Spike Jonze’u sevenler derneği kursak, sinema camiasından çok üye toplarız büyük ihtimalle. “John Malkovich Olmak” ve “Tersyüz” gibi başyapıtların yönetmenini takip etmemek büyük hata olur. Ancak her iyi yönetmenin hayal kırıklıklarını yaşamak da, sevenlerinin hüsranlı kaderidir. “Her” kendi adıma bu hayal kırıklığını yaşatan ilk filmi oldu Jonze’un.
Theodore Twombly gelecekte yaşamaktadır. Geçimini artık bir nostaljiye dönüşmüş olan el yazımı mektupları oluşturmakla sağlar. Karısından boşanmıştır. Tek yaşamaktadır. Sıkıcı ve tekdüze giden aşksız hayatında beklenmedik bir şey oluverir. Yeni bir teknolojik yazılımla tanışır. Üstün bir yapay zekaya sahip olan bu yazılım sistemi Theodore’un hayatını kökünden değiştirecektir. Nasıl mı? Ona aptal ve imkansız bir aşk sunarak…
Yönetmen Jonze kişisel olarak takdir ettiğim yönetmenlerden biri. Onu diğerlerinden ayıran en büyük özellik ise kısa filmden kopmamış olması. Uzun metraj ve video kliplerden fırsat buldukça etkileyici kısa film ve belgesellere imza atan Spike Jonze, bu yönüyle de kısa filmlerle bu işe girişen ülkemiz yönetmenlerine de örnek olsa keşke. Jonze’un bambaşka bir hayal dünyası olduğu aşikar. Özellikle de “Being John Malkovich” ve “Where the Wild Things Are” filmleriyle bunu kanıtladı. Sıradan bir insanın algılayamayacağı uçlarda gezinen hayal dünyasını peliküle yansıtan Jonze bu kez de sanal alemin esiri olmaya gittikçe alışan günümüz insanının portresini çiziyor. Filmde muazzam ve gerçekçi bir gelecek inşa edilmiş. Ona lafımız yok. Ancak bu ilginç çıkış noktası, ne kadar tatmin edebilir seyirciyi orası muallak?
Tökezleyen senaryosu ve çoğu sahnede geçiremediği yetersiz hissiyatla seyirciyi yer yer sıkıntıya sokacak bir film var karşımızda maalesef. Hangi birine yanalım? Oyunculuğunu bayıla bayıla izlediğimiz Joaquin Phoenix’in kendi kendine konuşan bir sanal dünya müptelası aptalı canlandırmasına mı? Sesini filmin çoğu yerinde Emma Stone’un tabağı çizen çatal kıvamındaki tonlamasına benzeten şuh Scarlett Johansson’un görünmeyen varlığına mı? Bu filmde oynayarak kariyerine gereksiz bir tik atan Amy Adams’ın şanssızlığına mı? Yoksa süper bir fikrin 2 saat sündürülerek seyircinin zekasının hiçe sayılmaya çalışılmasına mı?
Şimdi diyeceksiniz ki bu film kimlere hitap ediyor o halde? Hemen söyleyeyim… Orta yaşın içinde ya da geçmiş, hayatından ve özellikle de ilişkilerinden memnun olmayan, yalnız hisseden, melankolik beyaz yakalıların can evinden vuracak bu film. Sadece bu…
İleride Hollywood yapımı absürt filmlerde bolca tiye alınacağını düşündüğüm ve insanoğlunun aptallığının altını bir kez daha çizen bu filmle ilgili düşüncelerime ayna tutan keyifli bir video keşfettim. “Her” filminin tiye alınmış halinin versiyonu olan “Him” fragmanı için bu linke girebilirsiniz. http://www.youtube.com/watch?v=AQi-5IAKm2A Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız!
Fırat Sayıcı
twitter.com/firatsayici