Yalnızca ölümün yeniden üretilmeden ses getirebileceğine inanan bir “süper kahramanın” tepkisi!

Bu kadarla da sınırlı değil. “Birdman”, “gerçek” ile fena halde derdi olan, yeni nesil bir porno film. Şimdi bunun neresi porno, diyeceksiniz. Öncelikle, eminim filmin çekim teknilerinin son derece başarılı olduğu konusunda hemfikiriz, değil mi? Öyle başarılı ki, filmde tiyatro sahneleri geçtiği sırada, izleyici de kendisini tiyatro izleyicisi gibi hissediyor. Kahramanımız kendini sinemada hayal etmeye başladığı sırada ise biz seyirciler anında sinema izleyicisine dönüşüyoruz. Bu demek oluyor ki sözkonusu çekim tekniği, yönetmene izleyici algısı ve hissiyatıyla dilediğince oynama şansı veriyor, tıpkı porno filmlerdeki gibi!

Porno film izleyenler -çoğumuz izlemişizdir- bilir, bu filmlerde kamera penise, vajinaya, ya da boşalınan bir yüze, her neyse, aşırı derecede yakınlaştılarak, izleyicinin beceren ya da becerilenle kendisi arasında sıkı bir bağ kurması sağlanır. Freud’ın sapıklık kuramında tarif ettiği gibi, “bir uzvun aşırı değerlendirilmesi”nin görsel karşılığı olan bu filmler, bana göre hipergerçekçiliğin sinemadaki tek örneğidir. Ama artık tek değil. “Birdman”de de, yönetmen, tıpkı porno filmlerde yapılan gibi, oyuncuları “aşırı değerlendirerek” pornodan sanata evrilen ve uzun süre sinemada kullanılacağa

benzeyen bir teknikle karşımıza çıktı. Biraz daha açmak gerekirse, “Birdman”da kahramanımızın yüzüne aşırı derece yaklaşan kameranın tekniği ile porno filmde penise aşırı derecede yaklaşan kameranın tekniği arasında ciddi bir benzerlik görüyorum, bunu söylemeye cesaret etmemi sağlayan ise her ikisinin de izleyicide çok şekilde karşılık bulduğuna olan inancım.

Zaten yönetmen de, biz izleyicilere bu benzerliğin ipucunu filmin sonlarına doğru vermekten geri durmadı: Birdman’in kendini tiyatro sahnesinde öldürme girişiminin ardından, konuyu çalıştığı gazetede haberleştiren sanat yönetmeni, sözkonusu Broadway oyunu için “hipergerçekçi” tanımını kullandı. Bu, “Birdman”in de tanımı.

Belki yönetmen Innarritu, dünyanın bir yerlerinde bu bol ödüllü filmi porno ile bir tutan bir delinin olduğunu bilse beni ıslak odunla dövmek de isteyebilir, napalım, bu da benim “gerçeklik” anlayışım.

MELTEM YILMAZ

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.