Kelebeğin Rüyası filminin kurgucusu Bora Göksingöl Cinedergi’ye sinema endüstrisi adına çok önemli bir röportaj verdi. Filmlerin görünmeyen kahramanları artık derginizde…

 

Kelebeğin rüyası’nı seyrettikten sonra herkes görüntü yönetmenini, senaryoyu ve filmin kurgusunu çok beğendi. Ama her zamanki gibi bizler röportaj veya haber yapmaya gelince Yılmaz Erdoğan’a veya Kıvanç Tatlıtuğ’a uzattık teyplerimizi. Halbuki Kelebeğin Rüyası’nın kurgucusu Bora Göksingöl gibi işin kamera arkasında çalışan çok önemli sanatçı-emekçi isimler var. Bir sinema dergisi bu isimlerle okuyucusunu buluşturmalı. Biz de artık her ay önemli filmlerde çalışan bu tür isimlere yer vereceğiz. Göksingöl’ün röportajı meslek adına her sinema aşığının okuması gereken bir sohbet oldu. Bazen bir kurgucunun iki filmi aynı anda kurgulayabildiğini sorduk. Bakın Göksingöl bize ne kadar çarpıcı bir cevap verdi, “Aynı anda iki kadınla yada iki adamla birlikte olamazsınız. Ya da ben hayatın her alanında monogamiye inanan biriyim.”

 

Bir film çok konuşulunca, beğenilince arkasından görüntüsü, oyunculukları, kurgusu, dekorları da iyiydi gibi uzayan bir beğeni zinciri de geliyor. Kurgu sanırım yine de sektörde en yabancı olunan alan, nedir kurgu?

 

Kurgu senaryoyla başlayan bir olgu. Genel olarak yönetmenin senaryoyu okurken kafasında kurgulamasıyla başlıyor. Evet genellikle yabacı olunulan bir kavram, aynı zamanda çokta karıştırıliyor çünkü Türkçede İngilizcede olduğu gibi fiction ve editing gibi 2 ayrı kavram bulunmuyor. İkisinede kurgu deniliyor. Benim işim olan kurgu teknik olarak sahneleri yan yana getirme. Hiç bir plan tek açı olarak çekilmiyor. Bu sebeple hikayenin ve eldeki görsellerin akışını sağlamak tamamiyle kurguya kalıyor.

 

Kurgucu olmaya nasıl karar verilir? Aslında masadaki yönetmenlik denir, ya da film asıl şeklini kurgu masasında alır derler yönetmenler… Siz niye yönetmen olmayı düşünmediniz?

 

Turkiyede ki eğitim sisteminde bölümler sinema televizyon adı altında geçiyor. Yurt dışındaki gibi branşlaşmayla başlamıyor. Bu sebeple bende sinema eğitimi almaya başladığımda bende branşımı seçmemiştim. Hatta hayalim görüntü yönetmeni olmaktı. Eğitim sürecim devam ederken kendi projelerimi ve arkadaşlarımın projelerini kurgulamaya başladım. Teknik bilgi gerektirdiği içinde herkesin bildiği bir alan değildi. Süreç içerisinde de bunu yapmaktan keyif aldığımi fark ettim. Yönetmen olmayı düşünmedim. Okula girerkende kafamda yoktu. Şu an içinde hala bu geçerli. Ben zaten yakın olduğum yeri bulmuş durmdayım

 

Çalıştığınız belli yönetmenler var filmografinize baktığımızda. Çağan Irmak, Nuri Bilge Ceylan ve en son da Yılmaz Erdoğan… Sizi yönetmen mi tercih eder, yoksa siz mi yönetmeni?

 

Ekibi yönetmen oluşturur. Bizim senaryolardan tabii ki haberimiz olmaz. Yönetmenler ilk iletişime geçtikten sonra da karşılıklı bir sinerji yakalarsanız birlikte çalışmaya karar verirsiniz. Benim projelerimde hep böyle gelişti.

 

Kurgu teknik kısmı mı yoksa sanatsal (düşünsel) kısmı mı ağır basan bir dal sizce?

 

Yaratıcı ya da sanatsal kısım tabii ki çok önemli ama bu işin sadece kafanızda oluşan kısmı. Bunu zihinden çıkartıp seyirciye sunmak ise tamamiyle teknik kaliteyle sağlanan bir durum. Bu sebeple ikisi birbirinden hem ayrılamaz hemde ayrılmaması gereken iki dal. Benim de projelerde çalışırken kendime sürekli hatırlattığım belkide tek cümle.

 

Bir filmin gidişatına tabii ki yönetmenine danışarak müdahale ettiğiniz oldu mu, yoksa bu zaten çok olan bir durum mudur?

 

Ben projelerde hep editör sıfatıyla bulundum Elimde olan senaryo ve çekilmiş planlarla çalışırken sanatsal yaratıcılık da kattığım için operatör kavramından ayrıldım . Yönetmene danışarak müdahale ettiğimde oldu yönetmenin kendi fikrini direkt belirttiği ve istediği de oldu. Bu noktada da benden tecrübeli ve sektörde çok daha uzun yılları olan yönetmenlerle çalışmak bana iş dışında önemli bir eğitimde getirdi.

 

Kurgucunun örnek alacağı bir kurgucu var mıdır, yoksa kurgu öznel bir tarz mıdır?

 

İkiside değil ve ikiside yanlış. Her senaryonun kendine özgü bir tarzı ve ritmi olmalıdır. Hikayede gösterilmek istenen, hedeflenen ve hissedilmesi gereken neyse kurguda o ön plana çıkartılmalıdır. Bana göre birini örnek almak ya da öznel bir tarz yaratmak hikayeyi ve filmi yanlış anlamaya ve yanlış aktarmaya sebep olur.

 

Kurguda en zorlandığınız film hangisi oldu, karşıtlığı en kolayı hangisiydi?

 

Her filmin kendine göre kolaylıkları ve zorlukları oluyor. Sanırım buna tek bir cevap vermem imkansız. İşin sonunda zorlandığım anlardan çıkan sonuç ise beni ayrı mutlu ediyor. Bu sebeple hafızamda zorluk olarak yer etmiyor.

 

Kelebeğin Rüyası size göre nasıl bir film, yaratıcılığınızı konuşturmanıza imkan tanıdı mı?

 

Samimi, sıcak ve beni benden önce var olmuş yıllara götürüp o yıllarda yaşamış gibi hissetmemi sağlayan, zaman zaman güldüren ama bir o kadar da hüzünlendiren bir film. Hatta konusu itibariyle bir şiir. Sanırım yönetmeni Yılmaz Erdoğan olan bir filmde, benim istesem bile yaratıcılığımı konuşturmama şansım yoktu. Yönetmen olarak karşınındakinin fikirlerini ve yaratıcılığını sonuna kadar görmek isteyen biri. Bu sebeple evet kesinlikle oldu.

 

Kurgucu birkaç tane filmi aynı anda kurgulayabilir mi?

 

Bunu yapanlar var ama bana göre kesinlikle yapılmaması gereken bir şey. Bir film ve bir senaryoyla yeni bir hayat yaşamaya başlıyorsunuz ve eğer bunu başka bir hayatla, başka duygularla paylaşmaya çalışırsanız birinden birine haksızlık yapmış olursunuz. Tıpkı ilişkilerde de olduğu gibi. Aynı anda iki kadınla yada iki adamla birlikte olamazsınız. Ya da ben hayatın her alanında monogamiye inanan biriyim.

 

Benim sormayı unuttuğum ama sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

 

Hayir yok cok teşekkürler =)

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.