Çakallarla Dans 3’ün işveli Fatması Didem Balçın gerçek hayatta erkeklerin daha saf olduğunu ve filmlerdeki dengelerin bazen ters işlediğini söyledi.
Türk sinemasında çok yetenekli kadın oyuncular var. Ama sinemamızın yetersizlikleri onları da vuruyor. Mesela Didem Balçın yurt dışında olsaydı eminim Bir Meg Ryan veya Goldie Hawn etkisi yapabilirdi. Çünkü hem fiziği buna uygun hem de muhteşem bir komedi kabiliyeti var. Sinemamız bundan yeterince faydalanıyor mu? Cevabı zor bir soru. Bu yıl 3 filmle karşımıza gelecek olan Didem Balçın ile Çakallarla Dans filminin setinde sohbet ettik.
Çakallarla Dans’ın üçüncü devam filmini çekiyorsunuz. Bu rol sana neler kattı?
Çakallarla Dans senaryosu geldiğinde, yarısını okudum ve çok eğlendiğim için hemen görüşelim diye heyecanlandım, sete gittiğimde İlker Ayrık vardı. Murat Şeker, İlker Ayrık hepsiyle beraber bir okuma yapalım dedik çünkü komedide benim fikrime göre önemli olan grup çalışması. Yoksa bireysel bir yetenek ve bireysel bir enerji komedide yeterli olmuyor. Sete gidince yıllardır tanıyormuşum gibi bir anda böyle enerjimiz çok tuttu. Aslında Murat Şeker’in kardeşi Hülya beni çok istemiş. Onlar beni tanımıyorlardı. Filme başladık. Filme başladıktan sonrası daha da güzeldi. Sete resmen bugün Çakallarla Dans seti var diye eğlenerek gidiyordum. Ve ekip tamamen böyle, gülmekten çekemiyorduk söylemi vardır ya. Gerçekten gülmekten çekemedik diyebileceğimiz sahneler vardı. Ve ben ikincisini beklemiyor ve bilmiyordum. Gişe olarak değil ama sosyal medyada o kadar tutuldu ki, insanların beklentilerine göre bir ikinci filmi çekmemiz gerekti. Bu para kazanan kişinin istediği şey değildi aslında, halkın istediği şeydi. Benim hayatımda da Fatma şöyle bir şey oldu, ben Fatma’dan sonra dram filmlerinde oynadım ama her gittiğim görüşmede “Biz Fatma’yı çok seviyoruz. Komedi filmini böyle oynayan dram filmini de iyi oynar” gibi tepkiler alıyordum. Bu yüzden Fatma benim için çok önemli. Komedi oynamayı çok seviyorum ve daha önce de oynadım ama Fatma çok farklıydı, herkes Fatma’yı biliyor.
Hollywood’ta Goldie Hawn, Meg Ryan gibi hem fiziğiyle hem de komedi kabiliyetiyle öne çıkan isimler omantik komedinin önünü açtı. Türk sinemasında sizin performansınız benzeştirilebilir. Bu tür kadın oyuncuların eksikliği yüzünden mi bizde romantik komedi fazla çekilemiyor.
Aslında yok dememek lazım yani, şöyle düşünmek lazım her sene milyonlarca insan mezun oluyor okullardan. Bir oyuncu sürekli güzelleşmek zorundadır ama aynı zamanda çirkin olmaktan da korkmamalıdır. Mesela ben bir komedi filminde oynamıştım fakat orada ki rolümün kadınsal hiçbir şeyi yoktu mesela. Ama Çakallarla Dans’ta hem güzel olup hem bol seksapalliği de olan ve iç enerjisi de gür olan bir kadın Fatma.
80’lerden 90’ların ikinci yarısına kadar genelde feminizm Türk sinemasında etkisi görülmüştür. Fakat 2000 sonrası bu konuda geri adım atıldığını düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz, artık bu bedelleri ödemek daha mı zor sizce?
Yani ben hiçbir bedel ödemedim. Sevişme sahnesi, dayak sahnesi, tecavüz sahnesi, ağlama sahnesi falan bence hep aynıydı. O yüzden genelde hep öyle şeyleri oynuyorum. Yani benim için bir fark yok. Ben de Ankara’da bir memur ailenin çocuğuyum. Ankara’da yetiştim, aslında kapalı bir alanda yetiştim, şanslıyım beni desteklediler. Ben hep şunu savundum, kendim rahat olduğum ve rahatsız olmadığım her şeyi oynayabilirim. Ben mesela bir sevişme sahnesinde utanmıyorsam, “ya şimdi ne yapacağım…” demiyorsam başkalarının düşüncelerini de takmam. Evet bazen benim de reddettiğim projeler oldu, gereksiz olduğunu düşündüm ama mesela Çakallarla Dans’ta sevişme sahnelerinde hiçbir erotizm yok, daha çok komik yani. Bunu yanlış anlayanlar olmadı mı, oldu. Yorum olarak gerçekten çirkinleşenler olmadı mı, oldu. Eh bedel olarak tek ödediğim şey de bunları okumak oldu ama ben böyle şeyleri zaten takmıyorum.
Filmin adı Çakallarla Dans fakat aslında kimse çakal değil sonuçta sadece dört tane arkadaşlar, filmde çakala en yakın kişi Fatma.
Evet, evet kesinlikle ve bence aramızda, günlük hayatta birçok Fatma var. Diğer dört karakterimiz gerçekten hiç çakal değiller yalnızca çakallık yapmaya çalışıyorlar çünkü sistem bizi buna itiyor. Kimisi çakallık yaparken aklını kullanıyor kimisinin şansı yaver gidiyor. Fakat herkes çakallık yapıyor. Çakallık deyince büyük şeyler düşünmemek lazım bir simit alırken de çakallık yapabilirsiniz ve mutlaka ben bile gündelik hayatta çakallık yapıyorumdur. Ama ayrı olarak gündelik hayatta birçok Fatma olduğuna inanıyorum. Ve Fatma karakterinin de bu insanlardan esinlendiğine ve öyle yaratıldığına inanıyorum.
Aslında gerçek hayata baktığımızda ben de size katılıyorum. Erkekler evet evde otoriter gözükürler ama hayatta tüm dengeyi kuran yine kadındır. Bizim dramatik filmlerimizde hep kadın çok ezilendir.
Ben de sizin gibi düşünüyorum. Bence erkekler çok net ve tek bir hamlede düşünen varlıklar ama kadınlar her açıdan düşünen varlıklar. Dolayısıyla ben zaten kadınların daha çakal olduğunu düşünüyorum. Çakallığı geçtim daha çok fikirleri olduğunu düşünüyorum. O yüzden erkeklere üzülüyorum. Yani ben böyle bir kadınım, bizim evimizde baba görüntüde vardır ama her şeye annem karar verir ve annemin sözü geçer. O yüzden de diğer filmlerde niye böyle olduğunu bilmiyorum ama keşke gerçeğe biraz daha yaklaşabilsem. Yani komedi olduğu için değil. Mesela kadına şiddete hayır diyoruz her zaman ama sadece kadınlar şiddet görmüyor ki. Erkekler de görüyor ve o daha kötü bir durum. Düşünsenize erkekler kadın tarafından şiddete uğramaz diye düşünüyoruz. Hâlbuki şiddete her yerde hayır diye düşünüyorum. Erkeğe de yazık.
Peki şimdi siz tiyatrocusunuz, dizide de oynadınız ama dikkat ediyorum çok film üretiyorsunuz. Yani meslektaşlarınıza göre çok daha fazla film üretiyorsunuz. Geçen sefer iki filminiz aynı anda vizyona girmişti bu yılda üç olacak. Bu bir planlama mı yoksa rast mı geliyor.
Belli bir şablonum yok benim, ben sadece komedi filminde oynarım ya da ben sadece dram oyuncusuyum ya da ben sanat filmi oyuncusuyum gibi bir cümlem yok benim, sanırım bundan kaynaklanıyor. Yaptıktan sonra “Ay iyi ki yapmışım” dediğim her işte olabilecek bir oyuncuyum. Tek bir noktaya yapım gereği de bağlı kalamıyorum. Yani anlayacağınız tamamen şans eseri. Ben bu sene çeksem beş film de çekerdim ama nerede mutlu olduğumuzla alakalı bir şey bu. Dediğim gibi denk geldi sadece, her sene başka bir tiyatro yapmaya çalışıyorum. Bu sene başka bir oyunla Moda Sahnesi’nde oynayacağım. Sinemadaysa üç filmim birden vizyona girecek. Dizi henüz yok. Bu kadar film varken bir de dizi olsun da şehir dışına gideyim falan kaldırmam muhtemelen. Zaten dizi daha bir fabrikaya döndüğü için bu çok yoruyor bir oyuncuyu.
Şimdi bu bir tezat değil mi? Bir oyuncu bir dizinin uzun olmasını ister çünkü ona göre para kazanır. Fakat bu oyuncuyu sanatsal bir çıkmaza düşürüyor. Bu konuda sizin düşünceleriniz nedir?
Her sene bir tiyatro yapıyorum yani ne olursa olsun, geçen sene Adana’da dizi çekiyordum yine de İstanbul’da bir oyunum vardı. Bu benim arınma şeklimdi. İster istemez seyirci de oyuncunun o tekrara düşmesini istiyor. Öyle görmek istiyor. Ama bundan ancak kendinizi soyutlayabilirsiniz, müzik olur, yürüyüş olur. Bir şekilde kendinizi arındırmanız gerekir ve o rolden uzaklaştırmanız gerekir ki tekrar her hafta işin içine girdiğinizde farklı olabilesiniz.
Çakallarla Dans’ın konusu öyle ki istediğiniz gibi uzatabilirsiniz. Her dönem insanlar çakal olmak isteyip komik duruma düşerler. Peki bundan sonra bir dördüncüsü gelecek mi? Gelirse buna tepkiniz nasıl olacak?
Valla ben Çakallarla Dans 10 çekilse de bunu olumlu karşılarım çünkü oyuncular gerçekten oyuncu diyebileceğimiz insanlar ve onlarla film çekmek gerçekten keyifli. Dördüncüsü çekilir mi bu sanırım yine ikincisi ve üçüncüsü gibi halkın isteğine bağlı olacak. Gişeye bakacağız ve mesela halk bunu sevdi hadi devam ettirelim diyeceğiz. Anca bunu da film vizyona girdikten sonra anlayacağız.
Bir sanatçının içinde her zaman bir kompleks vardır sonuçta biliyoruz ki Türk sineması şu an ikiye ayrılıyor gişe filmleri ve sanat filmleri. O sanatçı kompleksi her ne şekilde olursa olsun sanat filmlerinde yer alıp kendisini tatmin etmek ister. Bu doğal bir seçim hâlbuki Türk sinemasının en büyük eksikliği kaliteli gişe filmlerinin olmamasıdır. Bu konuda neyi tercih ediyorsunuz. Bu çatışmayı yaşıyor musunuz içinizde.
Ben bu çatışmayı yaşıyordum. Bundan iki yıl önce sanat filmi diye oynadığım bir yapımda çok büyük hayal kırıklığı yaşadım. Çok uğraştım ama film bana bedeller ödetti. Bana getirisi değil götürüsü oldu. Sonra anladım ki zaten bir filmi başından gişe filmi veya sanat filmi diye ayıramazsınız. Bir sanat filmi de gişe getirebilir yani benim öyle ayrımlarım yok. Bir tane kız var şimdi, elinde bir proje var ve sanat filmi diyebileceğimiz bir proje. Tek sorun bütçesiz olması. Eğer o filmde oynarsam mesela sanat filmi olduğu için oynamayacağım çok ilginç ve daha önce hiç denemediğim bir rol olduğu için oynayacağım.