Usta oyuncu, yeni “sempatik hırsız” Uğur Polat ile Türkiye’deki dizi enflasyonu, oyunculuk ve Kanal D’nin yeni dizisi Ulan İstanbul hakkında sohbet ettik. Ünlü oyuncu daha şimdiden özellikle sosyal medyada çok konuşulan Ulan İstanbul için neler anlattı neler…
Türkiye’deki dizi enflasyonu ve oyuncular hakkında ne söylemek istersiniz? Eskiden bu devirde ‘ya topçu ya popçu olunur’ düşüncesine şimdi bir de dizi oyunculuğu eklendi diyebilir miyiz? Bu çerçevede bir anda parlayıp, çabuk sönen televizyon yıldızları için ne dersiniz?
Çok sayıda dizi olduğu doğru, çoğu kısa sürede kalktığı için yenisi hayata geçiyor. Yanlış hatırlamıyorsam geçtiğimiz sezon 60 civarında dizi yayından kalktı. Ama en çok izlenen, reyting alan yine diziler. Kanalların en büyük girdisi reklam gelirleri. Bu nedenle reklam geliri olan diziler önemli kanallar için. Bu kadar çok dizi doğru orantılı olarak oyuncu ihtiyacını doğuruyor. Böylece yapımcılar isimsiz yeni oyunculara yöneliyorlar. Bunların içerisinden yetenekli olanlar tutunuyor. Olmayanlar silinip gidiyor. Bu dizi enflasyonu yalnızca oyuncular için değil tüm ekip için ihtiyaç doğuruyor. Asistan, kameraman, yönetmen ihtiyacı ve bu ihtiyacın nitelikli elemanlarla karşılanamaması kaliteyi de düşürüyor.
Oyunculuk tekniği bakımından tiyatro-sinema ve dizi oyunculuğu arasındaki farklar neler? Siz bunları bir potada nasıl erittiniz?
Tiyatro, sinema ve dizi, her üçü de oyunculuk temelli farklı disiplinler. Çünkü dizi ve sinemadaki kamera, oyunculuğun biçimi ve dozajını etkiliyor. Büyüklük, küçüklük, dışavurum gibi. Kameraya oynamakla seyirciye oynamak farklı performanslar istese de temelde olmazsa olmaz olan oyunculuk.
Gelelim diziye “Ulan İstanbul”un meselesi ne? Suç komedisi olmakla birlikte düzenin noksanlarına mesela gelir dağılımının ya da adalet sistemimizin eksilerine inceden eleştiri kaygısı var mı? Yoksa suya sabuna dokunmadan güldürelim derdinde mi?
“Adaletli Çalma” felsefesi üzerine kurulu bir hikâye. Bizi diğerlerinden farklı kılan da bu adaletli çalma. Bizim hikâyemizdeki kahramanlar haksız kazananlardan, insanları dolandıranlardan ihtiyaçları kadar çalan vicdanlı karakterler.
Ulan İstanbul ‘çok eğleneceğiz’ sloganıyla Türkiye’nin çokta iç açıcı olmayan gündeminde izleyiciler için bir kaçış, bir rahatlama sağlayıp uzun soluklu olur mu?
Seyirciyi hikâyenin içine çekip birlikte akıl yürütüp, ilerleyeceğiz. Uzun soluklu olarak, en az 39 bölüm düşünülen dizide amaç bu. İlerleyen bölümler bu amaca hizmet edecek.
Peki, siz bu hikâyenin neresindesiniz? Neden kabul ettiniz? Oyunculuk kariyerinizde dizi oyunculuğu nerede duruyor?
Ben daha dışavurumcu roller oynamak istiyorum artık. Dramlardaki sıkıcı karakterleri bunalarak oynamaktansa, eğlenceli karakterleri eğlenerek oynamak istiyorum. Her hafta seyircinin evine konuk oluyoruz. Bu oyuncuya sorumluluk yüklüyor tabi. “Ortalama bir sanat filmi”ni 30-40-50 bin, bir tiyatro oyununu yıllarca oynasa bile 100 bin kişi izliyor. Ama dizinin bir bölümünü milyonlar izliyor. Bir şeyler söyleyebiliyorsak cabası, maddi tatmin de söz konusu tabi.
Normalde kötüler kazanır ya sizin çete, kötü olmak için fazla vicdanlı değil mi?
Bizim çete kötü değil, gerçekten vicdanlı, “sempatik hırsızlarız”. Aslında kötülüğe karşı isyanları var.
Ekiple/çeteyle ilişkiniz nasıl?
Dizide en yaşlı oyuncu hemen hemen benim. Zihni Göktay üstad, 7-8 tane genç oyuncu var. Çok heyecanlı, azimli, istekliler. Bu bana da yansıyor, dolayısıyla çok keyifli. Bu da beni yıllar önce Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda hocalık yaptığım günlere götürüyor. Mutluyum onlarla olmaktan.
Kandemir için Robin Hood benzetmesi yapılıyor. Siz ne dersiniz ? Uğur Polat “Adaletli Çalma” noktasında neye inanır?
Aslında kurgulanmış bir hikâyeyi oynuyoruz. Yoksa 52 yaşındayım. Çalma, çırpmanın hiçbir şekilde yanında olamam. Sadece kurgu olduğu için oynuyorum.
Karakterlerin kötü/hırsız olmakla birlikte mağdur ve hatta iyi olmaları diziye nasıl bir renk getiriyor?
Kötü değil de iyi hırsızlar. Bu ilerleyen bölümlerde anlaşılacak. Her karakterin geçmiş travması çıkacak. Kandemir’in görmediği, kızım diyemediği çocuğuna ilişkin acısı çıkacak, bunu göreceğiz. Diğer karakterlerinde tutunamayan olduğunu göreceğiz. Bu da komediyle dramı harmanlamış bir senaryo olarak izleyiciyi etkileyecek diye düşünüyorum.