Yakın bir zamanda Soğuk filmi ile bir Uğur Yücel filmi daha seyretmenin zevkine varacağız. Biz de ünlü sanatçıya teybimizi uzattık. Bakın neler neler dedi…
Uğur Yücel çok önemli bir isim sinemamız için. Perdede geçmiş bir hayat var ortada. İlk önce tiyatro ve sinemada oyuncu olarak sevilen bir isimdi. Şimdiyse kararlı, derdi olan bir yönetmen. Yazı Tura ile yönetmen olarak kendini kanıtlayan Yücel son olarak Benim Dünyam filmiyle uyarlama senaryoda da ne kadar başarılı olduğunu gösterdi. Bu yıl içinde de Soğuk filmiyle izleyiciyle buluşacak. Kars’ta Rus hayat kadınlarının dramına, kendi toplumuzdaki bu yaraya dikkatleri çeken yönetmenin bu konuda söyleyecek çok şeyi var.
Sizi filmin senaryosunu yazmaya iten şey neydi?
Yazı Tura zamanı hikayeyi yazdım. Trabzon’ da bir kafeye götürmüşlerdi. Rus kızlar konsomasyon yapıyordu. Oralı gençler kızların takma isimlerini ve (Telefon Sveta, Gullit Alya. Kız esmer, rasta saçlı ve rus’ tu.. vb…) Özelliklerini anlatıp eğleniyorlardı. Bir Olga vardı. Birini işaret ettiler, Maşa. İrina’ da var mı diyince abi sana ikisi yetmedi bir de İrina istedin dediler. Gülünüyordu. Kimseyi istediğim yok. Buna da şaşıyorlar… Fakat benim içim kan ağlıyor. İrina’ da var abi o geç gelir buranın en güzeli dediler. Ankara’ dan filan müşterisi varmış. Cehov’ un Üç Kız Kardeş oyunu okulda okuduğum ve çok etkilendiğim sahnelemek istediğim bir oyundu. Trabzon’ da Üç Kız Kardeş konsomasyona düşmüştü. Olga-İrina- Maşa… Kederlendim. Bu hikayeye oturdum.
Son dönemde rus veya ukraynalı hayat kadınları ve bu durumun Türk toplumunun üzerindeki etkisini konu alan birçok film seyrettik. Sinema yaratıcılarının bu etkiye odaklanmasının sebebi sizce nedir?
Gece hayatının her zaman sinemasal bir cazibesi vardır. Bir de Türkiye’ de inanılması güç hikayeler yaşanmış. Yeterince anlatılamadığı düşüncesindeyim.
Film Kars’ta geçiyor. Doğu bölgesinde film çekmenin en zor tarafı nedir?
Eksi 38 hava gördük. Artık üşüme bitiyor. Kemiklerin ağrıyor. Direğe çıkıp ışık asıyordu ışık ekibi gece, o havada. Sinemacılar ruhsal havayı yakalayınca canavarlaşıyor. Gece dışarda en az 6 saat çalıştık böyle bir gece… Araba takip sahnesi… Muazzam bir ekipti. Hepsine şükran duyuyorum.
Kastı hazırlarken nelere dikkat ettiniz? Özellikle yabancı oyuncuları seçerken kriteriniz neydi?
Oyuncuları yıllar öncesinden seçtim. Daha önce çekim aşamasına gelinip ertelenen bir film bu. Yabancı oyunculardan ikisi Moskova’ da biri burada yaşıyor. Onlar da, yerli oyuncular da, arkadaşlarım. Kendimi anlatabileceğim insanlarla çalışıyorum. Ruhları yüksek, sinema sever, zeki ve iştahlı oyuncuları buluyorum.
Benzer bir konu olan Sev Beni filminin Rus yönetmeni yaşananların sebebini iki ülke insanının yaşadığı toplumsal sevgisizliğin dışa vurumu olarak yorumlamıştı bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Gariptir bir çok özellikleriyle ruslarla ortak hislerde olduğumu fark ettim yıllar önce. Ruhsal olarak ayağa kalktığım, kederde buluştuğum ve aynı yerden konustuğumu düşündüğüm insanlar. Edebiyatlarıyla beraber başladı bu yakınlık. Filmde Rus kızlardan yanaydım. Onların acısına yandım. Üzerinde konuşucak olursam senaryoya kayacak dilim. Millet bir seyretsin… Toplumsal sevgisizlik yorumuna da katılıyorum. Ama benim burada maço ve kıyıcı erkek dünyasıyla derdim var. Bu ruhtaki insanlar sadece kadın konusunda değil siyaseten de bu ülkeyi çok kötü durumlara getirdiler. Yani benim de, özgürlük tutkulu öteki insanların da kanını döktüler. Bu adamları devlet üretti. Yalan yanlış tarihimizle ruhlarına ırkçılık, bütün ötekilere nefret aşıladılar çocukların. Sevgisiz acımasız gençler oldu bunlar. Yazı- Tura’ dan beri bu meselelerle cebelleşiyorum.
Ülkemizde cinsel devrimin yaşanmaması ve hala tabu olması Avrupa’da ise çöken ekonomik sistem, daha önce yaşanmış olan cinsel devrim ve değişen değer yargılarıyla bu noktaya gelindiğini düşünürsek. Bu iki kültür arasındaki çatışmanın size ne anlam ifade ettiğini yorumlar mısınız?
Haydi eğlenceli cevap vereyim. Beyaz Ruslar 1920 lerde İstanbul’ a kaçtıklarında Beyoğlu bambaşka bir hale bürünmüş. Çiçek pasajını açmışlar, bistrolar, kabareler sokaklara neşe getirmiş. Büyük hocalar müzik ve dans dersleriyle sosyetede heyecan yaratmışlar. Baronlar, baronesler doluymuş kafeler… Yine büyük aşklar yaşamışlar türk erkekleriyle rus kadınlar, ama ancak ayrılık sayılabilecek kadar acılar yaşanmış… Ki o zamanlar iç hastalığına, vereme yol açacak denli olurmuş ayrılıklar. Düşünün biriyle görüşüyormuş tabiri bile bir kadının sonu olduğu zamanlar. Rus kadınları herşeyi değiştirebilir. En başta erkekleri. Çok alımlı, kişilikli ve açık sözlüler. Vaktiyle İstanbul’ u renklendirmişler bahar getirmişler. Benzerini Trabzon’ da görmüştüm. Erkekler masadaki kız tuvalete gidecek olduğunda ayağa kalkıyor ve geri döndüklerinde tekrar hafifce yerinden doğrularak masaya alıyorlardı kızları. Kalkıp romantik danslar ediyorlar, çiçek veriyorlardı. Ama 90 lı yıllardan bu yana büyük acılarla biten aşklar fazla… Çok trajik!
Filmin görüntü yönetmenliğinin çok iyi olduğunu düşünüyorum. Ama özellikle kapalı mekan çekimleri baskın filmde. Çatışmalar ve olay örgüsü aslında kapalı mekanda geçiyor. Sinemasal olarak bu sizin tercih ettiğiniz bir şey mi?
Üşümeyelim diye öyle yaptık. Şaka! İklim itibariyle zaten insanlar pek dışarıda olamıyorlar. Kars’ ta akşam saat beşte hayat bitiyor kara kışta… Olaylar kapalı mekanlarda cereyan ediyor. Ama filmin ruhu ve hayatın yansıması doğrultusunda hareket etti kameramız… Görüntü Yönetmeni Emre Tanyıldız’ da eski arkadaşım. Yazı- Tura’ ya da kameraman olarak katılmış ve dikkatimi çekmişti. Alacakaranlık’ ta da çalıştık. Bu filmde de iyi iş çıkardı. Hevesli, meraklı, zeki ve zevkli bir arkadaşım.
Yönetmenlik, senaryo, oyunculuk bunların her biri farklı farklı özellikler gerektiriyor. Siz her birini yaptınız ve hala da hem oyuncu hem yönetmen olarak üretiyorsunuz. Bir filmi yönetmek ve oyuncu olarak yer almak zorlayıcı bir durum değil mi?
Çok zor. İkisi de bambaşka kafalar. İki yüzlü. Biraz da ruhu sallayan bir durum. Ben kamera arkasında daha mutlu oluyorum. Çocuk gibi sevinçli, zıplaya oynaya çekerim filmi. Bütün ekip de o havada olur. Oyunculuk aslında ruhuma yatkın bir yer değil. Bu da şaka değil.
Türk sinemasında politik film dediğimizde hala 80 darbesini ve etkilerini anlatan filmler görüyoruz. Halbuki Türkiye son 15 yıldır birçok siyasi çatışmaya ve dönüşüme şahit olmuş bir ülke sinemamızın bu konuda tepkisiz kaldığını düşünüyor musunuz? Sizce bunun sebebi nedir?
Esas geçen yüzyılın başından bu güne yapılmış katliamların, kara devletin, faili meçhul cinayetlerin konu edilmemesi daha derin bir konu. Esas o karanlık yüzyıla bakılmıyor. Son yıllarda yaşananlar çok hafif kalır onların yanında.
80’lerde ve 90’ın ikinci yarısına kadar sinemamızda feminizmin etkili olduğu filmler var. Bunların en önemlilierinden Teyzem filminde de yer aldınız. Yıl 2013 kadın oyunculuklar anlamında geriye adım atıldığını düşünüyormusunuz? Bir kadın oyuncunun tutucu olması bu toplumsal yapıda anlaşılır olsa bile sinema sanatı ve kadın hakları adına bunu nasıl değerlendirmek gerekir?
Atıf Abi gitti kadın filmleri bitti. (Teyzem’ i Halit Refiğ yönetmişti. Büyük bir ihtimalle Atıf Abinin başka işi vardı.) Atıf Abi kadınları çok severdi ve dert edinirdi. Kadın başrollü filmler çok az. Dünyada da böyle. Soğuk’ da aslında Rus kızların yanısıra Şebnem ve Ezgi’ nin karakterlerini de düşündüğümüzde kadın trajesidir. Neyse okuma biçimi işaret etmeyeyim. Herkesin çıkardığı sonuç farklı olabiliyor. Ben bu duyguyla yaptım. Ama bazı yorumları şaşırarak okuyorum.