Koğuş Akademisi filminin başrol oyuncuları Arzu Yanardağ ve Çetin Altay hayatlarının en güzel ve yoğun dönemlerini yaşadıklarını söylüyorlar. İkisi de ardarda film çevirmenin keyfini yaşıyorlar.

Sinemamız sadece bağımsız veya minimal filmlerden oluşmuyor. Özellikle gişe verilerine bakarsak tam tersini söylemek bile mümkün. Son dönemde diziden çok sinema filmleriyle karşımıza çıkan iki oyuncuyla konuştuk. Arzu Yanardağ ve Çetin Altay birçok meslekdaşlarından farklı olarak sinema filmlerine ağırlık veriyorlar. Bu kadar öfke dolu bir toplumu güldürmenin zorluklarını, sinemada güzel kadın olmanın avantajlarını ve dezavantajlarını ve tabii ki son filmleri Koğuş Akademisini sizin için konuştuk…

Birçok sinema projesinin içindesiniz, bu kadar yoğunlukta tercihlerinizi nasıl yapıyorsunuz. Bu filmin özelinde dikkatinizi çeken şey ne oldu?

Çetin Altay: Yıllardır mizah yaptığım için gelen projelerin çoğu zaten komedi oluyor. Son beş senedir karaktare daha çok dikkat etmeye başladım. Genelde yazılan karakterin üzerine bayağı eklemeler yapıyorum. Bana getirilen karakterin üzerine başka şeyler eklediğim vakit daha zengin bir karakter oluyor. Bu filmde “Tek Maç Erdem” için de öyle oldu. Bir yerde oturup arkadaşlarla konuşuyorduk, bir karakter var orada ama bununla alakası yoktu adı Erdem’di sadece ama ne olacağı belli değildi. Bir gözlük vardı masada onu taktım, sonra biraz peltek yaptım karakteri ve öyle çıkarttım bunu. 15 saniye içinde çıktı ve çok pratik bir karakter oldu ama sonra ben de çok sevdim, bayağı keyifli bir karakter oldu. Önünün açık olduğunu düşünüyorum.

Arzu Yanardağ: Senaryonun zekice esprilerle dolu olması beni çok etkiledi. Ve filmdeki kadın karakterlerin baskın karakterler olması. Çünkü son zamanlardaki komedi filmlerinde işin kolayına kaçılıp, kadınlar obje olarak sunuluyor. Bu da beni açıkçası rahatsız ediyor.

Rolünüzden bahseder misiniz?

Arzu Yanardağ: Hapishaneye yeni atanan müdire Kamuran rolünü canlandırıyorum. Zeki ve eğlenceli bir tip. Erkekler üzerinde çok kolay baskı kurabiliyor.

Bunun için bir hazırlık veya araştırma yaptınız mı?

Arzu Yanardağ: Drama olmadıkça ve beni çok zorlayacak bir rol olmadıkça kendimden ve gözlemlerimden besleniyorum. Bu filmde de aynısı oldu.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesinde çekim yaptınız. Nasıl bir tecrübeydi?

Arzu Yanardağ: Eskiden kadınlar hapishanesi olarak kullanılan kısmında çalıştık. Çok rahat ve keyifli bir set oldu. İşin eğlenceli tarafı koğuştaki mahkumları canlandıran oyuncuların, komik kostümlerle ortalıkta dolanmalıydı.

Hep bir eleştiri vardır Türk sinemasında gişe filmlerine, aslında burada kastedilen komedi filmleridir. Hallbuki bir ulus sinemasının endüstri olabilmesi için gişe filmleri çok önemli, gişe filmleri olmadan endüstri olamaz. Bu şekilde kategorize edilmeyi nasıl karşılıyorsunuz?

Çetin Altay: Zaten ikiye ayrılmış durumda artık; sanat filmi-gişe filmi. Sanat kafası-gişe kafası diye bir şey var, bu da herhalde argosu onun. Sanat filmi dediğimiz şey gerçekten biraz daha ağır, doğru. Gişeye gitmeyecek bir şey ama birçoğu gişeye çıkıyor. Ama gişe filmi nedir, hangi film gişe yapar onu bilmiyorum. Biz bir film yapıyoruz, insanlar tuttuğu zaman gişe yapıyor. O anlamda bir gişe filmiyse benim yaptığım filmler gişe filmiydi. Reklamının da iyi, herşeyinin iyi olması lazım. Çok güzel, çok komik bir komedi filmi yaparsınız ama reklamını iyi yapamazsanız evde beraber izlersiniz. Ne kadar duyurursan duyur, film çok iyi, heryerden güzel tepki alıyor ama iş yapmayabiliyor sinemada, onu da anlamış değilim. Bizim var öyle birkaç tane filmimiz, daha sonrasında DVD’si çok sattı. Bakalım bunun kaderi inşallah iyi olur diyorum.

Bana bir Soygun Yaz çok iyi bir komediydi bence fakat hatırladığım kadarıyla gişesi iyi olmadı…

Çetin Altay: Olmadı evet. Ama Türkiye’nin bir çok yerinden üniversiteli gençlik sosyal medyadan bana ulaşıp bir sürü mesaj atıyor “Sabah akşam izliyoruz” diye. Bir film sabah akşam izlenmez, dedim ki “Gişedeyken neredeydiniz?” Çoğu “Duymadık” dedi. Belki PR’ında mı eksiklik vardı, bizde mi eksiklik vardı bilemedim?

Son dönemde sizi daha çok komedi filmlerinde görüyoruz. Bu sizin tercihiniz mi? Komedi filmlerini sever misiniz?

Arzu Yanardağ: Öyle denk geldi diyebiliriz. Son zamanlarda seçtiğim senaryolarda çok fazla titizlik gösteriyorum. Komedi de olsa dram da olsa, benim için önemli olan senaryo ve işin kalitesi. Ayrıca yapımcının tutumuna dikkat ediyorum. Komedi filmlerine bayılırım. Peter Sellers ve Jim Carrey favori oyuncularım.

Komedi Türk sineması için dönemlere bölünemeyecek kadar önemli bir tür, Yeşilçam’dan 2000 sonrası sinemaya kadar etkisi ortada. Fakat Yeşilçam’la günümüz komedisi arasında çok büyük bir fark var. Yeşilçam komedisi daha trajikomik, daha dramaturjisi güçlü. En büyük fark olarak ne görüyorsunuz, bu fark oyunculardan mı kaynaklanıyor, yoksa senaryo bazında mı farklılık var?

Çetin Altay: Oyunculardan da, senaryodan da kaynaklanıyor. Dramaturjisi sağlamdı, durum komedileri vardı. Ama mizah anlayışı çok değişti. O zamanın filmini alın bugün en iyi oyuncularla yapın içine güncelleşmiş mizahı kullanmazsanız kimsenin “Çok iyi bir film olmuş” diyeceğini zannetmiyorum. Benim Leman’da bulunduğum zamanlardan da bayağı farklı yerlere geldi mizah. Çok iyi yerlere geldi. Bunun için çok çalışıyor insanlar, çok da güzel işler yapan arkadaşlar, ağabeyler var. Günü yakalayıp, günün mizahını yapıyor olmak daha iyi yerlere götürüyor insanı.

Türkiye’de halkın çok benimsediği oyuncular var. Genelde baktığınızda komedi oyuncuları bu konuda çok şanslıdır, halkımız onları benimser ve yüceltir. Son dönem oyuncularında bu konuda bir sıkıntı var. Çünkü sinema oyunculuğunun yanında dizi oyunculuğu ve televizyonda başka tür programlar yapmak insanların kafasını karıştırıyor, bu yüzden eskisi gibi tam anlamıyla yıldız mertebesine ulaştırdığı, anıtlaştırdığı isimler yok. Şu anda sizin durumunuz nedir, bayağı filmde oynadınız ve herkes tarafından da tanınıyorsunuz?

Çetin Altay: O söylediğinize yakın bir şey olmaya başladı. Geçen sene bana dokuz tane falan dizi senaryosu geldi, bir seneyi geçti dizi yapmadım ben. Olmadı, anlaşamadık, bana uymadı. O süreyi ve ondan önceki süreleri hep sinemayla geçirdim. Televizyonda her gün gördüğü insanın filmi olduğu zaman gitmez mi acaba diye endişe oluyor insanlarda. Aslında ona da çok katılmıyorum. O tezi çürütecek bir kaç tane örnek var. Şahan Gökbakar var, Ata Demirer’in programları vardı. Gişeleri de çok iyi. Ama o televizyona da iyi bir iş yapıyor olmala da alakalı. Dokuz tane senaryonun içerisinden bir kaç tanesi kafama yatmıştı ama kabul edemedim. Bu sene belki inşallah yine yazın iki tane daha film çekmeyi düşünüyorum, şu an görüştüğümüz, konuştuğumuz filmler var. Dört, beş tane dizi senaryosu geldi. Bakalım hangisiyle anlaşırsak bir de dizi yapacağız herhalde. Ama ben milletin gözünde sinema oyuncusu muyum, dizi oyuncusu muyum onu bilemiyorum. Çok dizim yok, beş altı tane dizim var ama iyi diziler. Emret Komutanım var, Gece Gündüz diye polisiye dizi yapmıştık. Ama sinema filmim bayağı var, 20’yi geçti.

Toplum tarafından size gelen tepkiler nasıl?

Çetin Altay: Daha hiç kötü bir tepki almadım bugüne kadar. “Şu işi yapma” diyen olmadı, inşallah da olmaz çünkü kimseye bir zararımız yok, insanlar eğlensin diye kendimizi paralıyoruz. Bir oyunumda başka bir deneme yapmıştık, 600 kişilik bir salonda belki 50 kişiden çıktı o ses ama, dediler ki “Siz sinema yapın.” Tiyatrocuyuz biz, “Tamam tiyatro yapın da asıl sinema yapın” dediler. Dizi yapın diyen duymadım. Ama onlar sinemadan bana alışık oldukları için.

Sinema da güzel kadın çok önemli. Hollywood’ta bunun etkilerini görüyoruz. Kadın yıldızlar özellikle fiziğiyle de etkileyici ve star sistemi buna dayanıyor. Türkiye’de son zamanlarda star sisteminin yıkıldığını düşünüyor musunuz?

Arzu Yanardağ: Türkiye’de sinema sektörünün belli bir sistemi olduğunu düşünmüyorum. Star sisteminin olmaması çok mühim değil. Önemli olan işini sevmek ve iyi olmak için büyük gayret göstermek.

Günümüz kadın oyuncularının pırıltılarında bir eksiklik olduğuna katılır mısınız?

Arzu Yanardağ: Katılmıyorum. Kendimden örnek vermem gerekirse, günlük yaşantımda sırt çantamla İstiklal caddesinde rahatlıkla makyajsız dolaşabiliyorum. Ama filmin PR’ıyla ilgili bütün çalışmalarda son derece özenli ve pırıltılı olduğumu söyleyebilirim.

Bütün dünyada komedi sanatçıları bir yerden sonra komedi dışında bir dramda da oynamak isterler. Sizin kariyerinizde böyle bir şey var mı?

Çetin Altay: Benim kariyerimde var komedi filmi olmadığı için çok ayrı bir yere koyduğum film var, Çakal. Çok ağır bir dramdı ve herkese hitap edebilecek bir film değildi, hayatın başka bir yerini anlatan bir filmdi. Onun gibi bir kaç tane daha olacak onların görüşmesini yaptım. Bu sene mi olur bilmiyorum. 10 sene önce ben bayağı kötü adamı oynardım, anasını vuran, babasını kesen, o tarz insanları oynadım çok. 90’lı televizyon filmleri zamanında bayağı kötü adam oynamışlığım var, sonra değiştirdik.

Dizilerin mi yoksa sinema filmlerinin mi bir oyuncunun ünlenmesinde etkili olduğunu düşünüyorsunuz? Hangisi sizin için daha değerli?

Arzu Yanardağ: Dizilerde oynayıp ünlü olmak mı, iyi filmlerde rol almak mı? Tabi ki iyi filmlerde rol almak. 20 yıl sonra ününüz ve oynadığınız diziler tamamen unutulacak. Ama öldükten sonra bile insanlar sizin filmlerinizi izleyecek. Bu mucize gibi bir şey. İz bırakmak, benim için çok değerli.

Bir çok dizi, TV filmi ve sinema filminiz var. Bir oyuncunun maddi ve manevi olarak hayatını idame ettirebilmesi için bu üretimlerin yeterli olduğuna inanıyor musunuz?

Arzu Yanardağ: Ayrıca her sezon tiyatro yapıyorum. Ancak söylediğim gibi sektörün tam anlamıyla oluşmamasından kaynaklanan sorunlar söz konusu. Şimdilerde her oyuncunun hayali, tabiri caizse bir diziye kapak atmak. Dizide oynamıyorsan insanların seni unutması tehdidiyle karşı karşıyasın. Ben bunların karşısında duran bir tutum sergiliyorum. Sadece para kazanmak ya da gündemde olmak adına asla bir işi kabul etmem.

Bu yıl Rüya Gibi Geçti adlı bir filmde daha rol alıyorsunuz. Bu film hakkında da kısa bir bilgi verebilir misiniz?

Arzu Yanardağ: Filmin yönetmeni Mehmet Taşdiken benim çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir isim. Sadece film değil bütün projelerini gönülden destekliyorum. Bu filmde konuk oyuncu olarak yer alıyorum.

Bağımsız filmlerin yanısıra gişe filmlerinin sizin gibi oyunculara çok ihtiyacı var endüstrinin sizden yeterince yararlandığını düşünüyor musunuz?

Arzu Yanardağ: Ben her dönem yeniden keşfediliyorum. Farklı tarzda, alışılmışın dışında rolleri canlandırmak için can atıyorum. İşime tutku derecesinde bağlıyım ve öğrenme sürecim her daim devam ediyor. Yakın zamanda daha iyi anlaşılacağıma inanıyorum.

Mesela şu dönemde Marilyn Monroe Türkiye’de yaşasaydı yıldız olabilir miydi? Yoksa görmezden mi gelinirdi?

Arzu Yanardağ: Marilyn Monroe her dönem, hangi ülkede yaşarsa yaşasın star olacak bir isim.

Türkiye şiddet dolu bir ülke, kırılma noktalarımız belli, birçok ülkeden çok daha fazla şeyler yaşanıyor. Toplumda bir öfke var, bir komedyen olarak bu sizi nasıl etkiliyor, sonuçta öfke dolu bir toplumu güldürmeye çalışıyorsunuz?

Çetin Altay: Ben cidden o kadar kötü olaylar gördüm ki dayanamıyorum. Bir de haksızlığa dayanamıyorum galiba, kötü bir şey gördüğüm zaman müdahale ediyorum. Şurada tartışan birilerini görsem, benle alakası olmayan bir durum olsa, çok uzak da olsam bakıp geçemiyorum. Gidip “Yapmayın, noluyor, ayıptır” diyesim geliyor. İnsanlarda mutsuzluk var, bu yaşam şartlarından mıdır, kırılma noktalarımız belli bir yere geldi taştı gitti mi millette bilmiyorum? Beni de çok etkiliyor tabii ama biz yine işimizi yapacağız. Hayatın eğlenceli yanlarını çıkaralım gösterelim insanlara onun için uğraşıyorum.

Nerelisiniz?

Çetin Altay: Trabzonluyum, İstanbul’da doğdum.

Trabzon’un özellikle komedi konusunda çok belirgin bir kimliği var. Filmlerinizden biliyorum o kimlikten yararlanıyorsunuz. O toprakların size kattığı şeyler var, bunlar sizi nasıl etkiliyor?

Çetin Altay: Oranın kanından gelen bir şey, genlerimizde var herhalde. Cidden çok iyi bir coğrafya, Türkiye çok iyi bir coğrafya, her yerini çok seviyorum ve bir çoğunu gezdim gördüm. Siz insanlara iyi yaklaştığınız vakit hiç bir yerde sıkıntı yaşamıyorsunuz. O tarafın güzel yanı da bu, çok belli zaten benim Karadenizli olduğum. Tanınmadığım bir yerde oturup sohbet ettiğim zaman “Abi çok komik, ne eğlendik. Memleket Karadeniz değil mi?” diyorlar. Soruyu soruyor hemen arkasından bağlıyor. O tarafa gittiğim zaman sağolsunlar bayağı yoğun bir ilgi oluyor. Kısmetse Rize Üniversitesi’ne gideceğim söyleşiye, çok gidiyorum bu ara üniversitelere söyleşilere. Bir çok yerden çağırıyorlar gidiyorum. O tarafın durumu daha farklı, yaşıyorum her yerde, insanlar hissediyorlar.

1980’lerde ve 90’ların ikinci yarısına kadar feminizimin Türk sinemasındaki etkileri hissediliyordu. Müjde Ar, nur Sürer gibi oyuncular sayesinde. Bu bağlamda 2000 sonrası sinemamızda kadın oyunculuğu olarak geriye bir adım atıldığını düşünüyor musunuz?

Arzu Yanardağ: Son dönemdeki kadın oyuncuların başarısı hiçbir dönemde yaşanmadı. Saadet Işıl Aksoy, Sibel Kekilli uluslararası alanda gurur verici işler yapıyorlar. Türk sineması halen erkek egemenliğinden çıkamadığı için, kadın hikayeleri bulmak zor. Ama gidişatı çok olumlu görüyorum.

Senaryo ve kamera arkasında çalışmanız var mı?

Çetin Altay: Ben önceden senaristlik yapıyordum yazı gruplarımız vardı. Bayağı iyi insanların yanında senaristlik yaptım, onların yazı gruplarında oldum. Ama şu ara hiç bir şey yazmıyorum, o tembelliği atıp üzerimden eski alışkanlığımı kazanacağım. Leman döneminde çok yazardık orada oyunlar oynarken. Senaristliği kullandığım yerler var, filmlerin çoğunda kullanıyorum sadece ismim orada öyle anılmıyor.

Star gazetesi okuyucuları için benim size sormadığım sizin söylemek istediğiniz veya bu filmle ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı? Bu filme gittiklerinde ne bulacaklar?

Çetin Altay: Bu benim başrolde olduğum ama çok iyi bir kadrosu olan bir film ve ciddi ciddi insanların eğleneceğini düşünüyorum çünkü çok eğlenceli, enerjisi yüksek bir film. Bütün filmlerde büyük bir emek var, bunda da öyle. Çok sıcak, çok samimi çalıştık bu filmde önceki filmlerdeki gibi. Kulaktan kulağa reklamın çok iyi olduğuna inanırım. İnşallah bu sıcaklığa, bu samimiyete inanıp giderlerse kulaktan kulağa yayılacağına inanıyorum.

Arzu Yanardağ: Koğuş Akademisi bu hafta vizyona girdi. Çeşitli şehirlerde film gösterimi ve imza günü organizasyonları var. Geçen hafta sonu Bursa ve Kütahya’daydık. Bu hafta Aydın, Trabzon, Antalya ve Kayseri’de izleyiciyle bir araya geleceğiz. Filmi çok sevdiğim için tanıtımına elimden geldiği kadar destek veriyorum.. Çünkü böyle keyifli ve güzel işler çok kolay bir süreçte ortaya çıkmıyor. Yazın yine bir sinema filminde rol alacağım. Tiyatro oyunumun turnesi olacak. Yeni sezona bir televizyon programı olacak. Hayatımın en yoğun ve güzel bir dönemindeyim. Mutluyum.

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.