Altın Koza’dan bol ödülle dönen Deniz Seviyesi bu ayın en önemli filmlerinden. İki yetenekli genç kadının imza attığı film uzun bir aradan sonra karşılaşan iki aşığın hikayesine odaklanıyor. Filmi izlerken sık sık sadakati, dostluğu ve de en önemlisi aşkı sorgulattırıyor seyirciye!
Filmin konusu şöyle… Damla, New York’ta yaşayan başarılı bir iş kadınıdır. Onu seven Amerikalı kocası ve karnındaki 6 aylık bebeğine rağmen Damla’nın aklı hala geçmiştedir, anne olmaya hazır değildir. Çocukluğunu geçirdiği yazlık evi, kuzeninin satacağını öğrenince, Damla kocasıyla beraber Ayvalık’a gider. Damla’nın kendisi ve geçmişi ile barışa bilmesi için, yıllar önce orda bıraktığı Burak’a ondan senelerce sakladığı sırrını anlatması gerekir. Filmin senaryosu ve yönetmenliği -gelecek işlerini merakla bekleyeceğim- Esra Saydam ile Nisan Dağ’a ait. Başrollerde ise Damla Sönmez, Ahmet Rıfat Şungar, Jacob Fishel ve Sanem Öge yer almakta.
Sık sık dile getiririm. Sinemada ‘gerçek’ her zaman ilgimi çekmiştir. Film ne kadar ‘kurulan’ bir şey olsa da, gerçekçi yaklaşımların dozajının fazla olması önemlidir kanımca. Deniz Seviyesi’ni izlerken çoğu zaman bir film izlediğimi unuttum. Gerek oyuncu ve mekan seçimiyle, gerekse anlatım diliyle seyirciyi avcuna alan bir yapım. Senaryosunun neredeyse pürüzsüz olması ve diyalogların akıcılığı elbette ki gerçekliği arttıran diğer öğeleri. Sıradan bir aşk hikayesi değil izlediğimiz. Damla ve Burak arasında çocukluktan gençliğe dek uzanan birliktelik sadece aşkı değil, dostluğu, dayanışmayı, omuz omuza vermeyi de öğretmiş. Damla’nın Amerika’ya gitmesiyle araya giren uzun yıllar bu aşkı da yok yere bitirmiş. Amerikalı kocasıyla geri döndüğünde ise Burak’la istemeden de olsa yeniden yakınlaşan Damla, içinde yaşadığı fırtınayı dış dünyaya da yansıtmaya başlıyor. Filmin bir diğer güzelliği ise Damla ve Burak’ın küçüklüklerinde olduğu gibi iki küçük çocuğun arasında yaşanan arkadaşlığa şahit olmamız. Ancak keşke bu iki çocuğun hikayesi biraz daha iyi aktarılabilseydi.
Damla Sönmez ve Ahmet Rıfat Şungar kuşkusuz ki sinemamız genç kuşağının en iyi temsilcilerinden. Bu filmde de çok iyi bir kimya yakalamışlar. Zaten Altın Koza’da ikisi de kendi dallarında “En İyi Oyuncu” ödüllerini aldılar. Öylesine başarılılar ki bu imkansız aşkın Ying ve Yang’ı olarak seyirciyi nefessiz bırakıyorlar. Denizin içinde sarılı halde oturdukları sahne ve ayrılık sahnesindeki performansları gözyaşlarınızı yanaklarınıza davet edecek. Eski aşklarınızı, geçmiş hatalarınızı, pişmanlıklarınızı hatırlamak keder verecek olsa da bu iki kusursuz sahneye dikkat derim.
Filmin pek eleştirilecek tarafı olduğunu düşünmüyorum. İşini bilen bir ekip tarafından ortaya konulduğu aşikar. Kyle Woodworth tarafından yapılan müzikler filme çok değer katmış. Yabancı birinin Türkiye’de geçen bir aşk hikayesini böylesine iyi okuyup duygulara dokunan hakikatli müzikler yapması pek kolay değil. Ancak hedef şaşmamış. Nisan Dağ ve Esra Saydam’ın uzun süre birlikte çalışması ve iyi filmler üretmeleri en büyük temennim. Zira sinemamızın daha fazla kadın yönetmene ihtiyacı var.
Aşkın tarifini yapmaya çalışmadan, aşk üzerine ahkam kesmeden ilerleyen Deniz Seviyesi’nin en güzel yanı aşkın bir belleğinin olduğunu gözler önüne sermesi. İnsanlar unutabilir birbirlerini ne kadar sevdiğini ancak aşk asla unutmaz! Deniz Seviyesi’ni kaçırmayın!
Fırat Sayıcı