Söz konusu festival “Filmekimi” olunca akan sular duruyor. 12 yıldır, dünyanın önemli festivallerinde gösterilen filmleri bizlerle buluşturmaya devam eden Filmekimi; bu yıl, on üçüncü defa yine yılın merakla beklenen filmlerini sinemaseverlerle buluşturacak.
Özellikle festivalin, ülkemiz seyircisi açısından merak seviyesi tavan yapmış filmlere ilginin arttığı bir takvim diliminde yer alması -Sundance, Cannes, Venedik ve Toronto gibi festivallerin hemen ardından düzenleniyor olması- Filmekimi’ni konsept bir festival olmasına rağmen ülkenin en önemli festivallerinden biri olma konumuna getiriyor. Üstelik 2011 yılından bu yana sadece İstanbul’a bağlı kalmayan festival Ankara, İzmir, Diyarbakır, Şanlıurfa, Trabzon, Konya ve Gaziantep’te de sinemaseverlerle bu önemli filmleri buluşturmaya devam ediyor.
Durum böyle olunca, bir hafta içerisine sığdıracağımız filmler oldukça önem taşıyor. Biz Filmloverss ekibi olarak programımızı belirlemeye başladık. Festivalde yer alan 43 filmin tamamını seyredip sizlere ulaştırmak için sabırsızlanıyoruz. Bu 10 filmlik seçkideyse ben sizlere bir haftalık süre zarfında programınızı hazırlamanıza yardımcı olacak, “sinema salonu”nda izlenmesi gerektiğine inandığım filmleri derlemeye çalıştım.
İKSV’nin düzenlediği ve ülkenin en önemli uluslararası film festivali konumunda bulunan İstanbul Film Festivali’nde, sizlere gizli cevherleri önermeyi tercih ederken, Filmekimi’nin bir hafta gibi oldukça kısa bir programı sebebiyle daha popüler ve kaçırılmaması gereken filmleri önermeyi tercih ettim. Umarım yardımcı olur.
Filmekimi 2014 ’te Kaçırılmaması Gereken Filmler
Whiplash
1985 doğumlu genç yönetmen Damien Chazelle’nin Sundance’a damgasını vuran; hem seyirci hem de büyük jüri ödülünü kazanarak gönüllerde taht kurduğu belli olan uzun metrajı Whiplash, sadece Filmekimi 2014’ün değil kendi adıma yılın en merak edilen birkaç filminden bir tanesi. Geçtiğimiz yıl The Spectacular Now’daki performansı ile büyük beğeni toplayan Miles Teller’in başrolünü üstlendiği Whiplash’ın ülkemizde vizyona girmesini beklemek hayalcilik olur.
Sözün özü, Filmekimi takviminizi hazırlayın ve ne olursa olsun Whiplash’a programınızda yer açın.
Boyhood
Ülkemizde ilk kez !f İstanbul’un kapanış filmi olarak sınırlı sayıda seyircinin izleme şansı bulduğu Boyhood’un, ülkemizde vizyona girmeyeceği geçtiğimiz günlerde kesinlik kazanmıştı. Bu sebeple Filmekimi takviminde yer aldığını görünce çığlık çığlığa sevinmenin en doğal hakkımız olduğunu düşünüyorum.
Richard Linklater’ın toplamda 12 seneye yayarak, aynı oyuncularla çektiği Boyhood, Berlin Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülüne layık görüldü. Filmin Oscar için en güçlü aday olarak gösterildiğini ekleyerek olası bir ödül sonrası film ülkemizde vizyona girer mi ya da bu şu an için mümkün müdür bilemiyorum ama Boyhood kesinlikle sinema salonunda izlenmesi gereken bir başyapıt.
Leviathan
Andrey Zvyagintsev’in Cannes Film Festivali’nde “En İyi Senaryo” ödülüne layık görülen son filmi Leviathan, günümüz Rusya’sının sorunlarını ele alırken filmle ilgili Zvyagintsev’in en cesur filmi yorumları yapılıyor. Cannes Film Festivali’nin ardından yabancı basından birçok sinema yazarının Altın Palmiye için “Kış Uykusu”ndan daha çok hak ediyordu yorumlarında bulunduğu filme dair bu kararı vermek için Filmekimi’nde seyretmenin gerektiğini düşünüyorum.
Maps to The Stars
Cannes Film Festivali’nde Julianne Moore’e “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kazandıran David Cronenberg’in son filmi Maps to the Stars bir Holywood taşlaması olarak dikkat çekiyor.
Geçtiğimiz günlerde filmin ABD dağıtımcısı Focus World filmin vizyon tarihinin 2015’e çekildiğini açıklamış ve olası bir Oscar ödülü olur mu düşüncelerinin de rafa kaldırılmasına sebep olmuştu. Bu açıklamadan sonra filmin vizyona girmesi yerine online platformlar üzerinden seyirci ile buluşturulması dahi gündemde olan filmi Filmekimi’nde seyredebilecek olmak büyük şans.
Il-dae-il
Sizce, Kim ki-duk mu Filmekimi için film çekiyor yoksa Filmekimi mi Kim-ki-duk’un yeni filmlerinin tarihine göre takvim hazırlıyor?
Her filminin ardından daha ne kadar ileri gidebilir sorularını da beraberinde getiren Güney Koreli auteur ki-duk’un bu son filmi prömiyerini Venedik Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Liseli bir kızın kaçırılıp tecavüze uğramasıyla başlayan filmde yönetmenin ne kadar ileri gittiğiyse tam bir merak konusu.
A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence
Variety ve The Guardian yazarlarının 100/100 olarak değerlendirdiği A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence prömiyerini Venedik Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleştirdi. A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence’ın yönetmeni Roy Andersson’ın “Yeni filmim Dostoyevsky’den fazlasıyla etkilenmiş durumda” diyerek tasvir ettiği film için yabancı eleştirmenler “absürd” “sürrealist” ve “şok edici bir kara komedi” gibi tasvirlerde bulundular. Ben kaçırmayacağım sizin de kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
Mommy
Kanadalı genç yönetmenimiz Xavier Dolan’ın şimdiden büyük bir hayran kitlesi oluştu. Zira kendisi bu ilgiyi ve övgüyü kesinlikle hak ediyor. Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nü sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden Jean-Luc Godard ile paylaşan Dolan, Mommy’de de filmlerinde sıklıkla işlediği anne sorunsalını ele alıyor. Genç yönetmeninin ilk filmi “Annemi Öldürdüm”de de anne rolünü üstlenen Anne Dorval’ın başrolde yer aldığı filmde bu kez Dolan oyuncu olarak yer almıyor.
White God
Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış ödülünü kazanan ve özellikle sinema yazarlarının açılış sahnesinin muazzam olduğunu belirttiği White God Macaristan’ın bu seneki Oscar aday adayı olarak göze çarpıyor. Filmin yönetmeni Mundruczo’nun “marjinaller ve ezilenlerle dayanışma” için çektiğini söylediği White God, sokak köpeklerinin başı çektiği, insan zulmüne karşı patlayan bir “köpek isyanı”nı sahipleri tarafından sokağa atılan kırma köpek Hagen’in bakış açısından izliyor.
Still the Water
Yönetmeni Naomi Kawase’nin “başyapıtım” olarak tanımladığı doğa güzellemesi Still the Water doğa, insan, yaşam, aşk ve ölüm arasındaki ilişkiyi masalsı bir gözle ele alıyor. Film, tropik bir adada, denizde bir ceset bulan iki genç sevgilinin hikâyesini anlatıyor. Jüri başkanının Jane Campion olduğu Cannes’da Altın Palmiye için yarışan iki kadın yönetmenden biri olan Kawase, çocukların gözünden anlattığı Still the Water filminde gelenekler ve yabancılaşma üzerinden Japon toplumunu mercek altına alıyor.
Two Days One Night
Jean-Pierre ve Luc Dardenne’in son filmi Two Days One Night’ın çekim sürecinin başlamasından bu yana geçen süre zarfında, filme dair eleştirileri okuyana kadar elle tutulur bir bilgi elde edinememiştim. Öyle ki film henüz festivallerde gösterilmeden veya fragmanları yayınlanmadan önce filmin konusu hakkında da pek bir bilgi yoktu. Lakin, tüm bunların yanında filmin yönetmenlerinin Dardenne kardeşler olması bile filme dair büyük bir merak yaratmaya yetiyordu.
Cannes’da Altın Palmiye için yarışan, ülkemizde ilk kez Altın Koza Film Festivali’nde gösterilen film, işini kaybetmemesi için çalışma arkadaşlarını alacakları primden vazgeçirmeye çalışan fabrika işçisi Sandra’nın iki gününü konu alıyor.
Sözün özü ben Dardanne kardeşlerin bu filmini de beyazperdede izleme şansını kaçırmayacağım. Benden size tavsiye, siz de kaçırmayın.
UTKU ÖGETÜRK