Gezi direnişi üzerine birçok şey söylendi, yazıldı, yaşandı ve yaşananların dökümü de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Mısır’dan gelen Al Midan / Meydan belgeselini izledikten sonra ‘bize de lazım bi Meydan’ diye dört dönmeye başlamıştım ki önce Hile Yolu’nun yönetmeni Ersin Kana’ın hazırladığı Cennet’in Düşüşü’nü izledim.

Sonra da Revan Tuvi’nin ismini çokça duyduğum Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek belgeselini. İkisinin de benzer ve birbirinden ayrılan yanları çok. İki belgesel de belirlediği karakterler üzerinden süreci , o sürecin içinde olan insanlara anlattırmayı seçmiş. Ama Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek (Adnan Yücel’in şiiri) biraz daha Meydan kafasına yakın… Süreci biraz daha sürecin içinden ve farklı karakterlerle anlatmayı seçmiş. Örneğin Mısır’da Müslüman Kardeşler’den birinin eylem sürecinde olması gibi burada da Antikapitalist Müslümanlar’ın direnişi sahiplenmesi anlatılıyor. Tuvi belgeselinde çok fazla şiddet görüntüleri vermemeye, daha çok dayanışma ve onun getirdiği ruh halinin her kesimden insanı nasıl da yakaladığını vurgulamaya çalışmış. Yani Gezi direnişinin başbakanın yaratmak istediği kaos ortamının aksine kendi içinde bir bütünlük ve dayanışma yarattığını… Orada tanışıp evlenen ve hatta düğünlerini gezi parkında yapmak isteyen (kısmen yapabilen) çiftin öyküsü de var belgeselde, LGBT üyesi de var, Kürtlere o zamana kadar uzak duran ama eylemin içine düşünce onlarla aynı kaderi paylaşmak zorunda olduğunu anlayan da…

Tuvi Gezi direnişi sırasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert’in anısı üzerinden dolaştırıyor kamerasını daha çok, Cömert’in abisi direnişe destek veriyor çoğu yerde yaptığı konuşmalarıyla… Ve tabii Berkan Elvan ve onun süreci de yer alıyor belgeselde. Forumlara da kulak kabartan Tuvi pasif ve aktif direniş arasında kalan insanların belirlemeye çalıştıkları yolları da anlatıyor. Hatta direnişe karşı kendi mitingini yapan Başbakan’ın kitlesine de uzanıyor. Yüzlerinde başbakan maskesi olan kitlenin ruhsuz oluşu çok bariz, bu da gezinin bir ruhu olduğunu da daha iyi kanıtlıyor. Kürtler bu sürecin uzağında kaldı diyenler için bir Kürt’ün sözleri de etkili tabii ‘biz hep sizin yanınızdayız’… Direniş sürecinden çeşitli görüntüleri barındıran belgesel dediğim gibi iktidarın algısı dışında kalmış herkesin bir araya gelip, birbirinin farkına varıp bütünleşme sürecini anlatıyor. Görüntüler tam da istediğim gibi olayların içinde, üçüncü bir göz gibi. Daha önce görmediğimiz açılardan direnişe odaklanıyor ve gerçekten de o günleri özlediğinizin farkına bir kez daha varıyorsunuz. Elinize sağlık Reyan Tuvi….

İkinci belgesel Cennetin Düşüşü… Onun da ortaya koyduğu fikri çok tuttum. Başbakanın kendince 11 yıldır yarattığı Cennetin nasıl da yıkıldığını, düştüğünü anlatıyor Gezi direnişiyle. Avukat Efkan Bolaç’ın da yapımcıları arasında olduğu belgesel, gezide çekilen kolektif görüntülerin kurgulanmasıyla ortaya konmuş başarılı bir iş. Yoğun gazın ortasında kaldığı için çığlıklarıyla içimizi buran kızdan başbakanın inadına, kışla inadına, beton açıklamasına kadar her şey var belgeselde. Tabii Berkin Elvan’ın uyanmasını bekleyen, baba ve annesinin görüşlerine yer veren belgeselde annelerin acılı, yüreğe taş gibi oturan ama güçlü röportajları da yer alıyor. Herkesin hikayesi birbirinden etkili, yürek yaralayıcı. Hele Ethem Sarısülük’ün annesinin dedikleri… Belgesel harmanlanmış görüntülerin arasına çocuklarını kaybetmiş ailelerin görüşlerini de koymuş ki yaşananlar unutulmasın diye… Çarşı’nın etkisi ve rolü de var bu belgeselde. Gezinin sakin görüntüleri olduğu kadar sert görüntüleri de var. Sonuçta Cennetin Düşüşü adalet duygusunu haykırdığı için adaletin olmadığı tarafı yıkım olarak vurguluyor ve ortaya düşen bir cennetin üstüne düşen bir ses kalıyor. Topçu kışlası aslına uygun olarak yapılacak… Yapılmadı, yaptırılmadı… Cennet düşüşte…

Gezi hayatımıza gireli bir yıl oldu, herkesin dediği gibi artık eskisi gibi değil hiçbir şey. Geriye pek bir şey kalmadı diyenler içlerindeki değişime baksınlar, bu konudaki belgeselleri izlemeye çalışsınlar… @dirensinema bu ay @direngezi diyor ve gezi ruhu gerçekte de belgesellerde de devam etsin istiyor…

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.