- Malatya Film Festivali benim açımdan en verimli geçen festivallerden birisi oldu. Bu sene Ali Koca ve Erman Ata Uncu ile ulusal SİYAD jürisindeydim. Yarışan filmlerin hepsini İstanbul, Adana, ve Antalya’da izlediğim için Malatya’da bol bol kısa ve yabancı filmleri takip etme imkanı buldum, o yüzden gönül rahatlığıyla sonuçlara ilişkin yorumlarımı yapabilirim…
SİYAD jürisi olmam, benim bakış açımı değiştirmez sonuçta filmlere olan bakış açım ve tavrım aynıdır… Önce SİYAD ödülüne gelelim, Yozgat Blues ortak kararımızdı. Kusursuzlar ve Yozgat Blues arasında gidip geldik, hatta hakkını verelim Kusursuzlar benim her zaman favori filmlerden biri olarak kalacak ama Yozgat Blues’un gerçekliğini kendime daha yakın buldum. Bazı arkadaşlarımız filmin kadın karakterinin yolunu bulma ve çizme hikayesini ‘çıkarcı’ bulsa da yaşayan, tercih edilen ve fark edilir kılınan bir taşra kasabası hikayesini içime çok sindirdim, tersine bir bakışla anlatılan hikayenin ironisi sevdim. Ana jüriden hiç haberimiz yoktu onların da tercihi Yozgat Blues olmuş. Bir taşra şehrinin sokaklarını adımlarken, modernleşmeye çalışan şehrin tamamına bakarken neden bu kadar değişmeye hevesli olduklarını anlamaya çalışıyorsunuz. Değişim ise lüks binalar inşa edip oralarda yaşamak anlamı taşıyor, gelenekselle modernleşmenin çatışmasını en derinden gözlemliyorsunuz… İstanbul’u bu anlamda kayıp ilan ediyorum ama kentsel dönüşüm her şehrin ciğerini deşmeye başlamış ne yazık, bunu Malatya’da da gördüm… Bir Anadolu kasabasında Yozgat Blues’a da uzanmış olabilirim…
En iyi Kadın Oyuncu ödülü tam isabet olmuş, İpek Türktan öne çıksa da iki oyuncuyu da çok başarılı bulmuştum, iki kadının içten içe artan gerginliğini perdeye yansıtışları gerçekten iyiydi. Serdar Orçin sonunda hak ettiği ödül aldı diye düşünüyorum Eve Dönüş Sarıkamış 1915 ile. Sarıkamış savaş ortamlarına bambaşka bir gözle bakan ve arka planındaki bambaşka psikolojiyi sorgulayan çok başarılı bir filmdi, adının anılmasına sevindim.
Saroyan Ülkesi benim çok sevdiğim filmlerden oldu, kulak verip dinlediğim bir hayat hikayesi. Ama anlatımını çok tekrarlı buldum, dönem filmi çekmek kadar belgeselini de çekmek zormuş onu gösteriyor bu. Kurmaca filmlerin arasında yarışması bir şans elbet belki özel ödül alabilirdi ama senaryo biraz iddialı olmuş gibi, kulak verip çok keyifli bir şekilde dinlediğim halde!
Gelelim En İyi Uluslararası Film ödülüne… In Bloom/Hayatın Baharı savaş sonrası Tiflis’te yaşanan bir hikaye. İki genç kızın, savaşın dışında kalan kendi hayat algıları, bunu yaşama biçimleri ve bir yandan da yüzleştikleri bir yaşamın içinde devam eden acıları… Çok etkileyici bulmasam da önemli olduğunu düşündüğüm bir film oldu, mansiyon kazanan Sefertası ve Ömer’i de başarılı budum. Özellikle Ömer aşk, yasaklar ve savaşın getirdiği baskıcı unsurlar arasında sıkışan Ömer’in hikayesini gayet etkili, süratli ve zekice anlatıyor.
Festivalin kısalarının hepsini izleyemesem de izlediğim filmlerden ikisinin ödül alması bana da yorumlama imkanı sunuyor. Yaşam Merkezi Murat Akgöz ve Ömer Gönüvar imzası taşıyor. En iyi film ödülünü alacağını düşünmedim ama hüzünlü hikayesi bir hayli etkiledi beni. Hatta filmleri izlemeye gittiğimiz Malatyapark’ta bayağı muhabbetini yaptık izlediğimiz arkadaşlarla. İşte modern dünyaya uyum sağlayamayan, senin yaşam koşullarını algılamak yerine senden hep bir şeyler bekleyen insanların bembeyaz dünyasını anlatan bir film Yaşam Merkezi, AVM temizlik işçisi olarak çalışan Veysel’in derdi hüzünlendiriyor gerçekten de!
Jüri Özel Ödülü kazanan Ü.N.K Umut Subaşı imzalı, ekrana anlattığı hikayeleri üç nokta içerisinde yansıtan, deneysel bir çalışma… Kendisini tebrik ediyorum.
Sonuçta Malatya Film Festivali dördüncü yılında olmasına rağmen başarılı bir festival atmosferi yaratmayı başarıyor diyebiliriz. Bize de oturup filmleri izlemek, takip etmek ve yorumlamak düşüyor…