SONY DSC

Sev beni filminin yönetmen çifti Mehmet Bahadır Er, Maryna Er Gorbach ve başrol oyuncusu Viktoria Spesivtzeva Ukrayna’daki kadınların ve onlara aşık olan Türk erkeklerinin hikayesini anlattıkları filmle ilgili konuştular.

SONY DSC

Türk sineması yavaş yavaş bir endüstri olmaya çabalıyor. Bunu söylememizin sebebiyse artık bir ülke sineması olarak toplumsal problemlere karşı daha doğru ve çabuk tepkiler vermeye başlamamız. Mesela sinemalarda gösterimde olan Sev Beni filmi artık bir seks turizmine dönüşmüş Türkiye’den Ukrayna’ya giden erkeklerin hikayesini anlatıyor. Aslında film tek katmanlı değil. Hem Türk erkeklerinin hem de Ukrayna’da kadınların yaşadıkları çok doğru biçimde karşımıza geliyor. Bunun en büyük sebebi de filmin yönetmenlerinin birinin Bahadır Er diğerinin ise eşi Ukraynalı Maryna Er Gorbach olması. İkisi de kendi bildikleri dünyaları filmde birleştirmişler. Filmin başrol oyuncusu Viktoria Spesivtzeva’da filme ayrı bir renk katmış. İşte önemli bir röportaj daha…

Öncelikle senaryo yazım aşamasından başlayalım. Sizin ikinci filminiz. Bu hikayeyi yazmaya sizi tetikleyen şey ne oldu?

Mehmet Bahadır Er: Biz karakter temelli yazıyoruz, bir olay bulalım oradan karaktere inelim değil, karakterden olaya gidelim. Evlenme sürecinde bir sürü şeye tanık olduk. Öyle karakterler, bu tip şeyler yaşayan karakterler birikti. Sonra biz o karakterleri birbiriyle ilişkilendirmeye başladık. Ve temelde şunu farkettik, aşk meselesi… Orada bir sevgisizlik var, burada da bir sevgisizlik var. O da bir sevgi açlığına dönüyor bir süre sonra. O da en kolay yoldan çıkıyor dışarıya, cinsel olan yoldan. Ama temelinde de herkes aşık olmak istiyor. Onu aramaya çalışıyor. Biri parada buluyor, biri kadında buluyor, biri erkekte buluyor, biri arabayla buluyor. Onu anlatırken hikaye böyle evrildi. Ama dediğim gibi karakterleri yan yana koymaya başladığımızda aslında kendi bir yapı oluşturuyor, biz de o yapının akmasına yardımcı oluyoruz.

Proje senaryo bittikten sonra cast hazırlanmış. Peki sizi bu projede yer almaya ikna eden şey neydi?

Viktoria Spesivtzeva: Hikayeyi beğendim ama daha daha çok Sasha karakterini beğendim. Ayrıca içinde anneyle ilişki, sevimsiz hayat, korku gibi birçok farklı tema da var. Onu çok beğendim. Aile, çocuklar derken 10 yıl önce profesyonel oyunculuğu bıraktım, Almanya’da yaşamaya başladım. Almanya’da çok teklif geliyordu ama hep daha basit şeylerdi. Bu tam kayıp kadın gibi bir şey. Kayıp bir sevgiyi bulmaya çalışan bir kadın. O çok yakın ve ilginç geldi.

Filmde Ukrayna’ya giden otobüsteki erkeklerinin o zavallılığı, o insanı soğutan halleri güzel verilmişti. Oyuncu muydu onlar?

Maryna Er Gorbach: İnşaat Grubu çalışanlarıydı. Onlar Kiev’de çalışıyorlar, köprüler yapıyorlar. Biz Türklere benzer insanlar olsun istemedik.

Mehmet Bahadır Er: Kazak, Azeri gibi insanlar getiriyorlardı. Türk değildi yani.

Maryna Er Gorbach: Hiç para vermediler onlara.

Başka örneği var mıdır bilmiyorum ama filmde üç yönetmeni birden oyuncu olarak ilk kez bu filmde gördüm. Murat Şeker ve Maryna Er Gorbach hep birlikteydiniz. Çekimlerde ilginç bir durum oldu mu?

Maryna Er Gorbach: Çok komik bir şey oldu gece kulübünde. Sahneyi çekiyoruz, figüran kızlar küfredip duruyorlar Bahadır’ın arkasından. Bir sustum, iki sustum sonunda “Özür dilerim kızlar, o benim kocam” dedim.

Mehmet Bahadır Er: O grubun bir kısmı oyuncu, bir kısmı oyuncu değildi. Bir kızı tutup çektiysem onu bir daha çekmem gerekiyor. Kız da kaçıyor sürekli. Karaktere yardımcı oluyor tabi bu, kız da kendi üstüne alınıyor. Ya ben seni niye tutup çekeyim. Öyle şeyler vardı. Karakter de öyle bir karakterdi.

Biraz önce aslında ben onu söylüyordum. Evet, bir Türk erkeklerinin durumu var o çok iyi gözlenmiş ama bir de Ukrayna’daki kadınların durumu var. Siz Ukraynalısınız, siz Türk’sünüz. Senaryo yazım aşamasına bunun nasıl bir etkisi oldu?

Maryna Er Gorbach: Bu bizim ikinci filmimiz. İlk filmde Bahadır senaryoyu yazdı. Ben hiç bakmadım, o sırada başka bir şey yazıyordum. Bu filmde Bahadır senaryoya Rusça eklemeler yapmak zorunda kaldı. Tercüme yaparken çok beğendim senaryoyu, öyle olaya dahil oldum. Öyle başladım. İki farklı ülkeden geldiğimiz için bu ülkelerin özelliklerini doğal olarak biliyoruz. İki karakteri beraber yazmaya başladık. Türk anneler çocukları 50 yaşında bile olsa hala çocuklarına “Aman düşmesin. Aman üşümesin” diye bakıyorlar. Güzel bir şey ama bir yandan da sanki özgür bir erkek olduğunu kabul etmiyorlar bazen. Biz de tam tersi, tamamıyla bırakıyorlar, o da normal değil. Bu bana çok kontrast geldi. O kontrastta iki karakter kurduk.

Film Ukrayna’da gösterildiğinde tepki çekmesinden korkuyor musunuz, ya da Ukraynalılar filmi yanlış anlar mı?

Viktoria Spesivtzeva: Filmin sosyal bir teması var. Ukrayna’da çok iyi eğitim almış, çok kaliteli insanlar da var. Herkes güzel hayallerle başlıyor ama iş hayatında bunların hepsinin karşılığını alamıyor. Ülkenin sisteminde bütün yollar herkese açık değil. Hayalleri ne kadar büyük olursa insanlar daha sonra o kadar fazla acı çekiyorlar. Fahişeliği seçmekse bir tür intihar gibi.

Mehmet Bahadır Er: İntihar eden insan sayısı trafik kazasında ölenlerden fazla.

Viktoria Spesivtzeva: Büyük hayalleri olan insanlar onlar gerçekleşmediği zaman çok büyük acı çekiyorlar. Politika konuşmak istemiyorum ama böyle bir durum var. O sahneler zor sahneler ama gerçek sahneler. Bu sahneleri Ukrayna’da göstermek lazım diye düşünüyorum. Filmde bir ajitasyon yok ne varsa onu gösterdik.

Maryna Er Gorbach: Politik olarak bir yere angaje olmayan insanlar, filmi kendilerine çok yakın görüyorlar. Gösterdiğimiz 60-80 yaşında insanlar ağlamışlar. Ama politik olan insanlar “Aman bizde öyle bir şey yok” diye tepki gösteriyorlar.

Bir eleştirmen olarak gişe filmlerini de takip ediyorum, festival filmlerini de. Festival filmleriyle gişe filmlerinin formülleri farklıdır. Ama sizin filminizde bu formülleri pek umursamadığınızı gördüm. Bu filmin gişede de şansı olabilir, festivalde de beğenilebilir. Çok az müzik kullanmışsınız, ortam müziği vardı daha çok. Oradaki kaygınızın ya da kaygısızlığınızın sebebi nedir, kendi sinemanızı yapma çabası mı?

Maryna Er Gorbach: Ben aynı zamanda filmin montajını da yaptım. Film yaparken şöyle bir şey var, ya da ben böyle düşünüyorum: Oturup kalemi alıyorsun ve kendi kendine “Tamam Cannes’a gitmek istiyorsan yarım saat seks sahneleri göstermek lazım, ya da İstanbul Film Festivali’ne gitmek istiyorsan uzun planlar çekeyim, hiç kimse konuşmasın, bir evde kalsın her şey… Ama bir film yapmak istiyorsan, bir şey anlatmak istiyorsan, öyle düşünmüyorsun. Çünkü bir tema var, temayı düşünüyorsun. O temayı yazmaya başlıyorsun. Biz o formülleri düşünmüyoruz. Bir film yapmak istiyoruz, sonra da o film kendi izleyicisini bulacak diye düşünüyoruz. Kara Köpekler Havlarken filmi de festivale gitti, çok büyük gişe yapmadı ama biz filmi sevdik. Belki yıllarca sonra insanlar daha çok izleyecekler, çünkü sonuçta biz insanlar için yapıyoruz.

Mehmet Bahadır Er: Yazarken şunu önemsiyorum, karaktere ve hikayeye sadık olmam lazım. Şartlı refleksler var ya şunu yaparsam bu olur… Başarıyı da şartlı refleksle bağladılar. Şimdi mesela son 10 yılın falanca festivalini kazanmış filmlerini alt alta sıralayın, hepsi birbirine benziyor. Yönetmenin yaratıcılık ya da özgünlük anlamında yapabildiği şeyleri çok sınırlıyorlar. Bunda eleştirmenlerin de çok etkisi var. Mesela yönetmen özgün bir şey denemek istediğinde “Hayır olmamış, aslında böyle olmalıydı” gibi oraya varan eleştiriler oluyor. İnsanlar başarıya endeksli çalışıyor. Sanat böyle olmamalı, içinden geldiğini çıkartman gerekiyor. Bir öğrenci olduğunuzu düşünün, ilk filminizi çekeceksiniz. 10 tane film izliyorsunuz, bunların hepsi başarılı. Demek ki iyi film böyle yapılıyor. İster istemez eliniz oraya doğru gitmeye başlıyor.

Maryna Er Gorbach: Mesela bizim okulda ilk üç sene bize hiç popüler festival filmi göstermediler. “Kendini bul sen neysen” dediler. Ben Kiev’de okudum. Sonra Polonya’da okudum. Zaten küçücük geliyorsun, hiçbir şey anlamıyorsun. Sonuçta bir noktada insan hissediyor “Acaba ben başka mıyım?” diyorsun. Sonuçta birbirinin aynı işleri nereye kadar yapacaksın.

Mehmet Bahadır Er: Bir anekdot anlatacağım ama isim vermeden, kelli felli yapımcılardan ve çok önemli bir festivalin seçicisinden… Yabancı birisi. Filmin ilk hallerini birlikte izletmiştik. Çok mutlu oldu falan ve sonra “Ben sıkıcı film izlemekten artık çok yoruldum” dedi.

Türkiye’de son dönemlerde Ukrayna’dan gelen kadınlar ve onlara aşık olan Türk erkekleriyle ilgili birkaç tane filmi art arda seyrettik. Bu çok normal çünkü bu bir sosyal problem ve sinema da bunu işliyor. Ukrayna Sineması’nda böyle bir dışavurum var mı?

Viktoria Spesivtzeva: Bizde sinema yeni başladı, devlet yeni yeni para vermeye başladı. En büyük teması da aşk.

Maryna Er Gorbach: Şu an Ukrayna’da devlet öyle yapıyor. Halktan oluşan jüri var. Ben yönetmen olarak bir prezantasyon hazırlıyorum, nasıl, nerede, hangi oyuncularla çekeceğimi kocaman perde üzerinde anlatıyorum. 15-17 dakika veriyorlar, ben o süre içinde anlatıyorum. Aynı zamanda da ne kadar para istediğinizi soruyorlar. Sonra jüri gidiyor karar veriyor. Senede 10 proje yapıyoruz Ukrayna’da projeler öyle halkla yapılıyor.

Mehmet Bahadır Er: Bir de hepsinin bir oylaması var, oylama sonuçları geliyor belli kriterlere göre. Biz hepsinden tam not almıştık.

Oyunculuğa bu fimle döndünüz, devam edecek misiniz?

Viktoria Spesivtzeva: Dolu bir senaryo, güzel karakter gelirse düşüneceğim.

Türkiye’de sonuçta çok büyük bir dizi sektörü var. Türkiye’de çalışmaya nasıl bakarsınız? Sonuçta Türk pazarına da bu filmle açılıyorsunuz.

Viktoria Spesivtzeva: Ukrayna, Türkiye fark etmez. Senaryo önemli, rol önemli.

Murat Şeker’in rolü ne filmde? Sadece oyuncu olarak mı geldi yoksa yapım olarak bir katkısı var mı?

Mehmet Bahadır Er: Murat Şeker’le biz sınıf arkadaşıyız. İlk “Goygoy” diye bir kısa film çekmiştim onda da oynamıştı. Çok açık, çok çabuk iletişim kurabilen, eğlenceli bir insan. Güven Kıraç’a götürdüm senaryoyu. O da gerilimde, kimler oynayacak, kimler oynamayacak düşünüyoruz. “Murat Şeker oynayacak” dedim. Yavuz Bingöl de aynı şekilde yer aldı. Ukrayna’daki cast’ı da çok beğeniyorum. Karakter temelli gittiğimiz için oyuncuların doğru seçilmesi gerekiyor.

Bu filmin ne kadarı Mehmet Bahadır Er’in, ne kadarı Maryna Er Gorbach’ın?

Mehmet Bahadır Er: Basın bültenimizde de, katalogda da birinci yönetmen Maryna Er Gorbach. Ben onun işini kolaylaştıracak şeyleri yaptım.

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.