Türk sinemasının popülist tarafında yer alan başarılı sinemacı Çağan Irmak’ın son filmi “Tamam mıyız?” vizyona girdi. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim gibi “arthouse” sinema yapan yönetmenlerin karşısında gişe / popülist odaklı sinemanın en bilinen temsili örneklerine imza atan Irmak, gerek festivaller, gerek önemli sinema mecraları tarafından kuşkuyla bakılan bir yönetmen haline geldi. Kuşkusuz bunun en büyük sebebi, genel kitleye hitap eden, ağlatmaya yönelik bir sinema anlayışının, dünyanın her yerinde olduğu gibi sanatsal niteliklerinin sorgulanması ve “popcorn sineması” adı altında etiketlenmesiydi. Bu yüzden herhangi bir Çağan Irmak filmi vizyona girdiğinde, popüler sinema aşığı genel izleyici kitlesi heyecanla sinemaya gitmeye, bizler gibi sinema eleştirmenleri ise “öhöm, öhöm” moduna geçip baştan kaşlarımızı çatarak izlemeye başladık hep.

Çağan Irmak, ülkemizde son 10 yılda arthouse ve popüler sinema arasındaki derin çizginin popüler tarafında yer alıp adeta tek başına genel izleyici karşısında bir ikon haline gelmiştir. “Hadi, Çağan Irmak filmine gidelim ağlayalım”, “Duygusaldır, güzeldir”, “Çağan Irmak yaptıysa iyidir” cümleleri hemen hemen çoğu kişinin dillerine pelesenk olmuştur. Fakat Çağan Irmak sineması aslında kendi içerisinde “yerel” ve “Avrupai” olarak konumlandırılacak kadar net şekilde ikiye ayrılmaktadır. Gişeye oynayan çok popülist ve formüllü ağlak dramlara da imza atmıştır, gişe yapamayacağını, zarar edeceğini bile bile kendi istediği sinemayı da yapmıştır. Bu yüzden yoldan geçen herhangi bir popüler sinema izleyicisine “En sevdiğiniz 3 Çağan Irmak filmi nedir?” sorusunu yönlendirseniz, alacağınız cevap muhtemelen “Babam ve Oğlum, Issız Adam ve Dedemin İnsanları” olacak iken; aynı soruyu daha arthouse bir kitleye sorduğunuzda “Mustafa Hakkında Her Şey, Ulak ve Karanlıktakiler” cevabını almanız olasıdır. Bu ikilem ve Çağan Irmak sinemasının bugüne kadar nasıl bir yol izlediğini ilk filmi “Bana Şans Dile” den (2001), son filmi “Tamam mıyız?”a (2013) kadar olan süreç içerisinde daha yakından gözlemleyelim.

 

Bana Şans Dile (2001)

 

Bana Şans Dile, Çağan Irmak’ın ilk filmi olmasına rağmen, yönetmeni takip etmeyenler tarafından üçüncü filmi olarak bilinir. 2001 yapımı olan film, İrfan Tözüm’ün sahibi olduğu Muhteşem Film tarafından 2007’de, Irmak’ın tüm itirazlarına rağmen vizyona sokulmuştur. Irmak, çektiği bu filmi beğenmemektedir, zira “iyi bir senaryoyla kötü bir film çektiğini, ama o filmdeki düşüncelerinin hala arkasında olduğunu” röportajlarında belirtmiştir. Genelde ilk filmini çeken yönetmenlerin büyük bir iş yapma sevdasıyla “dünyayı değiştirmek” gibi zor bir konuyu seçmesi zaafına kapılan Irmak, günümüzde çekse çok daha başarılı olacağını düşündüğüm metni iyi kullanamıyor. Yan hikayeleri etkili bir şekilde filme yediremiyor ve Rıza Kocaoğlu’nun üzerine çok fazla yük bindirerek yer yer karikatürize ve tiyatral bir performans vermesini engelleyemiyordu. Daha çok ilk film zaaflarına kurban giden bir film olarak hatırlanacak olan Bana Şans Dile, Irmak’ın “ağlatmayı hedef alan popülist yapılı” filmlerinden değil, Avrupai bir film modeline sahipti. Bu yüzden “Babam ve Oğlum”, müthiş bir gişe başarısı getirince “Bana Şans Dile”, Muhteşem Film tarafından büyük ihtimal “Çağan Irmak’ın ismiyle gişe getirme” amacıyla vizyona sokuldu fakat gişesi düşük oldu, çünkü “yerel” ve “Avrupai” olmak üzere çok farklı kulvarda filmlerdi. Irmak, bu Avrupai film modeli anlayışını bir sonraki filmi “Mustafa Hakkında Her Şey”de çok daha başarılı bir şekilde devam ettirecekti.

 

Mustafa Hakkında Her Şey (2004)

 

Bana Şans Dile’nin geçirdiği süreçlerden dolayı Çağan Irmak’ın ilk filmi olarak bilinen Mustafa Hakkında Her Şey, muhakkak Irmak’ın da ilk filmi olarak kabul ettiği bir iştir, zira günümüzde bile çoğu kişi tarafından hala kendisinin en iyi filmi olduğu düşünülmektedir. İkinci filmini çekmesine rağmen hala popülist, kitleleri ağlatmaya yönelik bir gişe sineması yapmayan Irmak, Avrupai bir film modeli dokuduğu bu filminde, mutlu bir yaşam süren burjuva ailesinin bir anda yıkılmasını anlatır. Klasik müzik anlayışından, slow-motion çekimlere ve gerilim-korku sinemasına göz kırpan kabus sahnelerine kadar yerel film modeline uzak bir sinema dili tutturan Irmak, Hanekevari bir burjuva eleştirisini intikam-şiddet duygusu üzerinden finale kadar merak ettiren bir bulmaca niteliğinde ele alır. Doğal olarak gişede başarılı olamayan film, aynı zamanda Irmak’ın başarılı bir sinemacı olma yolunda attığı ilk önemli adımdır. Ne var ki, bir sonraki filmi gişe patlaması yapıp Irmak’ı en tanınan sinemacılar arasına sokacaktır fakat popülizm tartışmaları sebebiyle bu filmden sonra Irmak, genel izleyici kitlesi tarafından çok sevilen ama sinemaya sanatsal gözle bakanlar tarafından kuşku duyulan bir isim haline gelecektir.

 

Babam ve Oğlum (2005)

 

Çağan Irmak’ın, toplumsal olaylara ve izleyiciyi damardan yakalayıp ağlatmaya yönelik ilk filmi olan Babam ve Oğlum, 12 Eylül darbesi ile birlikte gelen yıkımı baba-oğul (birey-devlet) ekseni içerisinde ele alıyordu. Çok fazla yan karakter barındıran film, tipik bir Türkiye ailesi modelinin her katmanlarını kullanarak izleyicide özdeşleşme patlaması yaşatmayı hedefliyor ve bunu yaklaşık 4 milyona yakın izleyici çekerek başarıyordu. Salondan herkesin elinde bir mendille gözyaşlarını silerek çıkması ve “çok ağladım” sözcüğünün gerek basın, gerek kişiden kişiye aktarılarak adeta bir film pazarlama yöntemi haline gelmesi çoğu kişiyi rahatsız etti. Irmak, bir söyleşisinde “Babam ve Oğlum sinematografik değil, Ulak sinematografik” diyerek bir bakıma “sinema görsel bir sanattır” normlarına uymadığını kabul ediyordu. Babam ve Oğlum’daki küçük kabus ve hayal sahnesi ise, Irmak’ın diğer filmlerinde fantastik ve korkuyu bir şekilde kullanacağına işaretti, zira bir yıl sonra 13 bölümlük korku serisi Kabuslar Evi’ne başlayarak, serinin kimi örnekleriyle korku sineması adına başarılı örnekler verebileceğini sergiledi. Bir sonraki filmi Ulak ise Irmak’ın en riskli projesiydi, zira korku denemelerinden sonra Türkiye’de yapılması oldukça zor görünen fantastik sinemaya el atıyordu.

 

Ulak (2007)

 

Babam ve Oğlum’un büyük gişe başarısından sonra Ulak ile fantastik sinemaya geçiş yapan Irmak, aslında Babam ve Oğlum’un baba-oğul dramatik yapısı, baskın müzik kullanımı ile duygulara hitap ederek ağlatma formüllerinin aynısını kullanıyordu. Buna rağmen Irmak’ın sıkça kullandığı Avrupai film modeli üzerine entegre edilen yerel motifler, genel izleyici kitlesinde karşılığını bulmadı ve 4,5 milyon dolarlık bütçesiyle Irmak’ın o ana dek en yüksek bütçeli filmi olan, 1 milyon dolara köy görünümlü set inşa ettiği Ulak’ın gişesi 500 bin kişi civarında kaldı. Zamandan ve mekandan soyut bir diyarı anlatan film, Irmak’ın türlerin içerisine genelde tadımlık koyduğu korku ve fantastik ögelerini bütüne yayan bir işti. İstediği filmi yapmasına rağmen Babam ve Oğlum’da kitlesini ve ünvanını kaybetmeye başladığını gören Irmak, Issız Adam ile popüler kulvara tekrar geçiş yaparak eski formüllerini tekrar devreye sokacaktı.

 

Issız Adam (2008)

 

Irmak’ın ikinci Babam ve Oğlum’u olarak adlandırabileceğimiz Issız Adam, Babam ve Oğlum’un “toplumsal olaylarla ağlatma” formülünü burada aşk filmi yapısına uyguluyordu. Entelektüel bir Fransız aşk filmi atmosferi taşıyan Issız Adam, kimi diyalogların yerel motiflere uyarlanmasında çok yapay kalması, müzik kullanımının abartı seviyelere çıkarak duygu sömürüsünü desteklemesi gibi nedenlerden dolayı sinema çevrelerince beğenilmedi fakat 3 milyona yakın izleyici tarafından izlendi. Irmak’ın istediği de buydu; hem eski izleyicisini kazandı, hem de istediği gişeyi yaparak bir sonraki genel izleyiciden uzak Avrupai filmi Karanlıktakiler’i çekmeye zemin hazırladı.

 

Karanlıktakiler (2009)

 

Karanlıktakiler, Irmak’ın Mustafa Hakkında Her Şey’den itibaren popülerlikten uzak, arthouse normlara en yakın filmiydi. Anne-oğul arasındaki saplantılı aşk-nefret ilişkisini, annenin kendini eve hapsederek dışarı çıkmayı reddettiği bir atmosferde ele alan Irmak, Hitchcock’un Psycho (1960)’sına da inceden saygı duruşunda bulunuyordu. Yine sağlam bir dramatik yapıya yaslanan film, karamsar atmosferi, Erdem Akakçe ve Meral Çetinkaya’nın güçlü oyunculukları ile öne çıkıyor ve “korku”nun mağlup edildiği bir finalle sonlanarak Irmak sineması içerisinde farklı bir yere oturuyordu. Ulak’la fantastiğe geçen Irmak, Karanlıktakiler’le korku-gerilim kulvarına tekrar adım atmıştı. Bu formüle göre, Irmak’ın Karanlıktakiler’in ardından bir tane ağlatmaya dayalı gişe filmi, bir tane de fantastik film çekeceği belliydi. Irmak yine yanıltmadı ve bir sonraki filmi Prensesin Uykusu ile fantastik sinema sınırlarına tekrar döndü. Ondan sonra ise Dedemin İnsanları’nı çekerek Babam ve Oğlum günlerini geri getirecekti.

 

Prensesin Uykusu (2010)

 

Sinemada fantastik dokunuşları özlediğini hissettiğimiz Irmak, Prensesin Uykusu ile genel izleyici algısına uzak ve hafif bir filme imza atıyordu. Gişede pek karşılığı olmayan oyuncuları da oynatarak gişeden iyice uzaklaşan Irmak, ilk filmi Bana Şans Dile’deki “dünyayı değiştirmek” fikrini burada “kaderi değiştirmek” olarak uyguluyor fakat filmdeki karakterlerin özdeşleşme kurulacak dramatik derinlikten yoksun olması, genel izleyici kitlesinin de tatmin olmamasına neden oluyordu. Redd’in filme eşlik etmesiyle yine bolca müzik kullanan Irmak, kısa bir animasyon sahnesi de kullanarak Ulak’ın “yetişkinler için fantastik” yapısına kıyasla bu sefer daha çok “fantastik-çocuk” türüne yakın duran bir işe imza atıyordu. Karanlıktakiler ve Prensesin Uykusu ile üst üste iki kere gişede karşılık bulamayan Irmak, popüler sinema anlayışını tekrar devreye sokarak Dedemin İnsanları’nı çekecekti.

 

Dedemin İnsanları (2011)

 

Toplumsal olaylara geri dönüp izleyiciyi tekrar damardan vurmakta geç bile kalan Irmak, yeni bir Babam ve Oğlum olarak nitelendirebileceğimiz Dedemin İnsanları ile “popüler Çağan Irmak” algısını tekrar devreye sokuyor ve 1 milyonun üzerinde seyirciye ulaşıyordu. Babam ve Oğlum kadar gişe yapmaması ise muhtemelen Irmak’ın bu sefer duygu sömürüsünün ve müzik üzerine ağlatmanın dozunu daha aşağılara çekmesi ve Babam ve Oğlum’un yarattığı dizi hissiyatından ziyade sinematografik bilinci olan bir filme imza atması olarak nitelendirilebilir. Dedemin İnsanları ile kısmen de olsa istediği başarıya ve popülizme tekrar kavuşan Irmak, bu sefer işi garantiye almak istemiş olacak ki, ne Karanlıktakiler kadar Avrupai ve arthouse, ne de Issız Adam kadar yerel ve popülist olmayı tercih eden, ikisini harmanlayan son filmi “Tamam mıyız?”a imza atacaktı.

 

Tamam mıyız? (2013)

 

Çağan Irmak filmografisinde farklı bir yerde duracak gibi gözüken Tamam mıyız?, aslında Irmak sinemasının tüm motiflerini kullanan bir film. Hakan Günday’ın Kinyas ve Kayra romanından esinlenen Irmak, müzik yoğunluğunun yine zirvede olduğu, tür içerisine fantastik sahneleri yedirdiği, dramatik yapısını iki erkek üzerine şekillendirdiği bir filme imza atıyor. Irmak’ın Issız Adam’da olduğu gibi yapay duran kimi artistik diyaloglarına rastlamak mümkün. (Temmuz’un babasına karşı eşcinsellik üzerine sperm tiradına girdiği sahne gibi) Yer yer sinematografik olarak farklı kamera hareketleri ve açılar kullanan Irmak, şüphesiz bu sefer duygu sömürüsüne kaçmıyor fakat eşcinselliği “dostluk” adı altında gizleyerek yeni kapılar açmayı, cesur olmayı tercih etmiyor, “naif” adı altında sanki kaçak güreşiyor gibi bir izlenim yaratıyor. Bu da yüksek ihtimalle sonraki filmlerinde tekrar popüler gişe sinemasına yöneleceği için, oradaki kitlesini kaybetmeme adına yapılan bir tercih hissiyatı veriyor.

 

 

 

 

Halil İbrahim Sağlam
20 Temmuz 1989 yılında İstanbul'da doğdu. Sinemayla 16 yaşında ilgilenmeye başladı ve usta Yeşilçam yönetmenlerinden ders alarak kendini geliştirdi. Kısa metraj filmler yönetti ve senaryolarını yazdı. İstanbul Arel Üniversitesi’nin ve Erciyes Üniversitesi’nin “Sinema ve Televizyon” bölümlerinden mezun oldu. 2011’den bu yana sinema yazarlığı yapıyor. Güney Kore sinemasına ve polisiye romanlara özel bir ilgisi var. İlk uzun metrajlı filmini çekebilmek ve polisiye türündeki ilk romanını yayımlatabilmek için çalışmalarını sürdürüyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.