Antalya Altın Portakal’da yarışıp, ödüller kazanan “Güzelliğin On Par’ Etmez” ya da orijinal adıyla “Deine Schönheit ist nichts wert”, nihayet aylar sonra gösterime giriyor. Peki, Aşık Veysel’in pek meşhur şiirinden ismini alan filmin, gerçek adı neden yabancı?
Çünkü film, Avusturya yapımı… Güzelliğin On Par’ Etmez, Altın Portakal’ı kazanınca, bu film yerli işi değil diyerek tepki gösterenler olmuştu. Hatta geçtiğimiz günlerde gösterime giren ‘Kuma’ adlı film, benzer bir durum nedeniyle yarışmaya dahil edilmemişti. Kaybeden sinemacıların, kıskançlıktan olsa gerek, haliyle bir parça tepkisine maruz kalan film, gurbette hayata tutunmaya çabalayan insanlarımızı, bizim insanlarımızı anlatıyor, öykülerimizi beyazperdede resmediyorsa, yabancı değildir asla… Filmin bunca zamandır gösterime girememesinin nedeni ise klasik, salon bulamamak… Bu salon mevzusu giderek kabak tadı vermeye başladı, gerçekten…
Evet, Güzelliğin On Par’ Etmez, Antalya’dan altı, Ankara Film Festivali’nden de iki ödülle döndü. Daha önce iki kısa film ve “Kick-Off” adlı bir belgesel çeken genç yönetmen Hüseyin Tabak, ilk uzun metraj kurmaca denemesinde vasatı aşıyor ve temiz bir iş çıkartmayı başarıyor. Gelecekte ondan, kendisi gibi gurbette olan insanlarımıza dair yeni yapıtlar bekliyoruz. Filmin başrollerinde Orhan Yıldırım, Lale Yavaş, Abdülkadir Tuncer, Nazmi Kırık ve Yüsa Durak var. Veysel karakterini canlandıran çocuk oyuncu Abdülkadir Tuncer resmen döktürüyor, ağabey rolündeki Yüsa Durak da gayet iyi bir performans sergiliyor.
Kürt baba, Türk anne ve iki oğul… Film, Avusturya’ya göç eden ailenin, yeni bir hayat mücadelesinde yaşayacakları zorluklardan yola çıkıyor. Uyum sorunu, dil problemi ve yabancılık hissi… Doğru, kitaplara, filmlere pek çok kez konu olmuş bildik bir hikâye diyeceksiniz, ancak zor olan da tam olarak işte bu zaten… Aşina olduğumuz bir mevzuya, dikkatimizi bir kez daha çekebiliyorsa, başarmış demektir. Ötesi yok. Güzelliğin On Par’ Etmez’in elbette sorunları var, lakin o kadar kötü film çekiliyor ki, vasatı aşan yapımları didiklemek içimden gelmiyor, inanın.
Evin sorunlu büyük oğlu, Kürt meselesi yüzünden bedel ödemiş babasıyla çatışma yaşamaktadır, ona bir kutup gerekmektedir ve o çözümü Türk milliyetçiliğinde bulmuştur. Kahramanımız küçük Veysel’in ise derdi başkadır, dil sorunuyla boğuşmakta, okulunda resmen kâbus yaşamaktadır. Bir de aşık olur üstüne, hayat hem daha güzel hem de daha karmaşık bir hal alır. Neyse, çatlak bir komşu Cem, Veysel’in yardımına koşar. Aralarındaki yaş farkının önemi yoktur, iki aşık erkek, birbirinin halinden elbet anlar. Veysel’in Ana’ya, ilanı aşk edebilmek için acelesi vardır. Çünkü zaman hızla akıp gitmekte, gurbet ellerde hayat, hep kötü sürprizlere davetiye çıkarmaktadır. Ve Veysel’in hayattaki biricik dayanağı adını aldığı büyük ozandır, o hep onu dinler durur;
Güzelliğin on par etmez
bu bendeki aşk olmasa
eğlenecek yer bulaman
gönlümdeki köşk olmasa
tabirin sığmaz kaleme
derdin dermandır yareme
ismin yayılmaz aleme
aşklarda meşk olmasa
kim okurdu kim yazardı
bu düğümü kim çözerdi
koyun kurt ile gezerdi
fikri başka başk’olmasa
güzel yüzün görülmezdi
bu aşk bende dirilmezdi
güle kıymet verilmezdi
aşık ve maşuk olmasa
senden aldım bu feryadı
bu imiş dünyanın tadı
anılmazdı veysel adı
o sana aşık olmasa