Osmanlı dizileri ekranda boy göstermeye devam ediyor. Furyanın son örneklerinden biri ise tür olarak diğer dönem dizilerinden ayrılıyor. Osmanlı Tokadı adlı komedi dizisi şimdiden absürt hikayesiyle TRT’nin genç izleyicilerinin gözdesi olmuş durumda. Henüz yayına başlayalı 10 bölüm bile olmamasına rağmen çokça rağbet gören dizinin konusu özetle şöyle:

“İstanbul’un fethinden bir gün önce, görev yerlerini terk eden iki yeniçeri, Fatih’in hayatını tehlikeye attıkları için Akşemsettin tarafından cezalandırılarak 2013’ün İstanbul’una gönderilir. Hikaye o ki, yüzyıllar sonra İstanbul’a ‘düşen’ bu iki yeniçeri bir çok absürt olayın ortasında kalır.”

Dizi oldukça eğlenceli, izlemenizi tavsiye ederim ancak bu dizinin günümüzün politik ve sosyal konjonktüründe ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor. Hikayeyi genel hatlarıyla ele alarak görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Eskiden Padişahtı Şimdi Polis

İlk olarak dizideki eşleşmelere gelelim… Dizide 500 yıl önce yaşayan karakterleri ve 2013’teki yansımalarını görüyoruz. Örneğin, Osmanlı’daki Akşemsettin adlı akıl hocasının 500 yıl sonraki karşılığının profesör olması dizide olağan görülebilirken bana dikkat çekici gelen 2. Mehmet’in yıllar sonra polis olarak resmedilmesi oldu. Elbette genellemeler üzerinden yorum yapmak çok doğru değil ancak polisliğin muhafazakar bağlantıları kadar otoriteyle özdeşleştirilmesinin de altı çizilmeli.

Dizi “polisten kaçılır mı hiç”, “eskiden olsa idam vardı, şimdi içeride krallar gibi yaşatıyorlar, adalet mi bu” gibi mesajlarla dolu… Günümüzde sık sık eylemlerde emniyetini sağlamakla görevli olduğu halka gaz sıkarken, hatta çelme takarken gördüğümüz polislerin ve “şiddete meyyal adalet anlayışının” dizide yüceltilmesi ister istemez göze batıyor. Halkın tebaası, kulu olduğu Padişah’ın yerinde bugün bir polisi görmemiz fazlasıyla düşündürücü bana kalırsa.

Soydan Soya Aktarılan Düşmanlık

Ancak her eşleşme bu kadar kahramanlık safında kalmıyor, bir de düşman cephesi var hikayenin. Osmanlı döneminde Bizanslı olarak düşman safına yerleştirilen Alexandros karakteri günümüzde de İskender olarak mafyatik bir aktör oluveriyor hikayede. Dizinin kötü adamının (İskender) 5. bölümde de vurgulandığı gibi “Düşman Alexandras soyu” olması bence gizliden gizliye ırkçı bir yaklaşım içeriyor. “Soydan soya aktarılan düşmanlık” tanımı tehlikeli sularda gezildiğinin işareti, nasıl Kahpe Bizans filminin adı bile o filmin hanesine iz bırakacak bir eksi yerleştiriyorsa aynen öyle…

Aynı şekilde günümüzde değerlerin yozlaştığı, halkın Fatih’in emanetine sahip çıkamadığı, Osmanlı döneminin daha “iyi” olduğu sürekli alttan alta anlatılıyor dizide. İyi niyetli, saf iki yeniçeri üzerinden betimlenen bu “Osmanlısevici” senaryo siyasi olarak son dönem Türkiye dış politika stratejisi içinde tartışmalara neden olan neo-Osmanlıcılık akımını hatırlatıyor ister istemez. Dış politikada Osmanlı sınırlarına dair göndermelerin sıkça yapıldığı, içe kapanık konumdan çıkarak uluslararası arenada aktif rol oynandığı, Muhteşem Yüzyıl’daki Osmanlı anlatısının bile günlerce gündemi işgal ettiği Türkiye’de Osmanlı’nın bu derece yüceltildiği bir işe rastlamak şaşırtıcı değil elbette. Şaşırtıcı olan bunun sağlam bir komedi üzerine eğreti durmayacak şekilde yerleştirilebilmiş olması.

Elbette ortada bir iletim varsa o mesajda ideolojik bir gönderim de vardır. Bu eleştirdiğim veya yanlış bulduğum bir durum değil (mesajın gizliden gizliye ırkçılık içermesi dışında) amacım yalnızca bu mesajların varlığını göstermek.

Osmanlı Tokadı ekranda başarılı olacağı izlenimi yaratan iyi bir komedi ancak bence bu dizinin ne 2013’te yayınlanması, ne kanalının TRT, ana karakterlerinin de yeniçeri ve polis olması tesadüf… Böyle biline…

Gizem Merve Kaboğlu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.