Şimdi size küçük bir karşılaştırma yapacağım. Sam Raimi’nin “Örümcek Adam 2”si ile Marc Webb’in “İnanılmaz Örümcek Adam 2”si arasındaki bu kıyaslamamı ilk bakışta elma ile armut olarak görenler olabilir.
Ancak bu kıyaslama, olsa olsa yeşil erikle kırmızı erik arasındaki fark kadar ve ben yeşil eriğe bayılırım.
Nedenlere geçmeden önce kısaca “İnanılmaz Örümcek Adam 2”nin hikayesinden bahsetmeli. Sevgilisi Gwen ile ilişkisinde git geller yaşayan Peter Parker zor günler geçirmektedir. Zira medya ve şehir yönetimi halkın Örümcek Adam’a olan sevgisini tersine çevirmeye çalışmaktadır. Bir yandan bu baskıyla uğraşırken bir yandan da, anne babasının küçükken neden kendisini terkettiklerinin gizemini çözmeye çalışmaktadır. Tam da bu sırada Osborn şirketinde çalışan bir mühendis, elektrikten güç alan ve durdurulması zor bir kötü kahramana dönüşür. Electro denen bu adamın yanına bir de Peter’ın çocukluk arkadaşı Harry’nin dönüşümüyle ortaya çıkan Yeşil Cin eklenince olaylar çığırından çıkar. Örümcek Adam’ı hem özel, hem de iş hayatında zorlu bir mücadele beklemektedir.
Kişisel beğeni ve birikimlerime göre hem hikaye hem de yönetim anlamında 2004 yapımı “Örümcek Adam 2” sinema tarihinin en iyi süper kahraman filmi. Ondan sonra da Bryan Singer’in yönettiği “X-Men” (2000) geliyor. Bu tabi ki kişisel görüşüm. Marvel dünyasının -ne gerek var dediğim- “Amazing Spider-Man” mevzusunun sinemaya adapte olacağını duyduğumda da Hulk tarafından ikiye parçalanmış Wolverine gibi hissetmiştim. Bu hissiyatım, ilk filmin şaşkınlığını üstümden atamadan “İnanılmaz Örümcek Adam 2” ile perçinlendi.
Hani usta mizahçı Vedat Özdemiroğlu’nun iki şey arasındaki 7 fark köşesi vardır ya, bu iki film arasındaki karşılaştırmayı da pekala bu mantıkla yapabiliriz. Malum yerimiz dar. İlk filmde Tobey Maguire Örümcek Adam’ın özünü çok iyi yansıtırken, yeni Örümcek Adam biraz daha ukala ve kişilik karmaşası yaşayan bir Peter Parker olarak resmediliyor. İlk Örümcek Adam’ın görsel efektleri daha doğal, inandırıcı iken, taze filmin inandırıcılığı çoğu yerde sekteye uğruyor. Misal, açılış sahnesinde Ö.A’ın zırhlı araç içindeki halleri… İlk filmde Peter Parker ve Mary Jane arasındaki ilişkinin duygusallığı seyirciye daha iyi geçerken, ikincideki Peter Parker ve Gwen ilişkisi sahte duruyor. Seyircinin bu ilişkinin sürmesini istemesinde ısrar edeceği hiçbir duygusal boyut tanımlanmamış. İlk filmde Alfred Molina gibi bir ustanın dolu dolu canlandırdığı kötü karakter Ahtapot, ikinci filmde yerini Jamie Foxx’un canlandırdığı Electro’ya bırakıyor. Neresinden baksanız, aciz bir kötü Electro. Zaten Örümcek Adam da, ortaokul fen dersinden hatırladığı elektrik bilgileriyle Electro’yu alt ediyor. Bu arada Jamie Foxx’un bu filmdeki performansının da yerlerde süründüğünü belirtmeliyim. Hele ayna karşısındaki monoloğunda! Sevgili kontenjanından bakacak olursak ilk filmdeki Kirsten Dunst, ikinci filmdeki Emma Stone’a her anlamda, kaba tabiriyle, beş basar. İlk filmin süresi 121, ikincisinin 142 dakika idi. İkinci filmin bu gereksiz uzunluğu bile haddini bilememek kanımca. Çünkü sarkan o kadar çok sahnesi var ki. İlk filmin mizah duygusu yerli yerinde ve tatmin edici iken, ikinci filmin öylesine saçma, yersiz ve gereksiz bir mizah anlayışı var ki… Zaten topu topu 3-5 espri kullanılmış. O da sanki sonradan yapımcının isteğiyle senaryoya monte edilmiş izlenimi yaratıyor! Karşılaştırma uzar gider. Ancak şurası kesin ki, her halükarda Sam Raimi’nin Örümcek Adam dünyası Marc Webb’inkinden daha iyi!
Biliyorum ki Örümcek Adam’ın fanları çok. Ki keza İnanılmaz Örümcek Adam’ın da fanları çoktur. Bu iki seri de kendi fanlarını iyi kötü bir şekilde tatmin edecek. Önemli olan ekşi ekşi ve sulu bir yeşil eriği mi, yoksa bal tadında kıpkırmızı eriği mi tercih ettiğiniz. Ben yeşil erikçiyim!
Fırat Sayıcı
twitter.com/firatsayici