Dizilerin denklemini notalarla çözen müzisyen Toygar Işıklı ile dizileri ve müziği konuştuğumuz bilgilendirici ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Dizi müziklerinde başarı kıstaslarından yola çıktığımız söyleşi içinde yeni projelerden detayları, Toygar Işıklı hakkında merak edilenleri, profesyonel bir müzisyenin müziğe bakışını bulacaksınız.

 Dizi müziği iyi olarak değerlendirmek için nelere bakmak gerekir?

Türkiye ve yurt dışı arasında bariz farklar var. Akademik kariyerim ve müzisyen kimliğim üzerinden bakarsak ben dinleyen diğer müzisyenlerin de önemli bulması hedefiyle müzik yapıyorum. İzleyici üzerinden bakarsak müziğin görüntüyü desteklemesi ve izleyicinin ilgisini ayakta tutması bu konuda çok önemli bir kıstas. Doğru sahnede, doğru müzik kullanımı dizide müziğin başarısını getiriyor.

Dizide müziğin ağırlığı ne kadar olmalıdır?

Normalde müziğin sahneden daha güçlü olmaması gerekir ancak ben bazı dönemlerde, özellikle ilk 3-4 yılımda, bilinçli olarak bazen müziği sahneden daha güçlü yaptım. Müziğin ne kadar güçlü ve önemli olduğunu göstermek istedim çünkü insanlar dizilerin içindeki müzikleri farkına bile varmıyorlardı. Aşk-ı Memnu ve Dudaktan Kalbe’de özellikle müziğin önemi çok yüksekti. Ezel ile beraber dizi müziğini film scoring mantığına taşıdım ve her şey olması gerektiği oldu.

 

AŞK-I MEMNU İLE TEK BİR ÖDÜL BİLE ALMADIM

Ezel sizin kariyeriniz için de bir milattı değil mi?

Ben ilk ödülümü Ezel ile aldım. O zamana kadar birçok iş yapmıştım ama çevrem olmadığı için keşfedilmem biraz daha geç oldu. O zamanlar ödül almaya da önem veriyordum, ben bir şeyler yapıyorum insanlar neden görmüyor diyordum. Sonra dedim ki, ben öyle bir şey yapacağım ki insanlar ödül vermek zorunda kalacaklar ve Ezel’i yaptım.

 

Dizi müzikleri için verilen ödüllere nasıl bakıyorsunuz?

Ben %90 reytinge ödül verildiğini düşünüyorum. Birçok ödül almış bir müzisyen olarak söylüyorum, dünyanın her yerinde cover yapılan Aşk-ı Memnu müzikleriyle bir tane bile ödül alamadım. Aşk-ı Memnu’nun jenerik müziği Ezel’den dahi daha iyidir ancak Ezel o kadar fenomen bir dizi haline geldi ki ben hep Ezel ile ödül aldım. Tüm müziklere bakıldığında Ezel, Aşk-ı Memnu’dan daha iyidir ancak bizde Antalya TV Ödülleri hariç tüm müziklere değil jenerik müziğine ödül veriliyor. Bir konuda daha Antalya TV ödüllerini diğer ödüllerden ayrı tutuyorum, onlar iki yıl üst üste bana ödül verdiler ancak “o zaten ödül aldı” diyerek ödül vermeyebilirlerdi de… Gerçekten müziği değerlendirerek ödül verildiğini gördüğüm ve böyle bir tabuyu yıktıkları için Antalya TV Ödülleri’ni daha saygın görüyorum.

 

Son yıllarda sürekli senfonik müziklerin ödül alması acaba jürilerin “beyaz Türklük” ispat çabasından mı kaynaklanıyor?

Senfonik orkestrasyonu dizilere getiren benim, Ezel’den sonra herkes aynı şeyi yapmaya başladı özellikle senfonik müziklere ödül verildiğini ise düşünmüyorum zira Ezel ile aday olup alamadığım ödül sayısı aldığımdan fazladır. Bana ödül alacağım bizzat iletildikten sonra bile o ödülün başka kişilere verildiği birçok olay da yaşadım. Ödül seçimlerinde birçok dinamik var, insanın kendi aldığı ödüllere bile güveni kalmıyor. Jüride müziği yapanın hemşehrisi olanlar daha çoksa o kişi ödül alabiliyor. Bu her ödülde soru işareti olduğu anlamına gelmesin. Gerçekten çok iyi rakiplerim de ödül alıyor, o zaman da ayakta alkışlıyorum ancak ben bu soru işaretleri yüzünden ödül takip etmeyi bıraktım, ben işimi yaparım, ödül verirlerse de seve seve gider alırım.

 

DİZİLERE ŞARKI YAPMAK KOLAYA KAÇMAK DEMEK

Ödüllerde daha adil sonuçlar alınması için neler yapılabilir?

Belki kategoriyle daha ilgili olan jüri üyelerinin iki oyu olabilir. Örneğin müzisyen olan jüri üyesinin oyu “En İyi Dizi Müziği” kategorisinde iki değerde sayılabilir. Jüri sayıları çok daha fazla olabilir, minimum 25-30 kişi olmalı ki kararda her kesimden insanın fikri değerlendirilsin… Bir de dizi müziği ile dizi şarkısı ayrıdır, ödüllerde bunun ayrımı yapılmalı, dünyada hiçbir ödülde dizi müziği ile dizi şarkısı aynı kategoride yarışmaz, yarışamaz.

 

Neden bu ayrım yapılmalı?

Benim için dizide şarkının önemi yoktur, ben de dizilere şarkı yaptığım için rahatlıkla söylüyorum, dizilere 17 şarkı yaptım, şarkı dizi müziği değildir.

 

Şarkılar biraz kolaya kaçmak mı?

Tabii ki… Dışardan diziye şarkı kullanılması ise çok anlamsız, şarkı diziye hizmet ediyor, senaryoya tam uyuyorsa kullanılabilir ama yeni bir kayıt ve cover ile… Öteki türlü şarkılar diziye bir şey katmıyor şarkıcıyı popülerleştiriyor. Muhteşem Yüzyıl’ın, Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin, Aşk-ı Memnu’nun bu tür iyi işlerin gündeme gelmek için bir şarkıya ihtiyacı yok. Bu yüzden ben müziğini yaptığım dizilerde başkalarının müziklerinin kullanılmasını mümkün oldukça istemem.

 

SARDUNYA ÇİÇEĞİNİ GÖRSEM TANIMAM

Daha önce müziklerinizi dinlememiş birine hakkınızda fikir sahibi olması için hangi şarkınızı dinlemesini önerirdiniz?

Dizi müziği olarak Ezel ve Aşk-ı Memnu, şarkı olarak ise özellikle sözleriyle Yaprak Dökümü’ndeki Sonunda şarkısı referans olabilir. İki tür, yaptığım müzikler birbirinden çok farklı olmasına rağmen ne hissettiğim, ne düşündüğüm bu şarkılardan ve müziklerden anlaşılabilir.

 

Ekşi Sözlük’te sizin için “Sardunyayla ilişkisi araştırılmalı” yazmışlar. Şarkılarınızdaki sardunya vurgusunun bir sebebi var mı?

Papatya ve gül dışında çiçek tanımam. Sen eşittir ben şarkımdaki sardunyalar kısmını ben yazmadım, Sardunyalar şarkısını yazarken ise bir kere bile sardunya görmemiştim. Ezginin Günlüğü’nün ve Sezen Aksu’nun sardunyalı şarkıları var, o şarkıları dinleyip bu nasıl bir çiçek ki herkes şarkı yazıyor diye düşünerek şarkıyı yazdım. Herkes şaka yaptığımı sanıyor ama bu kadar sardunyalı şarkı söylüyorum bu nasıl bir çiçek diye internetten baktım resmine. (Gülüyor) Şu an görsem tanımam çiçeği…

 

Kendi yaşamınızın bir beste olduğunu düşünseniz, şimdi o bestenin neresindeyiz?

Klasik bir eser olarak düşünürsek; eser başlar, devam eder, bir noktaya gelir ve burası ne kadar güzel dersiniz ama bilirsiniz ki besteleyen bundan daha güzel bir bölüm yapmıştır bestenin içinde. İşte ben o daha güzel yere yaklaşıyorum şu anda…

 

Peki bu besteyi dinleyen biri olsanız, bir dinleyici olarak “Toygar” hakkında ne düşünürdünüz?

Bu adamda farklı bir şey var derdim…

 

THE O.C.’NİN YERLİ VERSİYONUNDA SÜRPRİZLER OLACAK

Yeni sezonda da başlayacak birçok dizide sizin imzanız olacak…

Evet, Ocak 2014’te yayınlanacak Nermin Bezmen´in ´Kurt Seyd&Shura´ kitabından uyarlanan bir dizinin müziklerini yapacağım büyük ihtimalle. Kıvanç Tatlıtuğ oynayacak ve Bolşevik İhtilali dönemi konu edilecek. O dizide çok farklı bir müzik denemeyi düşünüyorum. Eylül’de Çağatay Ulusoy’un rol alacağı, The O.C.’nin Türkiye versiyonu olacak ve büyük ihtimalle ben müziklerini yapacağım.

 

The O.C.’nin özelliği dünyada pek çok amatör grubun tanınmasına vesile olması… Türkiye versiyonunda da amatör grupların şarkılarına yer verilecek mi?

Tam karar verilmiş değil ama no name isimlerden ve müzikal anlamda tanınan belli kişilerden şarkılar kullanmayı düşünüyoruz. Bazı ilkler de planlarımız içinde ama sürpriz olsun.

 

Kariyerinizde bundan sonra planladığınız adım nedir?

Yurt dışında dizi ve film müziği yapmak için çalışmalarım sürüyor şu anda… Bağlantılar kuruyorum, Türkiye’de dizi müziği olarak yapılabilecek her şeyi yaptım, kafamdaki her hedefi gerçekleştirdim. 20 Dakika’da çok alternatif bir müzik yaptım örneğin, şimdi sıra yurt dışında… Başka projeler de var sevdiğim şarkıları akustik olarak cover yapacağım bir akustik albüm, dizi ve belki film müziklerinden oluşacak bir box set ve bir grup adıyla rock albümü yapmak planlarım arasında.

 

Röportaj: Gizem Merve Kaboğlu

 

Gizemkaboglu@gmail.com

Twitter.com/gizemkaboglu

Gizem Merve Kaboğlu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.