87. Akademi Ödülleri Töreni öncesi, her yıl olduğu gibi hak edenlerin değil ödül sezonu boyunca doğru kampanya yürüten filmlerin veya firmaların ödül kazanacağı tartışmaları sinemanın önüne geçti. Lakin, bu seneki yarışın geçtiğimiz senelere göre çok daha çekişmeli geçeceği su götürmez bir gerçekti. Zira; Amerikan milliyetçiliğini öne çıkaran filmlerin yarışta sadece birer dublör olarak kalması Birdman ve Boyhood gibi sinemasal anlamda yenilik sunan iki filmin ise başrolü üstlenmesi yarışı geçtiğimiz yıllara oranla daha keyifli bir hale getirdi.

Gecenin en merak edilen iki ödülü En İyi Film ve En İyi Yönetmen için düşüncem Linklater ve Inarritu arasında kardeş payı yapılacağı yönündeydi. Linklater’a Boyhood ile en iyi film Oscarı verileceği, Inarritu’nun ise yönetmen ödülüyle gönlünün alınacağını tahmin ediyordum. Geçtiğimiz yıllarda kararlarını hep bu doğrultuda kullanan Akademi, geçen sene Gravity ve 12 Years a Slave dolayısıyla Steve McQueen ve Alfonso Cuaron arasında da aynı uygulamayı devam ettirmişti. Bu sene ise ödül sezonu boyunca esip gürleyen Boyhood’u görmezden gelerek, iki kategoride de Birdman’i ödüllendirdi.

Özellikle sinemaseverler tarafından yıl boyunca “en iyi” olarak nitelendirilen ancak duygusal yaklaşımı bir kenara bırakacak olursak, anlatım üslubuyla büyük hayal kırıklığı yaratan Interstellar’ın aldığı tek ödül; filmin neden ana kategorilerde aday gösterilmediği sorusuna cevap niteliği taşıdı. Yılın bir diğer zayıf filmlerinden American Sniper ise Interstellar’ın aksine En İyi Film kategorisinde kendisine yer bulmuştu. Bu anlamsız tercihi haklı çıkarmak isteyen Akademi, “film ödülsüz dönmesin” düşünesiyle – elle tutulur bir sebep olmadan – Ses Kurgusu kategorisinde ödüllendirildi. Aday gösterildiği dokuz kategorinin dördünden ödülle dönen The Grand Budapest Hotel ise özellike senaryo kategorisinden ödül alamayarak hayal kırıklığı yarattı.

Akademi Ödülleri’nde sürpriz yaşanmayan kategorilerin başında oyuncu kategorileri geliyor. Bu yıl En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde Oscarı başarılı performansıyla Eddie Redmayne, En İyi Kadın Oyuncu Oscarını ise Still Alice’deki performansıyla Julianne Moore aldı. Bu yıl, hiçbir kategoride desteklediğim bir aday olmamasına rağmen “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” kategorisinde Mark Ruffalo’ya karşı büyük sempatim vardı. Tabii ki kategorinin zayıf halkası olarak görünen Ruffalo ödüle uzanamadı lakin, Whiplash’teki performansıyla kariyerinin zirvesine çıkan J.K Simmons’ın ödüle uzanması sürpriz de olmadı. Yardımcı Kadın Oyuncu kategorisinde ise Boyhood’a teselli ödülü olarak Patricia Arquette ödüle layık görüldü. Başarılı oyuncunun ödülünü alırken yaptığı konuşma ise törenin ardından hafızalara yer etti.

Cannes’da Altın Palmiye kazanmasına rağmen Akademi tarafından görmezden gelinen Kış Uykusu’nun yer alamadığı Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Leviathan ve Ida yarışı son ana kadar önde götürdü. Ida’nın yabancı eleştirmenler tarafından çok beğenilmesi, Ida’nın yarışta bir hep bir adım önde olmasını sağladı ama konusu itibariyle ABD’nin, Rusya’yı kendi silahı ile vurabilmesi için büyük bir fırsat veren Leviathan’ın da son ana kadar şansı vardı. Her şeye rağmen herhangi bir sürpriz olmadı ve 33. İstanbul Film Festivali’nde seyretme şansı bulduğumuz Ida ödülü hak ederek kazandı.

Özetle, geçtiğimiz yıllara göre siyasi içerikli filmlerin değil “sinema”nın ödüllendirildiği bir Ödül Töreni’ni geride bıraktık. Seneye, “Oscar beni ilgilendirmiyor” dedikten hemen sonra ekranların karşısına merakla oturup, takip edeceğimiz 88. Akademi Ödülleri’nde görüşmek üzere.

Utku Ögetürk

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.