2007’de ilk kez beyazperdeye uyarlanan Transformers, böylesine uzun bir seriye dönüşmek için oldukça kısa sayılabilecek bir süre içerisinde bu ay dördüncü filmiyle sinemaseverlerin beğenisine çıkacak.

Bir neslin çizgi filmiyle büyüdüğü, hatırlayanların çizgi roman sayfalarını çevirdiği birçoğumuzun ülkemizde de uzun süre televizyonlarda yayınlanan kült çizgi filmden bildiği Transformers; Autobotlar’la, Deceptionlar’ın savaşını konu alıyordu. Otomobile hatta uçağa dönüşebilen robotların hüküm sürdüğü Cybertron isimli gezegende enerji kaynaklarının tükenmeye başlaması üzere yeni kaynaklar arayan robotların yolu bir şekilde Dünya’mıza düşüyordu. Bu saatten sonra Deceptionlar dünyayı ele geçirmeye çalışırken Optimus Prime önderliğindeki Autobotlar bu savaşta dünyalıların yanında duruyorlardı. Kısacası, beyazperdedeki uyarlamasıyla neredeyse aynı olan ve her bölümde benzer konular izlediğimiz bu çizgi film serisi uzun süre gündemde kalmış ve o dönemde oyuncukları milyonlar satmıştı.

İlk kez beyazperdeye uyarlanacağı haberleri hayranlarında büyük bir heyecan yaratmıştı yaratmasına, ancak benzer türdeki denemelerin birçoğunun hayranlarında yol açtığı hüsran akla birçok soru işaretini de beraberinde getirmişti. Bu soru işaretlerini ortadan kaldırmak adına film, büyük ses getiren The Rock, Armageddon ve Pearl Harbor filmlerinin yönetmeni Michael Bay’a emanet edildi. Ve 2007’den bu yana üç Transformers filmi için kamera arkasına geçen başarılı yönetmen dördüncü filmi de kimselere bırakmayarak kafasındaki Transformers evrenini beyazperdeye aktarmaya devam ediyor.

Transformers (2007)

 Hem bir başlangıç filmi olma özelliği taşıyan hem de kendi içerisinde değerlendirildiğinde “tek” bir film olarak da tanımlayabileceğimiz Transformers, Cybertron gezegeninde yakıt stoklarının azalması üzerine iyi ve kötü robotlar olarak ayırabileceğimiz iki tarafın aralarındaki savaşı dünyaya taşımalarını konu alıyordu. Büyük bütçesinin yanı sıra o zaman yeni yeni adını duyurmaya başlayan Shia LaBeouf ile şehrin popüler kızı rolündeki Megan Fox’un başrolde yer aldığı filmin yönetmen koltuğunda en başta da belirttiğim üzere Michael Bay oturuyordu. Son dönem Holywood sinemasının özellikle görsel açıdan en yaratıcı yönetmenlerinin başında gelen Bay’ın projeyi üstlenmesi filmin en büyük avantajı olsa da, bu avantaj filmin sadece görsel açıdan zenginliğine yüklenmesiyle filmin gerçek hayranlarında belirli bir hayal kırıklığı yarattı. Yine de her şeye rağmen serinin ilk filmi sadece Optimus Prime’ı beyazperdede görmek için bile izlemeye değerdi.

Transformers: Yenilenlerin İntikamı (2009)

 İlk filmin dünya çapında yakaladığı büyük başarı ve hasılat yapımcıların ve Michael Bay’ın büyük zaferi olarak adlandırılsa da bu filmin seyircisini tam olarak tatmin ettiği anlamına gelmiyordu. Lakin, bu göreceli başarı yapımcıların ikinci filmi çekmesi için ellerini çabuk tutmasına sebep oldu ve ilk filmin hemen ardından kısa süre içerisinde ikinci film için hazırlıklar tamamlandı ve serinin ikinci filmi Yenilenlerin İntikamı ilk filmden yalnızca iki sene sonra vizyona girdi. İlk filme ezik bir karakter olarak başlayan, Autobotlar sayesinde karizmasını artıran Sam Witwicky (Shia LaBeouf) ikinci filmde üniversite hayatı için yeni bir şehre yerleşiyordu. Bu sırada Amerikan ordusu bu savaşın sebebi olarak gördüğü Autobotlar’ın aradan çekilmesini ve artık insanoğlu için savaşmaması gerektiğini düşünedursun Deception’lar çoktan intikam için dünyaya yeniden sızmışlardı. İlk filmde de oldukça militarist bir yaklaşım vardı ancak ikinci filmde bu yaklaşım yerini tamamen bir gövde gösterisine bıraktı. Amerikan ordusunun ne kadar ulu bir kuruluş olduğunu gösterme çabası seyircinin Transformers’ın büyüleyici dünyasından uzaklaşarak bir kamu spotu izlemesine yol açtı. İlk filmde, aralarında oldukça iyi bir kimya oluştuğu gözlenen Shia LaBeouf ve Megan Fox ikilisi bu filmde de başrolde yer alırken, ilk filmin oldukça gerisinde kalan bir Transformers seyretmiş olduk.

Transformers : Ay’ın Karanlık Yüzü (2011)

 Yine iki sene ara ve yeni bir Transformers filmi daha…

İkinci filmin yarattığı inanılmaz hayal kırıklığı da Transformers serisine yeni bir halka daha eklenmesine engel olmadı. İkinci filmin ardından serinin son filminde yine başrolde Shia LaBeouf yer alırken, bu kez Megan Fox yoktu. İlk iki filmden çok daha başarılı bir senaryoya sahip olan Ay’ın Karanlık Yüzü bizleri filmden tam kırk yıl öncesine götürerek başladı. Bugünlerde vizyonda olan X-Men: Geçmiş Günler Gelecek’de olduğu gibi gerçek olaylarla, fantastik ürünleri birleştiren Ay’ın Karanlık Yüzü, Apollo 11’in macerasını, Transformers hikayesinin içine yedirdi. 1961 yılında Cybertron’dan kaçarak, Ay’a iniş yapan gemi Autobotlar için hayati derecede önem taşıyan bir teknolojiye sahiptir. Bundan habersiz olan Optiumus Prime bu bilgiyi öğrenince insanoğluna karşı cephe alır ancak her şeyden önemlisi bu teknolojiye Deceptionlar’dan önce ulaşmalıdır. Kendi dertleriyle boğuşan Sam Witwicky ise hiç tahmin etmediği bir anda kendisini yeniden bu savaşın merkezinde bulur. Seyir açısından ikinci filmden çok daha başarılı bir noktada olan film, bu kez artık vermeye çalıştığı mesajları görmezden gelerek izlendiğinde keyifli bir seyirlik sunmayı başardı.

Sözün özü; Transformers serisinin bugüne kadar çekilen üç filmi de seyirciyi sinemasal anlamda doyurmaya yetmedi. Yine Michael Bay’ın yöneteceği üçüncü filmde bu kez Shia LeBeouf yer almayacak. Bu kez başrolde Mark Wahlberg’i seyredeceğiz. Açıkçası, fragmanlarından yola çıkarak ilk kez bir Transformers filmini merak ettiğimi söyleyebilirim. Umarım, yanılmam…

 

Utku Ögetürk

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.