KORKU SEANSI / THE CONJURING… Çocukluğu video furyasına denk gelen herkes gibi ben de bir kiralamacıya girdiğim vakit korku filmlerinin olduğu kısımda alırdım soluğu.
Çünkü korku filmlerini sinemada görmemize izin verilmez, bu türün örnekleri TV’de de (TRT) pek karşımıza çıkmazdı. O zamandan beri favori temam hep “tekinsiz evler” oldu. Bu tema asıl iyi örneklerini, The Shining, The Changeling, Poltergeist gibi filmlerle 80’ler sineması döneminde verse de son birkaç yıldır yeniden revaçta…
Saw / Testere filmiyle uluslararası şöhreti yakalayan ve ardından gelen Dead Silence, Death Sentence gibi filmlerle yeni şiddet sinemasının önemli temsilcilerinden biri haline gelen yönetmen James Wan, bir önceki filmi Insidious ile ilk kez bir “tekinsiz ev” hikayesi çekmiş ve sanırım bundan hoşlanmış olmalı ki, yeni filmi de benzer bir hikayeyi aktarıyor. Aslına bakarsanız, Insidious epey potansiyeli olan bir korku filmiydi ve Poltergeist’tan açık esinlenmeler taşıyordu ancak PG-13 sınırlamaları içinde kaldığından tür meraklıları için TV’de yayınlanan herhangi bir Twilight Zone bölümünden daha ilgi çekici olamadı. (Yatacak yerin yok MPAA)
James Wan, The Conjuring’i çekerken bu defa şiddete meyletmekten kaçınmamış. ‘R’ sertifikası ile sınıflandırılan film pek çok sekansta korku filmi meraklılarının istediğini vermeyi başarıyor.
Peki, bir korku filmi düşkünü ne ister? Bu filmler bizim gibiler için bir meydan okumadan ibaret. Yönetmen tüm hünerlerini ve hikaye anlatıcılığını göstererek bizi korkutmaya, biz ise korkmamaya çalışıyoruz. Yani, ne kadar korkunç, o kadar iyi! The Conjuring bu etkiyi sağlamak açısından son yılların en başarılı filmlerinden biri… Dürüstçe itiraf edeyim; Stir of Echoes’dan beri hiçbir filmden bu kadar korkmadım!
James Wan her ne kadar temayı önceden çalışmış olsa da hikaye gerçekten iyi. Evet, yeni bir şey yok, bol çocuklu bir Amerikan ailesi yeni bir ev alıyor ve 19. Yüzyılda bu evde yaşayıp ölmüş Bathsheba Sherman adında bir kadının ruhu aileye musallat oluyor. Bu ve benzeri konuları daha önce defalarca kez izledik ancak artık iyiden iyiye bir pazarlama tuzağına dönüşmüş olan “Yaşanmış olaylardan uyarlanmıştır” ibaresi bu filmde sahici bir anlam kazanıyor. Elbette her zaman olduğu gibi pek çok ekleme-çıkarma yapılarak. Ed ve Lorraine Warren çifti gerçekten kafa kafaya verip bir sürü paranormal olayı aydınlatmış insanlar. Filmde bir yan hikaye olarak izlediğimiz ve Warren’ların çocuğuna musallat olan oyuncağın (Annabelle Doll) Perron ailesinin lanetiyle alakası yok ancak The Conjuring ustaca yazılmış bir senaryo ile çiftin ele aldığı iki dosyayı birleştiriyor. Ayrıca filmde aile eve taşınır taşınmaz başlayan olaylar gerçek hayatta bu kadar ani vuku bulmuyor. Aile bu evde tam 10 yıl yaşamış…
Tabi bizim ilgimizi çeken, gerçeğin ne olduğu değil kurmacanın ne kadar iyi olduğu… Belli ki, James Wan ürkünç bir film çekmeye çalışmış ve bunu başarmış. The Conjuring yeni nesil korku filmi meraklıları için gerçek bir ödül, asla ıskalanmaması gereken bir film. Geçtiğimiz aylarda gösterilen “en korkunç film” olarak lanse edilen Evil Dead yeniden çevriminden çok daha iyi ve bunu yaparken her tarafı kan içinde bırakmıyor. Sonunda birileri, film izleyen insanları korkutmak için etrafa saçılan kollardan, bacaklardan ve kafalardan daha fazlasının gerekli olduğunu, önemli olanın iyi bir hikayede atmosfer sağlamak olduğunu fark etti. Bu anlamda da El Orfanato’dan beri en başarılı çalışma The Conjuring olsa gerek.
Filmin ön adı olan “Warren Dosyaları” etiketinden anladığım doğruysa, The Conjuring sinemada ya da TV’de seriye dönüşecek. Warren’lar pek çok lanetli olaya el atmışlar ve en az 10 filmlik bir serinin malzemesi hazır gibi görünüyor. Umarım olur, merakla bekliyorum.
Murat Tolga Şen / murattolga@gmail.com