İnsanların değil de maymunların hüküm sürdüğü post apokaliptik bir evrende geçen Pierre Boulle romanı, 1968’de Franklin J. Schaffner yönetmenliğinde beyazperdeye aktarıldı. 1968 yapımı Maymunlar Cehennemi/Planet of the Apes, sadece işin eğlencesi anlamında değil, fikri anlamda da heyecan verici bir keşifti. Benzersiz hikayesi, filmi Hollywood tarihinde satışı en zor ama en başarılı işlerden biri kıldı. 2001 yılında ise ünlü ve sevilen yönetmen Tim Burton filmin remake’ini çekti ama açıkçası iki film hiç de kıyas kabul eder gibi değil. Önce biraz bu iki filme bakalım.
68 yapımı filmin emsalsiz oluşunun sebebi ana karakteri George Taylor (Charlton Heston)’ı bize uzun uzun tanıtışında gizliydi biraz da… İlk bakışta şunu öğreniyorduk, bu astronot dünyayı belirli bir sebeple terketmişti; insan ırkı onu hayal kırıklığına uğratmıştı, çünkü insan, insana insan gibi davranmıyordu! Taylor’ın astronot oluşu ona bu hayalkırıklığından kaçabilme imkanı tanıyordu, o da bunu kullanmak istedi. Filmde Taylor’ın astronot arkadaşlarından birine söylediklerini hatırlamaya çalışalım: “Ben bir arayıştayım. Evrende bir yerde insandan daha iyi birşeyler olduğuna inancımı kaybedemiyorum, bence kesinlikle olmalı…”
Film bize uzun uzun bu karakterin iç dünyasının detaylarını vermeye devam ederken olaylar bambaşka bir yere doğru evrilmeye başlıyor. Karakterimizin vurulduğuna, bir kafese kapatıldığına ve kendisini maymunların dünyasında buluşuna şahit oluyoruz.
Filmin yönetmeni ve senaristler insanoğlunun geldiği medeniyet noktasının tersi bir kültür meydana getirmişlerdi burada, maymunlar üstün ırk olarak insanları avlıyor, avlarını kafesliyor ve insanoğlunu bir gelişmemişlik abidesi olarak görüyorlardı, bilimsel olarak da gelişmelerini takip ediyorlardı. Bizim maymunlara yaptığımız gibi.
Taylor kendisini maymunlar toplumunda bulup, onların değer dünyasında insan eşitliğinin olmadığını anlayınca zamanında kaçtığı şeyi savunmak zorunda kalıyordu: insanlığı. Film hem zamanın getirdiği şartlardaki teknik başarısıyla, hem de ciddi bir toplum eleştirisine döndüğü noktada post apokaliptik bilimkurgu dünyasında bir kült oldu. (Filmin şok finalini de bilen bilir!)
2001 tarihli yeni yapımda aynı fikirler yeniden oluşturulmaya çalışılmıştı belki ama çağın getirisi yepyeni özel efektlere, farklı makyaj detaylarına ve Tim Burton ismine rağmen maalesef bu filmde herşey içi boş kalmış bir hikayeye dönüşmüştü. Her türlü teknik gelişime rağmen maymun karakterler çok fazla “karton” kalışı gözden kaçacak gibi değildi.
Orijinal filmde maymunların sosyal konumları vardı. Orangutan ve şempanzeler entelektüellerdi, Goriller polislerdi ve avcılar ise militanlardı. Ve inançları, “bir maymun asla bir maymunu öldürmemeli” üzerine kurulmuştu. Remake’de ise özellikle bir yemek sofrası sahnesinde sosyal konumlar, politik durumlar söz konusu ediliyor ve ilk filmi biliyorsak bunu da anlamamız ve buna inanmamız bekleniyordu aslında seyirci olarak. Halbuki bilinen bir hikaye bile olsa onu yeniden canlandırırken ekibin kendi vizyonunu ve belki döneme dair göndermeleri de gereğince katmaları ve bizim de bunu hissetmemizi sağlamalarını bekledik ister istemez ve hayal kırıklığına uğradık.
Bu samimiyetten uzak yeniden çevrimin ardından hikaye yeni bir seriyle devam ediyor, bence iyi de oluyor. Görünüşe göre 40 küsur yıl sonra bile bu süper akıllı maymunların bize anlatacaklarıyla ilgileniyoruz! 2011’de sinemalarda izlediğimiz Rupert Wyatt imzalı Maymunlar Cehennemi: Başlangıç (Rise of the Planet of the Apes)’tan sonra Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes) ise bu sene 11 Temmuz’da vizyona girecek.
Kült ilk filmle izleyeceğimiz son filmin arasındaki diğer Maymunlar Cehennemi devam filmlerine bakacak olursak, sırada 1970 yapımı Maymunlar Cehenneminin Altında/Beneath the Planet of the Apes var. Yönetmenliğini Ted Post’un yaptığı film, hikayeyi ilk filmin kaldığı yerden devam ettiriyor. Brent isimli bir astronot, Taylor’ı bulmak için gönderilen kurtarma misyonu sırasında zaman bariyerini aşarak Taylor gibi zorunlu iniş yapar. Yasaklı bölgeyi gezdiğimiz bu bölümde bir grup insanın tıpkı maymunlar gibi evrimlerini sürdürdüklerini ve bir atom bombasına tapan çıldırmış varlıklara dönüştüklerini görüyoruz. Bu film de hiç olmazsa estetik açıdan ilk filmin devamı olarak kabul edilebilir boyutlarda başarılı. Senaryodaki derinlik için aynı şeyi söyleyemeyebiliriz.
1971 yapımı Maymunlar Cehenneminden Kaçış (Escape from the Planet of the Apes), Don Taylor imzalı bir yapım. Bu bölümde zaman yolculuğu söz konusu, kafalar iyice karışıyor. İkinci bölümün sonunda kurtulan akıllı maymunlar Cornelius ve Zira, zamanda yolculuk yaparak kendilerini 1971 yılında bulurlar, yani yaklaşık 2000 yıl geriye giderler. Halk onları sever, büyük ilgi gösterirler. Fakat politikacılar aynı fikirde değillerdir, onları bir tehdit olarak görürler ve yok etmek isterler. Bu kez insanların dünyasında maymunlar vardır. İnsanoğlunun gelecekteki kötülükleri öğrenip müdahale etmesi durumu söz konusudur.
1972 yapımı Maymunlar Cehenneminde İsyan (Conquest of the Planet of the Apes), J. Lee Thompson imzalı bir yapım. Filmde yıl 1991. Ceasar isimli maymun ülkede konuşabilen tek maymun olarak diğerlerini örgütlüyor. Bu isyan bir devrime dönüşüyor. Böylece insanoğlunun sonu mu gelecektir? Irkçılık temasının üzerine giden film, 2011’de izlediğimiz Maymunlar Cehennemi: Başlangıç filminin en güçlü dayanağı.
Maymunlar Cehenneminde Savaş (Battle for the Planet of the Apes) 1973 yapımı, yine J. Lee Thompson imzalı bir film. Ceasar maymunların başı olarak hayatına devam etmektedir, maymunlar artık insanlarla birlikte yaşamaktadır, aradan nereden baksanız 10 yıl geçmiştir, maymunlar arasında yani kendi içlerinde eşitlikle ilgili sorunlar çıkmaya başlar. Kendilerini insanlıktan üstün gören maymunlar, onlarla eşit derecede ırkçı, eşit derecede saldırgan yapıya sahip olduklarını kabul etmek zorunda kalırlar. Serinin pek de başarılı olarak anılmayan filmlerinden.
1974 ve 1975 yıllarında tv dizisi ve çizgi dizi olarak da denenen hikaye, sadece bir sezon ekranlarda kalabilmiş.
Tim Burton yapımı filmden başta bahsettiğimize göre artık izlediğimiz son filme gelebiliriz. 2011 yapımı Rupert Wyatt imzalı Maymunlar Cehennemi: Başlangıç (Rise of the Planet of the Apes), Reboot dediğimiz türde, hikayeyi en baştan başlatan bir yapım, fakat aslında demin de dediğimiz gibi kendine en çok serinin dördüncü filmini referans alıyor. Günümüzde geçen hikayede maymunlar Alzheimer hastalığının tedavisi için denekler. Bulunan bir ilaç maymunların beyin fonksiyonlarını aşırı derecede yükseltiyor. En zeki maymun “Ceasar” ise insanların ikiyüzlülüğüyle karşılaşıp maymunları devrime götürüyor. Epey karanlık, hatta şiddet içeren sahnelere sahip bir filmle karşı karşıyayız. CGI ve günümüzün tüm teknolojik gelişimleri sonucunda teknik açıdan mükemmel bir bilimkurguyla karşı karşıya olmamızı bir yana bırakırsak, filmin arkasında eskisi gibi politik, toplumsal göndermelerin yanısıra, ciddi anlamda dramatik bir yapı da var. Çünkü başarılı bir bilim adamı olan ve aslında babasının Alzheimer hastalığına da çare aramakta olan Will’in aynı zamanda maymun Sezar’a karşı duyduğu babalık duygusuna yenilmesi, filmin temel noktalarından birini oluşturuyor. Serinin neredeyse her filminde sadece bilim kurgunun çekiciliğini öne koymayan, içi dolu senaryolarla karşı karşıyaydık, bu kez dramatik yapı neredeyse bilimkurgunun da ötesine geçmiş durumda.
Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes) 11 Temmuz’da ülkemizde sinemalarda. Matt Reeves imzalı filmde zeki maymun Caesar’ın kaçışının üzerinden seneler geçmiş olacak. Gittikçe zekileşen Caesar’ı kendi ordusunu kurmuşken görüyoruz. Ölümcül bir virüsten kurtulmayı başaran bir grup insanla bir grup zeki maymun karşı karşıya gelirse ne olur? Görelim!
Melis Zararsız