Eylül’deki yeni sezona hazırlık yapan dizi dünyasının başarılı yazlık yapımlarından bir tanesi, yapımcılığını NTC Medya’nın yaptığı, Star TV’de yayınlanan Kaçak Gelinler. Hedef kitlesi genç jenerasyon (kadınlar) olan dizi daha ilk bölümünden hem Dünya Kupası maçlarıyla hem de Ulan İstanbul’la girdiği reyting yarışında üst sıralarda yer aldı. Süreç içerisinde izleyicinin ilgisini sürekli kılan Kaçak Gelinler rüştünü ispat etti. Peki, birbirinden farklı sebeplerle yolları havaalanında kesişen ve bir daha ayrılmayan gelinlerin dinamik hikâyesini konu alan dizide izleyiciyi ekrana bağlayan ne?
AYNI GEMİDE 3 KAÇAK GELİN
Bol karakterli, bol hikâyeli dizinin ana eksenini özetleyelim önce. Hikayede üç kaçak gelinimiz var. Bunlardan ilki, tüm hayatını evrenden gelen işaretler üzerine kuran ve bu işaretlerin peşinde koşmak için her şeyi göze alan Almilla (Açelya Topaloğlu): Hüsnü ile evlenmek üzereyken yıllar önce falında çıkan Akif Tatlıcı’nın peşine düşmek için gelinlik provasından kaçar. Sahte bir Akif Tatlıcı’ya (Fırat Albayram) âşık olur. Optimist bir karakter.
Bir diğer gelinimiz İzmir’in zengin ve nüfuzlu ailelerinden birinin kızı olan Şebnem Gürsoy (Selin Şekerci): Müstakbel eşi Arda’ya (Tarık Özenbaş) hamile olmadığını nikah masasında söyleyen Şebnem, kaçan Arda’nın peşine düşer. Bu yüzden kaçan değil kovalayan ve Selim’e rağmen (Furkan Andıç) sonunda Arda’dan intikamını alan gelin aslında Şebnem. Çoğu özelliği ile narsist bir karakter.
Halkayı tamamlayan son gelinimiz ise Kâinat (Deniz Baysal): Ailesinin borçlarına yardım etmesi karşılığında zorla kasap Hüseyin ile evlenmeyi kabul eder. Ancak aklı lise yıllarından beri âşık olduğu Ege (Cihan Yenici) dedir. Ege ise İstanbul’da kendisinden yaşça büyük zengin bir kadınla ilişki yaşar. Ege’yi bulmak için son anda nikâhtan kaçan Kâinat’ın yolu önce istemeden başlarına iş açan, fakat sonra her zor anında onun yanında olan Can (Fırat Altunmeşe) ile kesişir. Kâinat, fedakâr, becerikli, çalışkan, gururlu bir karakter.
Görüldüğü üzere hem hikâyeleri hem de karakterleri birbirinden alabildiğine farklı olan Kaçak Gelinleri aynı gemide bir araya getiren isimlerinin baş harflerinden anlaşılacağı üzere (Almilla-Şebnem-Kâinat) “AŞK” ı kovalıyor olmalarıdır. İzleyici açısından diziyi cazip kılan tam da bu aslında. Türk sinema ve dizi izleyicisi son dönemde örneklerine daha sık rastlanan çoklu karakter anlatısına pek de alışkın değil. Bizde esas kız ve esas oğlan etrafında şekillenen tek bir hikâye makbul görülegelmiş hep. Kaçak Gelinler’de ise her karakter ana karakter, hepsinin farklı bir derdi, bir hikâyesi var. Diğer bir ifade ile Yeşilçam’ın ve beyaz ekranın temel çatışma konusu olan kadın-erkek ilişkilerinin bir kez daha ete kemiğe bürünmüş hali ancak bu sefer esas kız-esas oğlan bolluğu var.
Bu açıdan dizinin anlatısı hem tanıdık, hem yeni. İlişki dinamikleri farklı olsa da Kaçak Gelinler için ortak olan İstanbul’da tutunabilmek ve hayatının aşkını bulmak. Ama gölge oyunu ile büyütülen aşklar, kurbağaya dönüşen prensler olunca dizi bolca mesaj içeren, farkındalığı arttırmaya yönelik bir akışla karşımıza çıkıyor. Dizinin başından beri defalarca duvara toslayan karakterler gerek birbirlerine verdikleri destek, gerekse Şebnem’in teyzesi Seniha (Şenay Gürler) ile onun eski sevgilisi Müfit’in (Ege Aydan) destekleriyle her seferinde daha dik ayağa kalkar, kovalayan değil kaçan taraf olurlar.
Kaçak Gelinlerin alt metinde ise yeteneklerinin farkında olmaları ve inanmaları halinde taşların zamanla yerine oturacağı, asla vazgeçmemek gerektiği, çalışıp işe yaramanın önemi, yalanların gizli kalmayacağı vurgusu var. Tabi bir de sosyal medya ile kurulan köprü, sosyal medya jargonu ve eylemleri ile medyanın manipüle gücüne gönderme, basına uygulanan baskıya eleştiri ve Gezi’ye ufak bir selam var. Eee malum dizinin de hedef kitlesi genç kuşak. Âşık olan, hayal kırıklığına uğrayan, ailesiyle çatışmalar yaşayan, kimlik arayışında olan, iş arayan, hayallerinin peşinden koşan, sosyal medyada bol bol zaman geçiren, bu yüzden apolitik olmakla itham edilen… Hal böyle olunca dizi genç kuşak içerisinde çok geniş bir kitle ile iletişim kurabiliyor. İzleyici kendisine yakın bulduğu karaktere ve/veya hikâyeye sahip çıkıyor, karakterle özdeşleşiyor, rol model olarak seçiyor ya da nasıl adım atması gerektiği, kimi seçmesi gerektiği konusunda akıl yürütüyor. Nitekim dizinin fan sayfalarında ve diziye ilişkin sosyal medyada yapılan yorumlarda da bu açıkça görülüyor.
Dizinin başarısında sakız gibi sündürülmeyen, karakterlere eşit ağırlık verilen dinamik senaryonun, enerjik reji ve oyunculukların; vazgeçmemek, yüklerden kurtulmak ve yeni bir hayata başlamak üzerine olan dizi müziklerinin de payı büyük kuşkusuz.
AKLA TAKILAN…
Evet dizi keyifle izleniyor ve yeni yayın döneminde de reyting savaşlarında yerini alacak görünüyor. Ama benim kafama takılan bir nokta var…
Kameranın bolca bacak detayı vermesi yolu ile (özellikle ilk bölümdeki kaçma sahneleri ile Şebnem’in marinaya girişi ve 9. bölümde kızların barda şarkı söyledikleri sahneler başta olmak üzere) kadınlar görsel ve erotik etki amacıyla bakılan, teşhir edilen olarak konumlandırılıyor. Dizi genç kadınlara yönelik bir dizi olmakla ve onların gücünü vurgulamakla birlikte kadının yine bakışın nesnesi olarak konumlandırılması söz konusu maalesef.
NERGİZ KARADAŞ