2014 Cannes’da severek izlediğim filmlerden biri Clouds of Sils Maria idi. Film nihayet bu ay Türkiye’de de vizyon şansı buluyor. Yönetmenliğini ve senaristliğini Olivier Assayas’ın üstlendiği filmin başrolünde deneyimli oyuncu Juliette Binoche yer alırken, kendisine genç oyuncular Chloë Grace Moretz ve Kristen Stewart eşlik ediyor.
Etkileyici oyuncu Binoche’nin büyük bir başarıyla canlandırdığı Maria karakteri filmde yaşça geçkin bir tiyatro oyuncusu. Yıllar önce oynadığı genç lezbiyen rolü çok konuşulmuş ve yıllar sonra bu kez aynı oyunda öbür partneri, olgun olan partneri canlandıracak. Chloë Grace Moretz’in canlandırdığ Jo-Ann ile ise yıldızları maalesef barışmıyor. Kariyeri, mahremiyeti, özel hayatı ile ilgili sorunları sorgularken ona yardımcı olan ise menajeri Valerie oluyor. Valerie karakteri ile Kristen Stewart’ta başarılı bir performans sergiliyor doğrusu, ona bu menajerlik rolü epey yakışıyor. Fonda ise harika bir İsviçre (Sils Maria bölgesi)…
Fransız yönetmen Jacques Remy’nin oğlu olan Olivier Assayas, kısa film yönetmeni olarak genç yaşlarda başlıyor kariyerine, hatta şu meşhur Cahiers Du Cinema dergisinde film eleştirileri de yazıyor o dönemde. Babasıyla birlikte yazdıkları senaryolar da mevcut, özellikle TV için çekilen bazı film ve dizilere… 2006 yapımı Paris, Seni Seviyorum filmindeki kısa filmlerden biri de kendisine ait. (Quartier des Enfants Rouges)
Yönetmenin filmografisinde öne çıkan filmlere şöyle bir bakalım.
Irma Vep: Assayas’ın ilk uzun metraj filmi. 96 yapımı bu film, o sene Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilmiş. Başrolde Maggie Cheung, kendisini canlandırıyor. Hikayede Fransız bir yönetmen (Jean Pierre Leaud canlandırıyor), Les Vampires isimli sessiz film serisini yeniden çekmek istiyor. Vampire kelimesinin anagramı olan Irma Vep karakterini canlandıracak olan Cheung filmde sürekli siyah deri lateks giysiler giymek durumunda. Bir seks objesi gibi görünmeye başlayan Cheung’a bir süre sonra yönetmen ve kostüm tasarımcısı aşık oluyor. Filmd Fransız film endüstrisine göndermeler var ve tematik olarak aslında Fransız sinemasının bugün durduğu yeri sorguluyor.
Bu filmin fikir aşaması Assayas, Claire Denis ve Atom Egoyan’dan çıkmış. 1915 yapımı orijinal film serisinde Irma Vep’i Musidor isimli sessiz sinema oyuncusu canlandırmış. Filmin bazı bölümleri François Truffaut’un Day for Night filmine çok şey borçlu. Fakat Assayas Truffaut’un filmine çok saygı duysa da aslında bunun film yapmanın gerçekçiliğinden çok fantastiklğiyle ilgili olduğunu düşündüğünü söylüyor ve aslında ona soracak olursanız ilham kaynağının daha çok Rainer Werner Fassbinder’in 1971 yapımı filmi Beware of a Holy Whore olduğunu söylüyor.
Late August, Early September: 1998 yapımı dram türündeki filmin senayosu da Assayas’a ait. Farklı haftalarda ve aylarda geçen film bu şekilde altı bölüme ayrılmış durumda. 30’lu 40’lı yaşlarında olan bir grup Paris’li arkadaşın arasındaki ilişkilere, bu ilişkilerin nasıl da zamanla deüğişebildiğine odaklanan filmde Francis Cluzet, Mathieu Amalric, Mia Hansen Love gibi isimler var. Görsel olarak Irma Vep’ten oldukça farklı bir sinametografiye sahip olan film, yönetmenin filmografisinde daha boyutlu bir anlatımla daha olgunlaşmış bir örnek olarak kendini gösteriyor. Filmde bol bol kamera hareketi var, gündelik hayata dair de çok fazla detay, yemek yapmalar, yemeler, gezmeler, taksilere binip inmeler… Sanki hiçbirşey olmuyormuş gibi hissettirip, hayata dair söyleyecekleri olan filmlerden, Assayas’ın iyi işlerinden biri…
Sentimental Destinies (Duygusal Yazgılar): 2000 yapımı film aynı yıl Cannes’da gösterildi. Film, 1900’lü yıllarda Jean adında Protestan bir papazın, bir baloda tanıştığı 20 yaşındaki Pauline’e âşık olmasını, duygusal yazgılarının birleşmesini, yaklaşık 30 seneyi konu ediyor. Filmi çevreleyen dönem ve durumlar ise, 1914 savaşı, dünya çapındaki değişim sancıları, protestan toplumun baskıları… Filmde başrolleri Charles Berling, Emmanuelle Béart, Isabelle Huppert ve Dominique Reymond paylaşmış. Jacques Chardonne’in romanından esinlenen uzun süreli film, aşırı duygusal soslu bir yasak aşk hikayesi neticede…Yönetmenin en iyilerinden olduğunu söyleyemeyiz.
Demonlover: 2002 yapımı film, yönetmenin diğer işlerinden oldukça farklı. Neo-noir gerilim türünde bir film demek mümkün sanırım. Aynı yıl Cannes’da gösterim fırsatı buldu. İnteraktif 3D anime pornografinin finansal yönlerine, küreselleşmenin sonucu olarak şiddete tepkisizleşen toplum yapılarına değinen film şiddet, küfür ve seks içeren sahnelerden dolayı Amerika’da R almış. Demonlover filmde internet şirketinin adı. Film dünya çapında çok farklı görüşler aldı, çok seven de nefret eden de var, izlemesi kolay bir film olduğu söylenemez ve sistemsel eleştirel yönleri yerinde, fakat estetik yapısı açısından da üzerine olumlu olumsuz konuşulabilecek, farklı bir deneme…
Boarding Gate (Kaçış Yolu): Yönetmenden yine bir Fransız gerilimi. Londra’da yaşayan Sandra eski bir para babasıyla ilişki yaşamaktadır. Diğer sevgilisi ise bu para babasını öldürecek olan bir tetikçidir. Tetikçinin karısı ise aslında herşeyi bilmekte ve kontrol etmektedir. Filmde Asia Argento, Michael Madsen gibi isimleri başrolde izliyoruz. Premiyerini 2007’de Cannes’da yapan film, Paris ve Hong Kong’da geçiyor. Filmde küreselleşmeyle gelen kapitalizmin eleştirisini görmek mümkün. Film yine yönetmenin en sevilen filmlerinden değil ama Asia Argento’nun performansı uzun süre konuşuldu.
Something in The Air (Direniş Günlerinde Aşk): 2013 sonunda ülkemizde de vizyon şansı bulan film, 1968 Mayıs’ını konu alıyor. Dönemin aktivist gençleri ve ufuktaki devrim… Devrime giden yolun heyecanı ve telaşını yaşayan üç genç, bu süreçte yaşadıklarını sanat üzerinden dışavurmaya çalışır. Üçü arasında yaşanan aşk üçgeni de dönemin kendisi kadar karışık bir hal alır. Yönetmen filmin yarı otobiyografik olduğunu, yani yaşadığı dönemden esinlendiğini ama senaryoyu yazarken hikayenin bambaşka bir hal aldığını söylüyor. Filmde devrimci sinemayla sanat sineması arasında süregiden bir tartışma da sözkonusu ve yönetmen bununla ilgili bu tartışmanın yüzyıllardır sürüp gittiğini, bu konuda kesin bir duruşu olmadığını, sadece durumu temsil etmeyi, betimlemeyi sevdiğini söylüyor sinemasıyla.
Yönetmenin son projesi olduğu konuşulan Idol’s Eye ise son duyumlarımıza göre maalesef finansal sıkıntılar nedeniyle iptal edilmiş. Robert de Niro ve Robert Pattinson gibi isimlerin rol alacağı konuşulan film epey ses getireceğe benziyordu. Farklı denemeler yapmaktan çekinmeyen usta yönetmenin yeni işlerini merakla bekliyoruz.
Melis Zararsız