Irvine Welsh’in “Trainspotting” ve “Porno” adlı kitaplarını okumaktan memnun, “Filth”i henüz okumadığı için pişman biri olarak bu ay vizyona giren Jon S. Baird imzalı ve başrolünde James McAvoy’un kendi oyunculuğunun sınırlarını esnettiği filmi kaçırmamalı derim.
Entrikacı polis memuru Bruce Robertson terfi beklemektedir. Bir cinayeti çözerken meslektaşlarıyla da uğraşmak zorunda kalan Bruce, diğer polislerin sonunu getirecek bir olay tezgâhlar. Hepsinin sırlarını ortaya çıkartan ve onları birbirine düşüren Bruce, kontrolünden çıkan hile ağında kaybolmaya başlar. Çevirdiği oyundan şüphelenen meslektaşları, geçmişi, kayıp eşi ve uyuşturucu alışkanlığı içinde yitip giden Bruce Robertson’la baş etmekte zorlanırlar.
John S. Baird’in Irvine Welsh’in romanından uyarlayarak yazıp yönettiği ve James McAvoy, Imogen Poots, Jamie Bell ile Jim Broadbent’in başrolleri paylaştıkları “Pislik”, “Trainspotting” ya da “Acid House” kadar balyoz etkisi yaratmasa da, küçük çekiç darbeleriyle sinemasal ruhumuzu dalgalandırıyor. Irvine Welsh, malumunuz, yeni dönem İskoç edebiyatının en bilindik, en önemli yazarlarından biri. Kitaplarını okurken aldığım edebi hazzı kolay kolay unutamayacağım yazarlardan. Çünkü Welsh’in karakterleri gerçek, şuursuz, akıcı ve ayrıntılı. Ayrıca kendisinin senaryoları olduğu gibi “Good Arrows” filminin de yönetmenliğini üstlendi. Ara sıra DJ’lik yaptığını da ekleyelim.
Filth’te Bruce Robertson adlı ‘pislik’ bir polis memurunun terfi için nasıl entrikalar çevirdiğini, iş arkadaşlarını gammazladığını, birbirine düşürdüğünü, onların eşleriyle yattığını..vs. izliyoruz hayretle. Ancak kendine has yöntemleriyle de bir cinayeti çözmeye çalıştığına da şahit oluyoruz. Bruce tam bir ruh hastası. Çevresine öfke kusan, fitneci, şiddet yanlısı, alkol bağımlısı, insanları dış görünüşü ya da cinsel tercihleri sayesinde anında yaftalayan, kadınları sadece cinsel ilişki için kullanan..vs. ciddi bir ruh hastası. İçinde bulunduğu psikopat ruh hali yüzünden etrafındaki insanların yüzlerini hayvanlarla özdeşleştirmesi ve korkması boşuna değil. Finaldeki sürpriz davranışlarının çoğunu açıklıyor psikanalitik olarak, ancak ne kadar tatmin olursunuz orası meçhul tabi. Filmin en güzel yanlarından biri de James McAvoy’un “İskoçya’nın Son Kralı”, “Wanted” ve “X-Men: Birinci Sınıf” filmlerindeki standart rollerinin çok üstüne çıkabileceğini kanıtlaması. Onu seyrederken hep bu hisse kapılmışımdır. Bu adam kabuğunu ne zaman kıracak diye? Artık kabuk çatladı!
Irvine Welsh’in edebiyatını, İskoç sinemasını ve James McAvoy’ı seviyorsanız bu filme gidin demeyeceğim sadece. İyi bir film izlemek istiyorsanız ve de İstanbul Film Festivali’nden sonra kendinizi boşlukta hissetmeyesiniz diye de gidebilirsiniz “Filth”e… Pişman olmayacaksınız!
Fırat Sayıcı
twitter.com/firatsayici