Memleket sineması neden yarım kalıyor? “Yarım Kalan Mucize” filmini seyredince, aslında bu çok net bir şekilde anlaşılıyor, eski ve deneyimli bir yönetmen, senaryodan, oyunculuklara, kurgudan diyaloglara kadar mevzuya hâkim olamazsa, zaten her şey eksik, her şey noksan değil midir?
Ee haliyle yarıda kalırsınız ve hatta çeyreği bile geçemezsiniz. Evet, siz sinemadan bu denli uzak düşmüşseniz, affedersiniz ama gençler, henüz ilk filmlerini çekenler ne yapsın? Neyse ki; bazı genç ve acemi yönetmenler, eski ve deneyimli yönetmenlerden daha iyi filmler kotarıyorlar da, sinemamıza dair umudumuz hala diri kalıyor. Buna da şükür.
2013’ün son ayında tam 17 yerli işi yapım gösterime girecek, bu bir rekor. Hah! Bunlardan kaçı vasatı aşar, işte bu tartışılır. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ulusal kategorisinde yarışan Yarım Kalan Mucize, 20 Aralık’ta vizyon diyecek, festival filmleri arasındaki en zayıf halkalardan biriydi, hatta ön jüriden nasıl geçti, yarışmaya nasıl katıldı diye düşündüm filmi seyrederken… Bu bir dönem filmi… Ve arkadaş, biz bu tarihi fon alan yapımlar konusunda resmen sınıfta kalmayı sürdürüyoruz, beceremiyoruz biz bu işi, elimize, yüzümüze, gözümüze, beyazperdemize bulaştırıyoruz. Köy Enstitüleri’ni odağına alan ve bir yıl arayla gösterime giren “Toprağın Çocukları” ve Yarım Kalan Mucize filmlerini seyredince, ikisini toplasan bir film etmez dedim, kimse kusura bakmasın lakin durum tam anlamıyla budur! Köy Enstitüleri’nin harbiden günahı nedir, bu parodileri hak etmiyorlar. Duygulanmamız gereken yerde gülüyorsak, off poff gibi garip sesler çıkartıyorsak, olmamıştır arkadaş bu proje, hakkını verememişsiniz demektir. Toprağın Çocukları ile çok benzeşiyorlar, Yarım Kalan Mucize filmine hiç gerek yokmuş diyorum, üstelik beğenmediğim halde, Köy Enstitüleri hatırına izleyin dediğim ilk film daha iyiydi, bunu da belirteyim.
Yarım Kalan Mucize’yi Biket İlhan çekti, kızı Nihan Belgin, filmin yapımcılığını, Pireye Şengel ile senaryosunu ve yetmemiş demek ki üstüne de başrolü üstlendi. Diğer rollerde de Umut Beşkırma, Yetkin Dikinciler, Ayten Uncuoğlu, Dolunay Soysert, Sinan Tuzcu, Necmettin Çobanoğlu, Aslı İçözü, Şencan Güleryüz, Ergun Taş var. Oyunculuklara hiç girmiyorum, dökülüyorlar çünkü…
1940’lı yıllar, ikinci paylaşım savaşı yüzünden memleket açlık, sefalet ve dolayısıyla zor zamanlarda daha da beliren kötülüğün pençesinde, ancak zalimliğe ve zalimlere rağmen dayanışma da var, ülke çocukları cahil kalmasın, eğitim alsınlar, öğretmen olsunlar ve kendileri gibi olanlara da öğretsinler diye Köy Enstitüleri var. Nahide adlı bir köylü kızın, cehaletle savaşını anlatmaya çalışıyor film, o bilinçlenmek istiyor, kader diye dayatılan şeye karşı çıkıyor. Elbette hemen olmuyor bu bilinçlenme süreci, hayat, onu acımasız bir örnekle sarsıyor ve kendine getiriyor. Kendinden yaşça büyük arkadaşının, toprak ağasıyla evlenmemek için intihar etmesi, kabullenişin reddini ve beraberinde karşı çıkmayı, dik durmayı getiriyor. Bu bir kişisel diriliş öyküsü, özetle…
Köydeki öğretmenin de desteğiyle, feodal düzene başkaldıran genç kız, eğitim seferberliğine katılabilmek, baba ve ağa baskısına dur diyebilmek için erkek kılığında kaçar ve Köy Enstitüsü’ne sığınır. Köy ağasının geri adım atmaya niyeti ise hiç yoktur, genç kızın peşine düşmekte gecikmeyecektir. Böyle tane tane anlatınca güzel bir hikâye gibi duruyor, sonuç hüsran oluyor oysa, çünkü sinema öyküyü görüntülü anlatma sanatıdır, seyredin, bana hak vereceksiniz.