A Thousand Times Good Night / Binlerce Kez İyi Geceler kariyerine fotoğrafçılıkla başlayan Norveçli yönetmen Erik Poppe’nin filmi. İlk defa İngilizce çektiği filmde hem savaş fotoğrafçılığının ardındaki gizeme hem de bir kadının ailesiyle yaşadığı çelişkilere dair iyi şeyler söylüyor film.
Filmi Rebecca’nın gözünden ve duygularından izlemeyi tercih ettim çünkü bana en yakın olanı oydu. Filmi açmak gerekirse Rebecca Afganistan’da haber fotoğtafçılığı yapan ve dünyanın sayılı fotoğrafçılarından biri olan bir kadın. İntihar eylemcisi bir kadının hazırlık aşamasını kare kare çeken, bunu yaparken eyleme dair çelişkiler barındırsa da anlamaya çalışan batılı bir kadın Rebecca. İntihar eylemi sonrasında feci yaralanan Rebecca dönüştedeniz biyoloğu kocası ve iki kızı tarafından karşılanıyor. Büyük kızın ve babanın kaygıyı soğukluğa ve tavra bırakan tavırları küçük kızın anne sevgisiyle biraz kırılıyor.
Film aile bireylerini özellikle de babayı Rebecca üzerine salıyor, işinden, duygu ve hırslarından vazgeçmesi yönünde sürekli baskılıyor. Kendisi tehlikesiz bir ortamda çocuklara yengeçlerin hayatını anlatırken karısını da bu güvenli hayatın içine çekmeye çalışıyor ama bunu defalarca o kadar çok ve yaralayıcı bir biçimde yapıyor ki Rebecca adına gerçekten üzülüyoruz…
Çünkü Rebecca’nın yaptığı sadece fotoğraflamak değil, kendi hayatını tehlikeye atarak kapitalizm denen illetin yoksullara yaptığını belgelemek, öbür taraftan inancı ve kadın olmayı sorgulamak… Hayatı tehlikeli sularda, macera, yaşam tarzı ve bakış açısıyla sorgulanan Rebecca’nın kızıyla gittiği mülteci kampında yaşananlar bile çok şey ifade ediyor o anlara dair… Kızını korumaya ve oradakileri fotoğraflayarak korumaya dair yaşadıkları şüphesiz ne kızı ne de babası tarafından anlaşılamıyor. Belki kızı bir yerden sonra annesinin çektiği acılara karşı bir kırılma yaşıyor ama babanın tavrı çok net! İşini gücünü, tavrını, açmazlarını hayata dair her şeyi bırak iyi bir anne ve eş ol! Bu tavır beni filmi izlerken defalarca sinirlendirdi diyebilirim. Zaten film bu çarpıcı hesaplaşma anlarından oluşuyor ve Rebecca’nın tavrına dair derin gözlemler yapma imkanı sunuyor bize.
Dönüşmeyi göze almış bir kadının çabalamasına rağmen başaramayışı, onca şeyi gördükten, yaşadıktan ve fotoğrafladıktan sonra normale dönemeyişi gerçekten de trajik! Film bir noktadan sonra aidiyet duygusunun getirdiği duygusallıkla kendileri olmaktan vazgeçen insanların durumuyla, arada derede kalan insanın duygusunu masaya yatırıyor. Rebecca’nın çilesi çektiği fotoğrafların derinliğinden daha çelişik ve çarpıcı kimi zaman… O yüzden Binlerce Kez İyi Geceler huzuru tasvir edip, onu bulamayan bir kadının öyküsüne odaklanıyor. Çektiği fotoğrafların dramına benzer bir dramı kendi batılı dünyasında yaşayan kadının hayatına nasıl yön verdiği az çok belli olsa da filmin sürprizli yanı yine de orası… Fotoğraflar ve arkasında kalan hayatlar ise biz görmesek de devam ediyor yine aynı şekilde! Juliette Binoche yine harika elbette!