Damien Chazelle’in güçlü, etkileyici, gerilimi yüksek, harika oyuncu performanslarıyla dolu, çok iyi yönetilmiş “Whiplash” filmi tek kelimeyle mükemmel…

Whiplash-5570.cr2

Damien Chazelle’in 2014 Sundance Büyük Jüri Ödülü kazandıktan sonra Cannes’da da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterilen son filmi “Whiplash” bir şeyi iyi yapmakla, bir şeyde en iyi olmak arasındaki büyük farkı çok etkileyici ve net bir biçimde ortaya koyuyor. Henüz 29 yaşında olan yönetmen Damien Chazelle Whiplash’in senaryosunu yazıp çok kişisel bulduğu için kimseyle paylaşmamış. Ardından The Black List’e giren film, burada yapımcılar tarafından keşfedilip çekilmeye karar verilmiş. The Black List henüz yapım aşamasına geçmemiş, senenin en beğenilen senaryolarının bulunduğu bir keşif sitesi. Bu listeden bulunarak çekilen, izlediğimiz çok sayıda başarılı film var. Örneğin “Whiplash”in 2012’de yer aldığı listeden seçilen be büyük prodüksiyonlarla çekilen filmlerden bazıları; “The Judge”, “The Equalizer”…

“Whiplash” filmi yapı olarak spor filmlerini andırmakta ancak bu sefer yol aldığı alan jazz müziği. Genç ve hırslı Andrew Neiman (Miles Teller) jazz bateristi ve alanında efsane olmuş gaddar Fletcher da (J. K. Simmons) Manhattan’da bir konservatuarda jazz hocası. Bu ikilin arasında başlayan enteresan ilişki adım adım psikolojik bir gerilime dönüşüyor ve hızla tırmanıyor. Stres yumağı halinde ilerleyen bu mükemmel filmde kusursuzluğa ulaşmak için neleri göze alabileceğimizi bize gösterirken, izleyicisini elektrik çarpmış bir halde baygın bırakıyor. Özellikle filmin kurgusunun jazz müziğinin ritmine uyumu ve hikaye ile kurgunun tonlarını tutturması çok iyi başarılı olmuş. Akademi benimle aynı fikirde olur mu bilemem ama başrollerdeki Miles Teller ve J. K. Simmons kesinlikle oscar adaylığı hakkettiklerini düşünüyorum. Özellikle J.K. Simmons Fletcher rolüne kendini adeta adamış ve karakterin kendisi olmuş.

Filmi izlerken tırnaklarımı kemirdim ve koltuğun kenarında oturdum diyebilirim ki bu başıma normalde hiç gelmez. Sıklıkla filmin nereye gideceğini anladığınız anlar olur fakat bu filmde öylesine derin psikolojik ayrımlar ve yön değiştirmeler var ki duyguları allak bullak edebiliyor. Özellikle finalinde Fletcher, karakterinin gücüyle ve size de manipüle edebilecek kadar gerçek oyunculuğu ile filmin finalinin yorumunu arada bırakıyor. Kiminiz için bu final bir zafere işaret iken kiminiz için bir trajedi olarak yorumlanabilecek kadar göreceli. Herhangi bir alanda gerçekten çok iyi olmak için yetenekten fazlasının gerektiğini söyleyen filmin evrensel teması, Fletcher’ın öğrencisi Newman’dan talep ettikleri gibi, bu uğurda içten gelen gücün, dayanıklılığın, azmin motivasyonun, her birinin önemi çok büyük olduğunu sinemasal adrenalini yoğun bir şekilde gösteriyor. Film eleştirisinden ziyade filme bir övgü tadında kaleme aldığım bu yazı filmi izledikten sonra daha anlamlı gelecektir. Size kendinizi boks maçı izler gibi hissettiren bu jazz filminden sonra ortalamayla yetinen bünyenizi sorguya çekmeyi unutmayın…

TUĞÇE MADAYANTİ DİZİCİ

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.