Guillermo Del Toro’nun mu yoksa Yüzüklerin Efendisi’nin yönetmeni Peter Jackson’ın mı çekeceği belirsizliği yaşanan, davalarla ertelenerek yılan hikayesine dönen Hobbit nihayet vizyonda!
Türkçe çevirisiyle 1997 yılında daha fazla Türk okurla buluşan “Yüzüklerin Efendisi” serisinin Peter Jackson’ın yönetmen koltuğuna oturduğu film uyarlaması büyük başarı yakalamıştı. Bu kez Peter Jackson ve ekibi Yüzüklerin Efendisi’nden 60 yıl öncesine dayanan ve aslında seriye giriş niteliği taşıyan “Hobbit” i izleyiciyle buluşturdu. Aslında Hobbit, John Ronald Reuel Tolkien tarafından çocuklarına anlatılmak üzere oluşturulmaya başlanmıştı ki yüce filoloğumuzun daha sonra kendisinin de beklemediği bir başarıya ulaşacaktı.
14 Aralık’ta vizyona giren film, RED Epic kameralarla 3 boyutlu ve HD’den 4 kat fazla çözünürlükle çekildi. Türkiye salonlarında 48 fps High Frame Rate olarak izleyemediğimiz film, dünyada ilk defa bu teknolojiyle çekilen film olma niteliğine sahip. Standart 24 fps’den 2 kat hızlı olması nedeniyle daha gerçekçi etki yaratan bu teknolojiyi Avatar’ın devam filmini de yüksek hızda çekmeyi düşünen James Cameron da Yeni Zelanda’daki dünya prömiyerine katılıp filmi ilk izleyenlerden olmuştu. Yeni tanıştığımız bu teknolojiyi gerçekçiliğinden ötürü beğenenler de oldu; fazla gerçekçi, baş ağrısı/dönmesi, mide bulantısı gibi yan etkiler oluşturduğundan şikayet edenler de. Hatırlarsanız 3 boyut teknolojisiyle yeni tanıştığımızda da bu tür tartışmalar, fikir ayrılıkları olmuştu. Peter Jackson’ın görüşü de “Bu yeni bir teknoloji ve insanlar alışacaklardır” yönünde oldu. Elbette bu konuda kendi görüşümüzü bildirebilmek için filmi HFR izleyebiliyor olmamızı dilerdim, belki ikinci filme… Ben filmin 24 fps 3D ve IMAX 3D versiyonlarını izledim. Özelikle IMAX devinin önünde filmin baş döndürücü olduğu bir gerçek! Ama bazı hızlı yakın çekim anları haricinde iyi yönde bir baş döndürücü etki bu. Kendinizi tünellerde kaçarken buluvermek işten bile değil!
İçerik olarak baktığımızda, kitaba birebir sadık kalınması gerektiğini düşünen Tolkien hayranları tarafından eleştirilmeyecek bir film değil. Ama bu zaten Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde de gördüğümüz bir durumdu. Aslında Peter Jackson (ve senaristler) bu sayede kendi imzasını atmış oluyor. Belki başarısının sırrı da buradadır. Sadece hayal gücüyle değil, kendi çeşitlemeleriyle de ilgi ve merak uyandırıyor ve heyecanı ayakta tutuyor. Kitabı okuyanlara ve hatta Tolkien’in bütün “legendarium” unu bilenlere bile yapıyor bunu, bu durumdan hoşnut olsalar da olmasalar da. Kitapta sadece bir ya da birkaç kez adı geçen ve hatta hiç geçmeyen karakterlere bile filmde rastlamak mümkün. Aslında böylece sadece Hobbit kitabında geçenler değil; Yüzüklerin Efendisi, bütün efsanenin temelini oluşturan Silmarillion ve genel anlamda Orta Dünya tarihi ve karakterlerinden de ögeler barındırıyor. Keza Peter Jackson kendisi de Tolkien’in notlarından da filmin beslendiğini belirtmiştir. Ayrıca unutulmaması gereken başka bir nokta da zaten Tolkien’in Hobbit’ in en az 3 versiyonunu yazmış ve hatta sil baştan yazmayı bile düşünmüş olduğudur. Bu şekilde bakınca filmin, kitabın son halinden birebir uyarlanmış olmaması, bazı farklı unsurlar içeriyor olması bir olumsuzluk yerine zenginlik olarak görülebilir. Bir başka eleştiri de cüce karakterlere derinlik katılmadığı, ayırt etmenin zor olduğu yönündeydi. Evet, belki kitapta da çok merkezde olmayan cüceler için bu söylenebilir. Ama üçlemeye daha yeni başladık ve ileride hangi cüceyi ne kadar iyi tanıyacağımızı henüz bilmiyoruz. Fakat kitaptan bildiğimiz ve filmde de gördüğümüz üzere cücelerin lideri Thorin, baskınlığını son ana kadar koruyacak gibi. Ayrıca karakteri canlandıran Richard Armitage’in oyunculuğu da takdire değer ve seriyle birlikte kariyerinde bir sıçrama yaşaması an meselesi. Gollum, Yüzüklerin Efendisi’nde olduğundan daha genç, daha oyuncu ve daha duygusal. Duygularını dışavurum şekli birçok kez seyirciyi güldürmeyi başarıyor. Tabi ki bunda ona hayat veren ve aynı zamanda filmin ikinci birim yönetmenliğini yapan Andy Serkis’in payı tartışılmaz. Aynı zamanda, Hobbit’ in önceki üçleme kadar sert ve ciddi bir tonu olmaması da buna bir sebep oluşturmakta.
Film, yaşlı Bilbo’nun Yüzüklerin Efendisi’nde izlediğimiz Çıkın Çıkmazı’ na veda etmeden önceki parti gününden başlıyor. Frodo, Yüzüklerin Efendisi’nden bildiğimiz, başına geleceklerden habersiz Gandalf’ı karşılamak üzere ormana doğru giderken, Bilbo hikayeyi anlatmaya başlıyor:
“Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı.”
İşte her şey böyle başladı. Gandalf bu hobbiti, Genç Bilbo’yu, bir maceraya davet etti. Thorin ve yoldaşları doğuya, Yalnız Dağ’a gidip ejderha Smaug tarafından çalınan hazinelerini ve yurtlarını geri alacaktı ve Bilbo da bu macerada “hırsız” olarak onlara yardım edecekti. Ama en kötüsü Smaug değildi. Bu sırada Bilbo tesadüfen Tek Yüzüğe sahip oldu. Çoook eskiden bir hobbit olan -ve adı o zamanlar Sméagol olan- Gollum, yüzüğünü kaybettiğine çok üzülecekti. Ve daha da kötüsü yüksek Elflerin bile 60 yıl sonrasına kadar bilemeyeceği karanlık, kötücül şeyler hortlamıştı. Sonunda bir şey beklendiğinden önce ortaya çıktı ve Smaug uyandı! Bundan sonra neler olacak? Önümüzdeki yıl göreceğiz.