Muhalif Başkan filminde muhalif bir başkanı oynayan Ferhan Şensoy’la filmi, tiyatroyu, muhalif olmayı ve muhalif kalmayı konuştuk…

Öncelikle filmin içinde yer alma süreciniz nasıl oldu?
Arkadaşlar bana ulaştı, sonra senaryo üzerinde tekrar çalışıldı görüştükten sonra. Benim sinema yapabilmem için tabii ki önce senaryo önemli ama biryandan da 11 ay muntazaman tiyatro var, burası kapanıyor turneler başlıyor. Bu ölü tarihime denk gelirse sinema filmi, ben sinema yapabiliyorum. Tesadüfen böyle bir boşluğa denk geldi, senaryoyu beğendim. Bir muhalif başkan ve günümüzdeki belediye başkanlarının başına gelenler tabii ki onun da başına geliyor. Bunun altını çizen ama hikayenin paralel kurgusu olarak naif bir aşk hikayesi olan bir film. Muhalif başkanla onun rakibinin oğlu arasında kurulu bir komedi diyebiliriz.

Sizi düşünerek mi yazmışlar ilk başından beri?
Yok hayır. Akıllarına ben gelmişim aradılar.

Günümüzde muhalif olmak suçlu olmakla mı eşdeğer? Var olan iktidara tepki olarak mı çekildi?
Aşağı yukarı ona takabül ediyor. (Gülüşme) Evet rakibi olan bir önceki başkan seçimi kaybedince ki o iktidar yanlısı bir başkan. Dolayısıyla da Ankara’daki gücüyle birtakım komplolar düzenliyor. Ama bu şanslı bir başkan. Bu bir komedi filmi, kimi olaylardan dolayı başına bir şey gelmiyor. Tesadüflerle ama.

Filmde bir de Rus kızlar var galiba!

Başkan ilçenin dikkat çekmesi , oranın kalkınabilmesi için kimi şenlikler düzenliyor. Bunlardan biri de filmin içinde bir renk olarak Rus kızlarla yapılan bir güzellik yarışması. Çünkü medya onlardan hiç bahsetmiyor, küçük bir kasaba orası. Denedikleri güreşler var, filmin renklerinden biri de Rus kızları.

Siz de muhalif birisiniz her iktidar döneminde de ben sizi muhalif biri olarak gördüm. Muhalif olmanın bedeli nedir bu ülkede?

Muhalif olayım diye yaptığım bir şey değil. Dünya görüşüyle ilgili ama zaten sanatçı muhaliftir, pek muhalif olmayan sanatçı tanımadım ben. Özellikle batıda. Muhalif derken bir partinin adamı olarak değil, o hep muhalif olarak eleştirendir, ülkenin gidişatı konusunda fikrini sunar. Bu iktidar gitti diğeri geldi yine ben yine muhalifim, eleştirilmesi gereken odur o zaman. Sanata o pencereden baktığım için muhalif olmayana sanatçı demem ben!

İktidarla uzlaşanlar için ne dersiniz?
Onlar vitrindeki akil abi ve ablalar!

Birtakım değerler alt üst ediliyor, Emek için eylemler yaptık, sizde Ses Tiyatrosu’nu tutmaya, tiyatro yapmaya çalışıyorsunuz. Zor mu?

Zor tabii, Ses Tiyatrosu bir müze. 1885, bir müzeyi korumak zorundayız biz, herhangi bir tiyatro salonunu değil. Muntazaman onarım isteyen bir müze. Bu bizim gücümüzü aşan bir şey.

Devlet desteği almıyorsunuz?
Bununla ilgili almıyoruz. Her tiyatroya olduğu gibi bizde de prodüksiyona veriliyor. Ama tiyatroyu onarmak için de vermeleri gerekir bana göre. Türk tiyatro tarihi var burada. Bütün Türk tiyatrosu buradan geçmiş. Kel Hasan, İsmail Dümbüllü burada oynamış, Münir abi (özkul) ilk kez burada sahneye çıkmış. Ben burada oynuyorum, can siper hane korumaya çalışıyoruz. Burası bir tarihi eser, Emek sinemasının başına gelen gelmez, çünkü orası satıldı. Biz ortaoyuncular olarak burada hem kiracıyız, hem de küçük bir hissedarız. Buraya bir şey yapılması için ortaoyuncuların ikna olması lazım, biz satmıyoruz dersek bir şey yapılamaz. Diğer yerler içinse rant söz konusu ne yazık ki! Taksim’in kapatılması da orada 1 Mayıs olmasın, milli bayramlar orada kutlanmasın, protestolar olmasın anlamına geliyor. Yani Taksim’i kapatmak bu bence. Hata Aydınlık gazetesinde haftada bir yazıyorum, yazdın da bunu. Taksim şunun için kapanıyor: Orada slogan atmayın, gidin Beylikdüzü’nde atın! Taksim bir arena, onu kapatmak istiyorlar. Taksim 1 Mayıs demek, çok anlamlı.

En son Son Ders: Aşk ve Üniversite filminde oynadınız beş yıl önce. Aslında sizin için çok bir zaman dilimi değil beş yıl. Zaten çok üreten bir oyuncusunuz.

Evet her yıl bir oyun yazmak zorundayım. Devlet yeni oyun çıkarmazsan yardım etmiyor. Geçen yıl bir prodüksiyon için bize bir para veriyor. Gelecek yıl da onu oynadığımızda vermiyor, yeni oyun yap diyor. Ama ikinci yılında da masrafları oluyor oyunun, örneğin kostümlerin hepsi hafta bir temizlemeye gider. Yıllık temizleme maliyeti kostümün maliyetinden daha fazladır. Seyircisi varsa oynarım ben o oyunu, eskiden bir oyun çıkarır üç yıl oynardık. Ama biz repertuar tiyatrosuyuz, çok oyunlu dönüyoruz, eskilerini kaldırmıyoruz. Sadece o da değil tabii, eskiden bir oyunu üç yıl dolu oynardık. Seyirci çok azaldı İstanbul’da. Bizim kemikleşmiş seyircimiz var, o çok azaldı. Onlar yeni oyunu izliyor, sonra oyun daha 50.ci sahnelemeye gelmemiş, gişeye soruyor yeni oyun var mı diye.

Sinema izleyiciliği biraz daha ön planda sanırım, tiyatro daha geri planda mı kaldı?

Evet ama dünyada da böyle. Sinema farklı, alıp evinde de izleyebiliyor, televizyonda izliyor. Ama tiyatro için gelmesi gerekiyor…

Oyunculuğu tiyatro ile sınırlamıyorsunuz, filmler de oynuyorsunuz…

Oyunculukta öyle bir şey yok. Dünyanın her yerinde sinemada daha çok tiyatrocular oynar.

Gelelim tekrar filme… Yine ilk filmini çeken bir yönetmenin filmi Muhalif Başkan…
Yöneten Yüksel Torun. Son Ders’in yönetmeni Uğur Yağcıoğlu’da süpervizör olarak bulundu. Beni arayan da o. Senaryoyu okudum en seni düşündüm abi dedi. Ben Yalıkavak’tayım ama konuşuruz sonra dedim. Ben de Yalıkavak’tayım, senaryo yanımda dedi. Gelmiş zaten. (Gülüşme) O aracı oldu.

Destek oluyorsunuz ilk filmini çekenlere…

Bunlar tamamen tesadüf. Pardon’da benim oğlum Mert’in ilk yönetmenliğiydi. Sinan (Çetin) bana sen çek demişti, ben de benim rolüm çok fazla çekemem demiştim. Mert orada reklam filmlerinde asistan olarak çalışıyordu. Bu da bir rastlantı.

Mert ikinci filmini çekecek mi?
Çekmek istiyor, arkadaşıyla birlikte üstünde çalıştıkları bir senaryo var. Kendileri çekmek istiyorlar. Sinemada şöyle bir şey başladı. Çekerken o sırada televizyonda meşhur olan birilerinin olması gerektiği inancı yerleşik. Ben televizyon izlemediğim için tanımıyorum arkadaşları. O yüzden soruyorum kim arkadaş diye. Ancak o film çekilip, montajlanıp, gelecek yıl vizyona girene kadar o dizi kalkıyor. Artık meşhur değiller. (Gülüşme) Böyle bir kastla çalışmak istemiyor Mert. Pardon tamamen Ortaoyuncular kadrosu kemikleşmiş olarak vardır. Özellikle bizim kadroyla çalışmak istiyor. Bunu hiçbir prodüktör kabul etmez, işine gelmez yani. Biz Sinan’a kavga dövüş kabul ettirdik, Pardon’u çok istedi çünkü. Para bulurlarsa çekecekler.

Kızlarımla bir filmde oynamak isterim demişsiniz?
Hayır büyük kızım yen oyunumuzda oynuyor, küçük kızım da dekor ve kostümlerini yaptı. Artık kızlarım da tiyatrocu oldu, gözüm arkada kalmayacak dedim. Ses Tiyatrosu için dedim tabii. Onlar burayı korurlar anlamında.

Çok güzel. Muhalif Başkan komedi ama böyle bir filmi komedi olarak mı anlatmak gerekiyor acaba?
Komedinin içinde buruk hikayeler var. Duygusal anlar var ama üslup tamamen komedi. Yani görseliyle de komedi. Tirilye çok güzel bir plato çünkü, doğal. Gel burada sinema çek gibi bir yer Tirilye.

Seyirci ne bulacak Muhalif Başkan’da? Nasıl sıyrılacak diğer filmlerin arasından…
Kasabanın bir delisi var. Başkanın yardımcısı gibi. Filmi anlatmak istemiyorum ama bir deli yol gösteriyor. Yol açıyor, o yüzden orada kalabiliyor gibi.

İktidarın bir dayatması var mı peki filmde?

Tabii tabii. Tamamen tuzaklar kuruluyor, odasına giriliyor, dosyalar sokulmaya çalışılıyor falan. Anakara’dan birileri geliyor. Senkron tutturamıyor, hep bir yanlışlık yapıyor gelenler. Ama deli burada faktör olarak çok yardımcı. Kasabanın en akıllısı yani. Gerçek akil! (Gülüşme) Herkes sanatçı olabilir ama aydın olmak zorunda değil! Sanatçılık daha geniş bir kavram.

Bu süreçte özgür olduğunuzu düşünüyor musunuz işlerinizi yaparken?
Hayır tamamen kıskaç altındayız. Ciddi bir diktatorya yaşanmakta.

Tiyatronuzu yapıyorsunuz, oyunlarınızı sahneliyorsunuz ama değil mi?
Evet şimdilik bize bir şey diye yok. Ama bunun sonunda verin şu metinleri bir okuyalım diyecekler.Sıkıyönetim döneminde oldu bunlar. Ancak tiyatronun izleyicisi o kadar azaldı ki tiyatroyu ciddiye almıyorlar, bir silah olarak görmüyorlar. Belki üstümüze çok gelirlerse reklam olur,burası dolar diye korkuyorlar. (Gülüşme) Bu oyunu çıkıp televizyonda oynasak oynatmazlar ya da başımıza bir şeyler gelir. Tuluat da var burada, biz öyle bir geleneğin tiyatrosuyuz.

 

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.