20 yaşının ilk Ingmar Bergman filmi *Yaban Çilekleri ’yle tanışana kadar dönen plağı, film bitiminde, ‘olay mahalli Emek Sineması’ gibi çizikler içinde kalır. Hasarsız yüzdeki sonraki 10 yılını, Yavuz Özkan’ın atölyesinde çalışmanın yanı sıra, belgesel, sinema, reklam alanlarında yönetmen yardımcılığıyla ve özel bir üniversitede belgesel filmler üzerine verdiği derslerle dolduran Pelin Esmer, zaman kalabalıklaşıp bekleyemeyecek kadar kabalaşmış olduğunda tüm ödünçlerini kuleden tek tek atmaya başlar.

Sinemayı ihtimale taşımak üzere Koleksiyoncu’ nun yanına çıkan Esmer, kendisine ilk pansumanı 2002 yılında yapar. Yaban Çilekleri ’ nin uzun süren misafirliği, amcası Mithat Esmer’in hikayesini anlatmaya karar vermesiyle arkasına yaslanıp doğrulur. Sıktığı yumruklarını Hi8 kamerasına açan yönetmen, evin sadece bir kişinin girebileceği kadar açılan kapısındadır. Yıllardır biriktirilen eşyaların arasında sesçi, kurgu ekibi olmaksızın, tek başına tamamladığı bu belgeseliyle yüzlerce koleksiyonun içinde soluk aldırdığı kadrajına, 14.Ankara Film Festivali, en iyi belgesel dalında üçüncülük ve Roma Bağımsız Film Festivali’nden (RIFF-2004) en iyi film ödülünü takar. Sonraki belgeseli Oyun, bir gazetenin son sayfa haberinden seslenir yönetmene. Dokuz kadın, Mersin Arslanköy ’de kurdukları tiyatroyla yeni oyun hazırlıklarına başlayıp hayat hikayelerini anlatadursunlar Pelin Esmer üç kişilik mikro ekibiyle yanlarına gitmek için çoktan yola çıkmıştır. Toros’un Afife Jale’leri başlığından Pelin Esmer’e taşan bu haber, yönetmenin tiyatrocuları iknasıyla Kadının Feryadı oyununu, öncesini ve sonrasını 90 saatlik bir çekimin hazırlığına oturtur. 500 sayfalık bir metni 8 aylık bir montaj çalışmasından süzerek belgeselin yedi ayrı versiyonunu oluşturan yönetmen, içlerinden seçtiği birini festivallere uzatır. 3 yıl arayla çektiği ilk iki filminin tür seçimindeki motivasyon ve heyecanını, belgesel filmdeki gerçekliğin etkileyiciliğine, dramın dışarıdan koyulmaksızın bulunan varlığına bağlayan yönetmenin, müziklerinde Mazlum Çimen’le çalıştığı Oyun, New York Tribeca Film Festivali, Trieste Uluslararası Film Festivali ve Creteil Uluslararası Kadın Filmleri Festivalleri’nden en iyi belgesel dalında aldığı 3 ödülün yanı sıra Vitoria Yeni Avrupa Filmleri Yarışması İnsan Hakları Ödülü ile 2006 yılını teşekküre dönüştürmüştür.

Senaryo yazımı ve hazırlıkları 2 yıl süren 11’e 10 Kala, 40 bini aşkın kitaptan, çalar saate, el fenerinden, eski telefon kayıtlarının kaydedildiği bant arşivine uzanan koleksiyonuyla                 83 yaşındaki Mithat Esmer’in baş oyunculuğunda bu kez sinema filmi olarak vizyondadır.           2009 yapımı film, 4,5 yaşından beri koleksiyoner olan baş kahramanın; yardımcı kent olarak İstanbul ve yardımcı arkadaş kader olarak kapıcı Ali’nin( Nejat İşler) yanına katılarak anlatıldığı, Emniyet Apartmanı 4.kat sakini Mithat Bey’in hikayesidir. Binadaki diğer bireylerin, yaşanılan ortak alanda tehdit unsuruna dönüşen deprem dayanıksızlığı kurgusu ile başlattığı, yeni ve daha değerli olana kavuşma arzusu, Mithat Bey için yeni bir düzenin mümkün olmayan inşaası, Ali için pamuk ipliğindeki işsizliktir.

 

 

Kızının hastalığı nedeniyle ailesini köye göndermek zorunda kalan, apartmanda ödünç barındığı hissettirilen görevli ve her şeyi çift edinme isteğiyle evde boş yeri kalmayan mülk sahibinin, toplum için iki kişinin yeterli olduğu tanımını doğrulayarak başlayan dayanışması, ilkel ihtiyaçların ilk durağında durur. Şehre kent demeyi tercih eden, Dahi Çocuklar Kanunu ile yurtdışına gönderilmiş, sahip olduğu hakları öğrenmesi için Ali’ye apartman yönetmeliğini okumasını öneren Mithat Bey’in, astım rahatsızlığını, düzeninde yer bulamayıp evden ayrılan eski eşini, telefonlara mesaj bırakacak kadar hayatına girmesine izin verdiği kardeşini ikinci planda tuttuğu bu tek tutkulu yaşamında, filmin açılış sahnesi itibariyle aradığı İstanbul Ansiklopedisi’nin 11.cildine kala olanlar, 110 dakikalık bir seyre başarıyla sığdırılır. 57. San Sebastian Uluslararası Film Festivali’nde ana yarışma dışında Zabaltegi Yeni Yönetmenler bölümünde de yarışan yapıt, festivale iki ayrı dalda katılan ilk Türk filmi olarak tarihine not düşer. Uluslararası birçok önemli festivalden 13 ödüle değer görülerek ayrılan 11’e 10 Kala, yönetmene auteur sinemasındaki dilimini sessizce uzatmıştır. 24. Toronto Film Festivali’ne Türkiye’den giden tek film olan 2012 Almanya, Fransa, Türkiye ortak yapımı Gözetleme Kulesi, açıldığı gece yolculuğuyla iğreti edici ilk sinyalini verir. Yaşadığı travma sonrasında yanına alıp sıkı sıkı kucakladığı vicdan azabı ve suçluluk duygusu için kendisini kapatabileceği cezaevini Tosya’da bir yangın gözetleme kulesi olarak seçen Nihat (Olgun Şimşek), hem çalışarak ilkel ihtiyaçlarını karşılayabileceği, hem de aldığı her nefesi duyacak kadar büyük bir sessizliği kendisine hüküm vermişken başka bir travmaya çarparak ikinci kazasıyla hayat bulur. Bir otobüs firmasının dinlenme tesisinde hostes olarak çalışan üniversite öğrencisi Seher’in (Nilay Erdönmez) hayatı, ailesinin emanet ettiği dayısı tarafından ensest ilişkiye sokularak üzerinden çıkartmak istediği yüzlerce şeye, doğmak zorunda kalan bir bebeği de ekler. İki baş karakterin birbirlerine yakalanmalarıyla, otonom olarak başlayan tanıklığı, yüzleşme ve birleşmeyi merkezine alan yönetmen, ülkemizin sancısı birçok konuyu da dramı tırmandırmadan, hayatın kendi güzergahına yayarak yedirir. Ağzı burnu pişmanlık içindeki Nihat’ın (Olgun Şimşek) bebeği yıkadığı sahne, filmi izlemek için tek başına ayaktadır. Sadece 6 ilde vizyona giren film, biçimsel olarak uzun anlatımlardan kaçınırken, yerinde kullanılan diyalog ağıyla açılış sahnesinde yarattığı uyarıyı aynı tutarlılıkta kapatır. 19. Altın Koza Film Festivali’nde, En İyi Yönetmen (Pelin Esmer), En İyi Görüntü Yönetmeni (Özgür Eken), En İyi Kadın Oyuncu (Nilay Erdönmez), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Laçin Ceylan), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Menderes Samancılar) ödüllerini toplayan filmde, Olgun Şimşek’in hayat verdiği başrol performansındaki tescilin, gözlerden kaçmış olması, her izlenişte fark edilir bir detaydır.

Pelin Esmer’in sinemasında ana hikayenin yanında toplumun ve hayatın aklında kalmayan sorunlar, mutlaka arka planda yardımcı hikayeler olarak yerini alır. Kapıcının apartman dairesinden çıkamayacak ölçüsüzlükteki çalıştırılma temposu, apartman sakini temsili ön yargıların, yaşlı ve hiç kimseye saygısından bir şey eksiltmeksizin yaşayan bir koleksiyoneri

 

tanımaya çalışılmaksızın çevreye verdiği zararı hesaplayarak yarattıkları antipatiyi çoğullaştırma isteği, kadın vatandaşlığının beşinci katında olup bitenler…insanın haklarının içi alabildiği kadar doldurulup aksesuar olarak kullanıldığı düzenek, yönetmen tarafından kullanımı kolay bir ustalıkla sergilenir. Tamamını kendi kaleme aldığı senaryo yapısını, maksadına uygun olarak tamamlayan işitsel araç kullanımı, boşluksuz bir sinema dili yaratır. Radyodan, pikaba müzik kutusuna attığı her jeton, film karakterleriyle aynı boydadır. Sezgilerin doğru yolda olduğunun işareti gibi oturtulan her ses arası, hikayeyi hızlandıran birer vurgudur. Sosyo-ekonomik konumun, sadece hayatımızdaki malzemeleri farklılaştırabilir güçsüzlükte olduğu bu vurguda, yalnızlığın yaşı herkesten küçük kalır. Hayatı da takas ekonomisiyle arttırılabilir yapan pek çok insan yaşamaktadır…çoğalır Mithat, Ali, Seher, Nihat.

 

*İstanbul Film Festivali’nin 30 Yılından 20 Yönetmen, İKSV,Nisan 2011

 

Didem PEKER BAŞARAN

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.