Ülkemizde sanata açıktan ya da gizliden yapılan baskılar artık kabak tadı vermeye başladı. Etrafımızı saran AVM ve tepemize dikilen devasa sitelerden fırsat bulursak doğaya uygun, doğala yaraşır bir biçimde yaşayamaya çalışıyoruz evet.
Emek sineması kapandı, yok oldu. Çok üzgünüz gerçekten, eskiden Emek Sineması’nın sokağından geçmek için özen gösterirdim, orada olduğunu bilmek iyi gelirdi bana. Şimdi sokağına uğrayasım gelmiyor ve devlet sinema üzerindeki yıkım kararlarına devam ediyor…
Ve yaptığı her şeye öylesine kalıplar uyduruyor ki yapılan her şey çok iyiymiş gibi davranıyor. Bunu sektördeki insanlara sormadan yaptığı için eğreti ve yanlış duruyor. Zaten bakanın seçtiği filmler içinde Yılmaz Güney olmasını beklemiyorduk ama New York’ta Beş Minare’nin bu listede ne aradığını epey sorguladık. Ya da aslında fazla sorgulamaya da gerek yok. Şu günlerde hem çok fazla sorgulanması he de ne diye sorguluyoruz çıkacak sonuç elbette bu dediğimiz dönemlerden geçiyoruz.
Mesela Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelikte değişiklikler yapmaya devam ediyor. Şöyle ki bakanlıktan aldığınız ödenekle filminizi çektiniz ve filminize +18 ibaresi geldi diyelim. O parayı tekrar geri ödüyorsunuz paşa paşa. Yani ayar çekiliyor, kısıtlama geliyor otomatikman filminize. Ne çektiğinize dikkat edin deniyor ve size verdiği parayı geri almakla tehdit ediyor sistem sizi. Siz de film çekmek adına uyum sağlamak zorunda kalıyorsunuz ne yazık ki!
Gelelim eser işletme belgesine. Vizyon için bu belge zaten gerekli diye biliyorum. Bir de Malatya Film Festivali bu belgeyi zorunlu tutuyor. Altın Portakal ve Altın Koza böyle bir belgenin olmasını şart koşmuyor. Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü İstanbul Film festivali yöneticilerine bir yazı gönderip bu belgeyi zorunlu tutunca onlar da eser işletme belgesi olmayan filmlerin festivalde gösterilmeyeceğini duyurdu. Uyulmayan durumlarda festival yöneticilerini sorumlu tutacağını söyleyerek bu konuyu da kısa yoldan halletmiş oldu. Yani topu festival yöneticilerine atmış oldu. Bunu da bir sansür olarak tanımlamaktan çok rutin bir uygulama olarak sunuyorlar ve denetimden çok kayıt alma işlemi olarak yorumluyorlar. Yani film kiminmiş onu ortaya çıkarttıklarını söyleyerek kanunu bir iş yaptıklarının altını çizmeye çalışıyorlar ama yaptıkları basbayağı sansür ve zorlama!
Bir de biraz eskidi ama Gökhan Horzum’un filminin Arkadaşlar Arasında diye vizyona giren filminin ilk adı aslında Rakı Masası’ydı. İçkiyle başlayan her şey yasaklandığı, kaldırıldığı ve paketlendiği için film de nasibini aldı ve ismini değiştirmek zorunda kaldı.Yani alkol düzenlenmesine takıldı. Yani şarap bağları, votka şarhoşluğu, rakı – balık gibi isimler düşünüyorsanız filmlerinize hiç düşünmeyin zira anında takılırsınız düzenlemeye! Yani düzenleme adı altındaki yasağa! Adını değiştirmeselerdi neler mi gelecekti başlarına. Film vizyona girecekti ama afişleri asılmayacak, umuma açık yerlerde tanıtımı yapılmayacaktı . Bravo ya! Arkadaşlar Arasında böyle oldu, rakı masasından döndü… Ahh sinema senin de direnecek ne kadar çok şeyin var!