Uzun zamandır tartışılan bir konu Türk sineması mı, Türkiye sineması mı? Kimisi Türk sineması demek lazım diyor tavizsiz, kimisi de daha kapsamlı olması açısından Türkiye sineması denmesini doğru buluyor.

Uzun zamandır gündemimde olan konu Ertem Göreç’in 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali kapanış töreninde sonunu küfre işaret eden söylemiyle (Türk sineması diyeceksiniz yoksa ananızı…) bir kez daha benim için gündeme geldi. Bir şeyleri kalıplara sokma, illa böyle olacak, denecek gibi söylemlere karşıyım elbette. Sinemanın ruhu olsun, derdini bizi en yalın, etkili haliyle anlatsından yanayım. İçerik tartışmaları bir yana sektörün bu anlamdaki bakışını merak ettim ve bazı kişilerden görüş aldım… Kafalar karışık gibi olsa da herkesi kapsayacak bir söylem derdinde aslında çoğunluk… Buyrunuz…

Mehmet Binay

Tabii ki Türkiye sineması. Çünkü sinema gibi bir sanat dalı milli dogmalar üzerinden başarılı olamamış bir yapay devleti örnek almamalı kendine. Evrensel vizyona sahip olmalı ve ülkede yaşayan tüm unsurları içinde barındırabilmeli. Daha isminden başlayarak dışlayıcı değil kucaklayıcı olmalı.

Orçun Benli

Türkiye sineması denmesi gerekir… O halde Kürt sineması da dememek gerek… Ancak bazı Kürt sinemacılar biz Kürt sinemasıyız diyorlar, festivallerde batıdan bir diğeri Türk sineması dediğinde Türkiye sineması demelisiniz diyorlar. Bu konuda pozitif ayrımcılığa gerek yok bunu suiistimal etmeye hiç gerek yok

Füsun Demirel

Doğru söylem şudur. Kültür o ulusa aittir. Yani Türkiye, Türk sineması, Türk tiyatrosu, Türk edebiyatı. Çünkü Türkçe kullanılan dildir. Kürt sineması var mıdır? Evet Kürt dilinde ve Kürtlerin kendi imkanlarıyla yarattığı az sayıda da olsa Kürt sineması da vardır. Kürdistan olmadığı için bizler topyekün Türkiye sineması deyip tüm ulusları tüm kültürleri, tüm dilleri bir araya toplamaya çalıştık belki. Hani eskiden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği vardı. biz Kürt hikayeleri çektik. Kürtçe de oynadık evet ama o filmler sonuçta Yeşilçam koşullarında yapılmış işlerdi. Doğunun ve oradaki Kürt insanının dramlarını çektik. Büyük Adam Küçük Aşk ya da Mem ü Zin Kürt sineması değildir. Ama mesela Kazım Öz Kürt yönetmendir. Kürt filmlerinin yönetmenidir diyebiliriz.

Ömer Elaçmaz

Onlarca farklı unsurdan oluşmuş bir coğrafyanın adıdır Türkiye. Coğrafi konumlarına göre, etnik yapılarına göre, diline, folkloruna göre olağanüstü farklılıklar gösteren bu unsurlar tabi ki tek bir ulusun ismi başlığı altında toplanamaz. Öyle ki Türkiye’nin Ege bölgesindeki renkler, çizgiler ve doku, Trakya bölgesinde olağanüstü farklılıklar göstermekteyken, doğusu ve güneydoğusundaki tarz farkını siz düşünün. Dolayısıyla tüm bu farkı kucaklaması açısından “Türkiye Sineması” tabiri bence en doğrusudur.

Rasih Yılmaz
Öncelikle yalnızca sinema olması gerektiğini duşünüyorum.Ama ısrarla Türk,Kürt ve Laz sineması gibi bir tanımlama zorunluluğuna gidilecekse İngiltere sinemasi degil de ingiliz sinemasi denildigi gibi Türk sinemasi demenin bir sakincasi olmamasi gerektigini dusunuyorum. Eger kurt sinemasi demek istiyorsa insanlar tercihleridir. Ama laz sinemasi da uzak bir siniflandirma ihtimali degil.

Aydın Orak

Global ölçekte Türkiye Sineması denebilir. Çünkü bu ülkede çekilen her tür ve dilde film, ülke sineması olarak anılabilir. Yani Türkiye Sineması denebilir. Fakat Türkiye ölçekli düşünüldüğünde Türk Sineması denebildiği kadar Kürt Sineması da denebilir. Bu ayırım ve adlandırmalar çoğu filmde kırmızı çizgilerle belirlenmemiş olsa da belli kriterlerinin olduğunu düşünüyorum. Filmde konuşulduğu dilin yanı sıra o halka, coğrafyaya, yakın ve uzak tarihine odaklanan kodların da yer alması filmi tanımlamanızda yardımcı öğelerdir diyebiliriz. Ama yine de hangi filmin Türk, hangisinin Kürt olduğu tartışmasına girmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu iki sinemanın da daha karakteristik özelliklere sahip olmadığını biliyoruz. Bu iki sinemada da bütünlüklü bir karakterin olmadığını, ama ikisinin de yönetmenlere sahip olduğunu düşünüyorum. Kısacası Kürt Sineması’nın da, Türk Sineması’nın da hatta Türkiye Sineması’nın da tanımlayabileceğimiz bir karakteri yok. Fakat bu iki dilin sinemasını adlandıran yönetmenleri var.

Murat Tolga şen

Türk sineması mı yoksa Türkiye sineması mı tartışmasına gelirsek… Keşke tek derdimiz bu olsa! İsteyen istediğini desin. Japonya, Fransa, Almanya, İngiltere, Amerika sineması demek yerine de Japon, Fransız, Alman, İngiliz, Amerikan sineması diyoruz. Çünkü bu tanımlar sinemanın erken zamanlarına ait, bunlara entelektüel hassasiyetler yükleneli çok olmadı. Politik doğruculuk açısından Türkiye sineması demek daha anlamlı ancak o zaman “Kürt sineması” tanımlamasını da sonlandırmak, bu filmleri Türkiye sinemasının içinde anmak gerekir. En azından Kürdistan kurulana kadar… Çünkü onlar Kürt film olduğunda geriye kalanlar da Türkiye değil Türk filmi oluyor. Çok net değil mi?

Murat Düzgünoğlu
Ben mesela Anadolu sineması demeyi tercih ederim. Ama birisi çıkıp ben Kürt sineması yapıyorum dediğinde de beni ırgalamaz açıkçası. Hangi filme hangi özelliğinden dolayı Türk, Kürt, Ermeni sineması özelliği yükleyeceğiz bilemiyorum. Türkiye sineması da çok karşılamıyor ama nispeten diğer halkları da işaret eden bir yapısı varmış gibi duruyor. Israrla Türk, Kürt gibi vurgulama yapmaya çalışıyorlar ama adamlar değilim diyor. Bu faşizan bir yaklaşım, Yeri geldiğinde Kürt, yeri geldiğinde Türk de diyebilir. Yönetmenin etnik aidiyet kimliği neyse onun üzerinden kuruluyor bu bir parça. Kendisini o aidiyet üzerinden görüyorsa odur yani.

Rıza Akın

Elbette ki “Türkiye” sineması hatta ben bu tanımı biraz daha zorlayarak “Anadolu Sineması” denmesinden de yanayım. Çünkü : bir ırkı tanımlayan “Türk”, “kürt”, “Ermeni” gibi tanımlar belki bi sanatsal üretimin öğesi, temasındaki bir nakıs olabilir ama tümünü oluşturan o coğrafyada daha önceden kalmış ayak isleri, renkler, dokunuşlardır. Sanat, kafatası ölçüsü, ayak numarasını temel alarak üretilemez. Hangi üstün ırktan olursa olsun, kendinden önce üretilmiş ve yaşanmış hayatlardan, yaratılmış sanat alanlarından beslemeden yeni bir şey yaratması da olanaksızdır. Bu nedenle de hiç bir sanat dalını bir ırk tanımıyla (bana göre) yan yana düşünmek ve ifade etmek imkansızın ötesindedir.

Murat Tırpan

‘Yeni Türkiye Sineması’ diye bir şey var. Burdaki vurguyu ‘Yeni Türkiye’nin sineması olarak da okuyabiliriz. Bana sorarsanız okumalıyız da, literatürde Türkiye Sineması diye bir tanımlama mevcut değildi, artık söz konusu olan yeni bir dönemin sinemasıdır. Güncel iktidarın muhafazakar politikaları bir yana meselemiz tamamiyle görünmez olanın artık mecburen görülmek zorunda olmasıdır. Cinin lambaya sığmaması. Kürt sineması özelinde diğer tüm etnik ve kültürel unsurların Türk sineması içerisinde görünür hale gelmesi. Türkiye Sineması tabiri bunca yılın günahının çıkarılmasıdır. Temelinde çoğulcu ve kapsayıcıdır, bu tabiri kullanan herkesin nedeni (her örnekte görüldüğü üzre) karşıdakinin cümlelerinin de konuşmaya dahil olduğunu düşünmeleri, kendi varlıklarının nedeninin öteki olduğunu iyi bilmeleridir. Bu ülkenin tarihinde Türk kimliğinin sadece kapsayıcı bir üst kimlik olduğunu düşünenler bugüne kadar uygulanan reel politikalara bakmalıdırlar, dolayısıyla Türkiye Sineması tabiri problemli olmaktan ziyade, birleştirici ve kapsayıcıdır.

Devin Özgür Çınar

Bence, Türk kültüründen doğan Türkçe sinema Türk sinemasıdır.Kürt kültüründen doğan Kürtçe sinema Kürt sinemasıdır.Ve tabii Türkiye de yaşayan diğer etnik guruplar için de aynı şey geçerli.Eğer bunların hepsi Türkiye sınırları içinde gerçekleşiyor diye buna Türkiye sineması deniyorsa bunda bir sorun yok.

 

Suat Köçer

 

Her ne kadar ‘var mı, yok mu’ tartışmasını yaşıyor olsak da, aşağı yukarı 100 yıllık bir ülke sinemasından bahsediyoruz. Ancak bu sinemada kendi toplumunun geniş katmanları yine bu yüz yıllık süreçte yok sayılagelmiş. Haliyle Kürtler, Lazlar, Aleviler, dindarlar, farklı etnik, düşünce, inanç ve fraksiyonlara mensup insanlar, bu ülkenin sinemasına dair bir aidiyet sorunu yaşamışlar. Yıllar sonra birçok şeyin tartışıldığı bir ortamda da bu aidiyet sorunu su yüzüne çıkmış. Dolayısıyla baskılar sonucu Türkleştirilmiş kesimler zorla giydirilmiş bu kıyafetleri kabul noktasında isteksiz davranıyor. Bugün Türk adının geçtiği pek çok konuda bu sorun yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek.

Cevabımın netlik taşımadığını biliyorum. Bir çözüm önerisi içermediğinin de farkındayım. Ancak bana göre Türk sineması veya Türkiye sineması, adına ne dersek diyelim, toplumun geniş kitlelerinin aidiyet duyduğu bir kıvama geldiğinde ancak bu sorunları aşabileceğiz. O zamana kadar kimimiz Türk sineması, kimimiz de Türkiye sineması diyecek.

Kürt sinemasına gelince.. Yüz yıllık bir Türk sineması tartışılıyorsa, Kürt sineması diye bir olgudan (terminolojik olarak) bahsetmek hiç gerçekçi değil. Bunu da bir soruyla bitireyim. Kürt Sorunu olmasaydı, Küt Sineması diye bir şeyi tartışıyor olur muyduk?

 

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.